Esselamu aleykum ve rahmetullah sevgili kardeşlerim!
Değerli Müslümanlar! Allah’ın izniyle bugün sizlere bir soru sorarak konumuza başlamak istiyorum. Sizlere dünyanın gelmiş geçmiş en güçlü ordusu hangi ordudur, desem sizin cevabınız ne olurdu. Her yere korku salmış kendi ülkesini uzaylılardan bile koruyabileceğini iddia eden Amerika mı? Yoksa yaşadığınız yeri çok rahat bir şekilde bombalayabilecek silahları olan Rusya mı? Milyon sayısına ulaşmış ordusuyla Çin mi? Ya da eskiden Cengiz han, İskender, Napolyon, Timur vb kişiler mi en güçlü orduları barındırıyor. Şunu da belirtelim ki sayın kardeşlerim anlatacağım kişiler bu bahsettiklerimizden hiçbiri değildir. Şu bir gerçektir ki, bu dünya da gelmiş geçmiş en güçlü ordu Hz. Süleyman aleyhiselam’ın ordusudur. Hz. Süleyman’ın cinleri, insanları, hayvanları kapsayan bir ordusu vardı. Rüzgara hükmedebiliyor, hayvanların dilinden anlıyor ve etrafında bu kadar çeşitli nimetler sayesinde bizim günümüz teknolojisinin henüz ulaşamadığı bilgiler Hz. Süleyman’ın elindeydi. Camdan saraylar emri altında işçilik yapıp heykeller binalar yapan, dalgıçlık yapan cinleri vardı. Hayvanlar sayesinde dilediği bölgelerden haberler alabiliyordu. Bütün bu nimetler Kur’an’ı kerimde sâd suresi 35. ayette geçen Hz. Süleyman’ın duasının kabul edilmesiyle mucize olarak verilmiştir. Ayetin mealinde: Ey Rabbim! Beni bağışla ve bana benden sonra kimseye layık olmayacak bir mülk (hükümranlık) bahşet.
Şüphesiz sen çok bahşedicisin. Bu yüzden Hz. Süleyman’a verilen mülk dünyada başka hiçbir hükümdara ya da topluluğa verilmeyecekti. Ama Müslümanlardan bir ordu bir topluluk var ki onlar fakirdi. Bazen yiyecek-içecek bir şey bulamazlardı. Silahları azdı. Güçlü, sağlam ve büyük silahları yoktu. Sayıları da azdı, çok büyük bir orduları yoktu. Onlar güçlü bir ırka da mensub değildiler. Lakin tüm bu yokluğa rağmen Denizin dalgaları gibi olan orduları yendiler. Tüm insanlık onların karşısındaydı. Fillerle zırhlı, teşhizatlı güçlü kale ve şehirlere sahip olan devletler karşılarında çaresiz kaldı. O devletlerin hepsinde Hazineler, servetler, zenginlikler vardı. Günümüzde Türkiye Cumhuriyeti, Amerika’yı Rusya’yı, Çin’i yendi desek muhtemelen sadece bu düşüncenin hayal olduğunu ve imkansız olduğunu söylerler ama onların zamanında böyle bir durum mümkün olmuştu. İşte o ordu Rasulullah’ın ashabıydı. Gerçekten de insanı düşündürüyor. Acaba dünyada gelmiş geçmiş en güçlü mülke sahip bir ordunun tüm dünyayı ele geçirebilmesi mi daha başarılı yoksa bir avuç insanın tüm dünyayı, karşısında aciz bırakması mı? Öyle ki zengin değiller, sayıca üstün değiller, Ad kavmi gibi dağları oyacak bir güce de sahip değiller. Nasıl peki Persler, Rumlar, Araplar hatta Türkler bile bu orduyu durdurmaktan aciz kalmışlar? Allah’a inanmayan, mantıksal boyuttan bakmak isteyen biri bu işin içinden çıkamaz, tesadüfen olmuş ya da işte o Arapların şöyle böyle strateji üstünlüğü vardı, yok diğer devletler kötüye gidiyordu, birbirleriyle savaşırken çöküş dönemindelerdi vb. bahanelerle bütün bilim adamlarının yaptığı gibi konunun aslını örtmeye çalışırdı. Ama bahsettiği konularla da alakası yok. Üç bin kişinin karşısına gelmiş, iki yüz bin kişi ama bakın ki Müslümanlardan on iki kişi ölmüş, kafirlerin ki sayılamayacak kadar fazla… Savaşın sonucunda Müslümanlar sayı azlığı dolayısıyla geri çekilmiş kafirlerde ellerinden bir şey gelmediği için kalelerine saklanmışlar. İki günlük savaşta o kadar az Müslümandan nasıl sadece 12 kişi şehit olmuş. Mantığın tıkandığı yer… Bugün iman etmiş bir Müslümanın böyle şeylere inanması zor olmamalı hatta sorana cevabı direk kendisinin vermesi lazım. Allah Rasul’ünün ashabına maddi yönden bakarsak, genelini fakirlerin ve yoksulların oluşturduğunu anlarız Ama onların peygamberi Muhammed (s.a.v.) idi. Bununla beraber onların Kur’an’ı Kerim’in ayetlerine geçecek kadar faziletli amelleri vardı.
Müslümanlar! O sahabelerin imanları vardı. Öyle bir iman ki yüzme bilmediği halde bir nehre dalacak kadar, kum taneleri gibi ordularla savaşacak kadar. Akıl almaz işkencelere maruz kalsalar da “Ehadun Ehad” diyebilecek kadar. Evinde tek kişilik yemeği çocuklarına vermek yerine evine gelen aç Müslüman kardeşine verecek kadar imanlı ve samimi. Bahsettiğimiz şeyler dile kolay gelen ama yapılması çok zor olan ameller. Müslüman olmayan İnsanlara, onların yaşamını anlatınca sanki bir masal gibi diyorlar. Çünkü onlara göre böyle olaylar sadece masallarda olur. İnsanların dışladıkları, bastırdıkları, taşlayıp alay ettikleri bir grup nasıl oldu da tüm Arap kıtasına yayıldı. Müslümanlar! Dünyanın en güçlü ordusu olup olmadıklarını söyleyemeyiz. Hz. Süleyman’ın hükümdarlığı var. Ama bahsetmiş olduğumuz Rasulullah’ın ashabı tüm Müslümanların öncüleridir. Kardeşlik, güzel ahlak, mertlik, cesaret, fedakarlık, merhamet, takva. Rasulullah s.a.s.’den sonra bizim en çok örnek aldığımız grup sahabelerdir. Biz, Hristiyanları ya da Yahudileri örnek almayız. Çünkü hepsi sapıtmışlardır. Kendi kitaplarını değiştirdiler, kendi peygamberlerini öldürdüler, kendi rahiplerini ve kendi hahamlarını ilah edindiler. Ama Rasulullah’ın döneminde sahabeler böyle yapmadı. Bir sahabenin bedir savaşından önce bir konuşması var. Sahabe: “Ya Rasulullah! Sen, bizim bir nehre dalmamızı istesen biz hiç düşünmeden seninle o denize dalarız.” Bunu demesinin nedeni kendisi ensardan yani Medineli. Medineliler genel olarak yüzme bilmezler hatta hiç bilmezler desek daha doğru. Çölün ortasında doğup büyümüşler. Ticareti de fazla yapan yok. Hayvancılık ve tarımla uğraşıyorlar. Ve böyle bir olayda vuku buldu. Rasulullah’ın vefatından sonra bir komutan aktif şekilde akan bir nehrin geçilmesi için nehre tüm Müslümanları emri ile daldırdı ama boğazlarına kadar su gelse de nehri kayıpsız sakince geçmeyi başardılar. Bir insana bu sahabenin sözünden ve bu olaydan bahsettim. O, bana dedi ki “Ama bu delilik yani bu cesaret değil, delilik” dedi. Delilik gibi gelebilir. Sahabelerin imanı gibi bir imana sahip değil ki, o insan, sahabelerin yaptıklarını anlayabilsin ya da biz o kadar imana sahip miyiz ki, onların bu kadar fethi nasıl yaptıklarını anlayabilelim. Aslında cevabı çok zor değil.
Müslümanlar! Biz, her şeyin yaratıcısı, kendisinden başka hiçbir ilah olmayan Allah’a inanmıyor muyuz? O’nun bir şeye ol deyince olmuyor mu? Bakın söylediklerimizi gayri müslimler, imanı zayıf insanlar, cahiller anlamaz. Allah en büyük güç, kudret sahibi elçisi için bütün kafirleri suda boğmadı mı? Bir salih kulun “Keşke bizim içinde bulunduğumuz nimetleri bilselerdi” dileği Kur’an’ı Kerim’de geçmiyor mu? Allah 5 ile 6 kişilik salih kulları için zaman algısını değiştirip, onları İslam’ın yaşandığı bir devre getirmedi mi? Aynısını son elçi olan Rasul’ünün ordusu için yapamaz mı? Allah’ın yardımı iman edenlerin üzerine değil mi? Allah sizden 100 kişi 200 kişiyi yenebilir buyurmuyor mu? Allah üstünlüğün takvada olduğunu, kendisi için iyi, salih ve saflar halinde birbirine kenetlenmiş bir şekilde savaşan kullarını sevdiğini belirtiyor. Burada bu, şu suredeki şu ayettir, demeyeceğim. Çünkü Kur’an’ı Kerim’i hepimiz okuduk. Allah’ın emirlerini sürekli olarak birbirimize hatırlatıyoruz ama hatırlamadıklarımızda oluyor. Bugün bütün Müslümanlar, İslamî bir devletin hayalini kuruyor. İnsanların akın akın İslam’a gireceklerinin hayalini kuruyorlar. Müslümanlar! az önce belirttiğimiz gibi mesele güç, kuvvet, zenginlik, kalabalık soy meselesi değil, mesele iman meselesi, mesele yürek meselesi. Bugün biz, Müslümanlar! Sizce imanı kuvvetli, hatta daha ileri giderek imanı tam insanlar mıyız? Az önce belirttiğimiz ayete ters düşüyoruz. Müslümanların birbirine kenetlenerek savaşmalarını Allah seviyor ama bugün bırakın savaşmayı Müslümanlar tek tek dağılmış durumdalar. Hepsi farklı dünyayı yaşıyor. Sürekli Müslümanların ayrılma ve cemaatleşme haberleri geliyor. Dünyalık şeyler yüzünden ümmetin geleceğini tehlikeye atıyoruz. Müslümanlar, sizce yeteri kadar mücadele ediyorlar mı? Piknikten, sohbetten, muhabbetten öteye geçemiyoruz.
Allah Rasulu kaç yıl gizli davet yaptı, kaç yıl savaşmadan durdu, kaç yılda peygamberlik dönemini bitirdi? Bugün Müslümanlar 100 yıldır uyuyor. Geçen 2023’e girdik ve 100 yıl tamamlanmış oldu. 100 yıldır uykudayız ve başımızdaki kafirler, belli etmeden bizi uykumuzda zehirliyor. Bütün bu durumların sebebi de bizim Müslümanların imanının zayıf olması. Bırakın savaşmayı, Müslümanlarda kardeşiyle barışacak kadar iman yok. Allah uğrunda kan dökecek imanı bırakın cebindeki 10 liradan 1 lirasını vermeyen Müslümanlar var. Bırakın gece namazını, namazı cumadan cumaya sanan var. Müslümanım dedikten sonra, atam diye puta saygı duran var. Müslümanım deyip kendi için düşündüğünü bir başka kardeşi için düşünmeyen var. Müslümanlar! Bu bahsettiklerim o , bu, şu, onlar değil, biziz. Bizleriz. Bugün bir kardeşimizle ayrışıyorsak, isteseniz de istemeseniz de kendinizden bir parçayı bırakmış oluyorsunuz. Bugün bir Müslümana iyilik yapmak kendinize iyilik yapmakla aynı. Bugün Allah rızası için bir şeyler yaptığınızda bundan ilk faydalanacak kişi, siz olursunuz. Sahabeler, Allah rızası için sevmedikleri, insanları sevdiler, birbirlerine sevgi ve muhabbetle yaklaştılar. Gerektiği zaman aç kaldılar, gerektiği zaman kanlarını ve canlarını verdiler. Allah, bakara suresinin 214. ayetinde “Sizden öncekilerin başına gelenlerin bir benzeri sizin de başınıza gelmeden önce cennete girebileceğinizi mi sandınız?” Buyurmuyor mu? Peki, biz şunu söyleyebilir miyiz? Biz, bizlerden önceki ümmetlerin yaptığı gibi yapmadan, cennete girebileceğimizi düşünebilir miyiz? Onlar gibi mücadele etmeden, fedakarlık yapmadan, bedel ödemeden, onlar gibi çalışmadan, onlar gibi iman etmeden nasıl cennete gireceğiz? Allah, onların hayatından bize dersler vermek için Kur’an’ı Kerim’i o müminlerin kıssasıyla doldurmuş. Müslümanlar şunları söylüyorlar: O zamanla bu zaman aynı değil. Biz o eski Müslümanlarla aynı değiliz. Biz, peygamber değiliz ki bunları yapalım. Evet doğru biz bir Hz. Ömer değiliz ama adalette mertlikte onu örnek alarak, onun yaşadığı gibi yaşamaya çalışarak, o insan kendi zamanının Hz. Ömer’i olamaz mı?
Ya da bir Müslüman, Hz. Osman gibi malını sürekli durmadan akıl almaz maddi miktarlarda infak etse, o Müslüman zamanımızın Hz. Osman’ı olamaz mı? Şunu bilelim, kimse kimsenin yerini alamaz. Allah, herkesi özel yaratmıştır. Müslümanlar! Şöyle bir düşünün! Biz kendi bulunduğumuz çağın sahabeleri olamaz mıyız? İslam sancağını büyük gayret ve fedakarlıklarla alıp ötelere götüremez miyiz? Denizin dalgaları gibi orduları, kafirlerin kurduğu tuzakları, onların devasa silahlarını, Allah’ın yardımıyla birbirimize kenetlenmiş bir şekilde mücadele ederek yenemez miyiz? Yeneriz. Allah bizden öncekilere yardımıyla zafer nasip etmiş, bize neden etmesin. Bizim Rabbimiz, Allah. O’ndan başka Rabbimiz yok, O’ndan başka bize yardım edecek koruyacak yok. Müslümanlar! bizim 3. bir şıkkımız yok. Ancak bizler şuan ki zayıf imanımızla bunları yapamayız. Bu zayıf imanla tek vücut olamayız, bu amellerimizle bir yere gelemeyiz. Müslümanlar! Önce kendi imanımızı kuvvetlendirmeliyiz. Şunu bilelim ki: Allah’tan korkan ve O’na güvenen birini dünyada hiçbir güç korkutamaz. Rabbimizin, Allah olduğuna iman etmiş biri insanların yasakları veya kuralları onun yapacaklarını belirleyemez. Müslümanda başka birinin emirlerine tabi olmaz. Rasülüne iman etmiş birinin tek örneği rasülüdür. Kitabına iman etmiş birinin tek ders kitabı Kur’an’ı Kerim’dir. İman etmiş biri Müslümana düşman olamaz, darılamaz. Üç günle sınırlıdır. Onunla yollarını ayırmaz, onun düşmanı nefsi, şeytan ve şeytanın yardakçılarıdır. Bizler eğer gerektiği gibi iman edersek, Allah’ın vâdi haktır. Allah, bizim saadetimizi sağlayacaktır. Müslümanlar! Dikenli yolların arkasında cennet vardır. Düz ve şaşaalı yolun arkasında da cehennem 3. bir yol yoktur. Allah, bizlere yardım etsin. Bizleri salih imanlı ve takva sahibi kullarından eylesin. Bizi hüsrana uğrayanların yolundan uzak tutsun İnşaallah! Buluşma noktamız cennet olur. Bu çektiğimiz sıkıntılara ve dertlere Allah için gülüp geçmeyi Allah bize nasip etsin ve Elhamdulillahi rabbil alemin!