Her Müslüman şahsiyet, özellikle dinini kendisine dert edinen dâvâ adamı ve dâvetçi olan, toplumda da bu şekilde tanınan, yaptıklarıyla insanlar nazarında değerlendirilir. Ve böyle dâvetçi ve öncü şahsiyetler insanların kalbinde, güzel sözleriyle, yazılarıyla, eserleriyle ve bunların tümüyle de uyum içinde olan örnek yaşantılarıyla taht kurarlar. İşte Ahmed Kalkan Hoca da hem yaşantısıyla hem de dini için verdiği mücadelesiyle, Müslümanlar nazarında çok önemli bir yeri olan, örnek bir ilim adamı ve dâvetçiydi. Ahmed Kalkan Hoca, gerçekten gıpta edilecek, örnek alınacak bir hayat yaşadı ve hayatını da bu minvalde tamamladı. Kendisi bedenen aramızdan ayrıldı. Ama arkada bıraktığı örnek yaşantısıyla ve eserleriyle aslında dâvâsı için hizmetine devam ediyor. Onu sevenler, aynı dâvâyı paylaşanlar, hâlâ onun eserleriyle dersler ve dâvet çalışmaları yapıyorlar. Zaten ilim adamları bedenleri ile dünyaya veda etselerde eserleriyle dini için, dâvâsı için hizmetlerine devam ederler. Çünkü onlar vahiyden beslendikleri için vahyi hayatlarına, hayatlarını da vahye şahit kılan ve Allah`ın hayatlarına bereket kattığı etkili ve yetkili örnek şahsiyetlerdir. “Eğer siz Allah’ın dinine yardım ederseniz Allah da size yardım eder.” (Muhammed, 7) Demek ki âdil olan ilim adamları, Allah’ın dinini dert edindikleri için hayatlarını bu yolda tükettikleri için Rabbimiz de onların tükenen hayatlarına yardımıyla bereket katıyor. İşte bu ilim adamlarının hayatları bir tohum misali hayatın içinde filizlenen bir başak halini alıyor. İnsanlar da onlardan hem hayattayken hem de ölümünden sonra faydalanmaya devam ediyorlar. Ahmed Kalkan hoca İslâmî anlayışı ve mücadelesinde vahyi merkeze koyan, olaylara hep bu merkezden bakmaya çalışan bir ilim adamıydı. Vahye uyma ve vahye aykırı düşmeme noktasında elinden gelen tüm gayreti gösterirdi. Bundan dolayı hiçbir âlimin içtihadını, fetvasını, mezhebî görüşlerini, rivâyetleri ve benzeri konuları asla Kur’an’ın önüne geçirmez, hep Kur’an merkezli değerlendirirdi. Meseleleri, hep Kur’an süzgecinden geçirerek sonuca varmaya çalışırdı. Ahmed Kalkan hoca dini hem anlama noktasında hem de insanlara anlatma noktasında Kur’an’ın emrettiği, Rasûllerin de başladığı yerden yani tevhidden başlayarak işe koyuldu. Çünkü kendisi güzel bir örnekle: “Tevhidsiz bir din ve ibadet hayatını altı delik kovaya benzetirdi. Kovanın içine zAhmedlerle doldurulan su delikten boşalıp gider” derdi. Nitekim Rabbimiz şöyle buyuruyor; “(Ey Muhammed!) Sana ve senden önceki Rasûllere vahyedildi ki, eğer Allah’a ortak koşarsanız bütün amelleriniz/emekleriniz boşa gider. Ve hüsrana uğrayanlardan olursunuz.” (Zümer, 63)
Tevhidi anlayışı: Maalesef yaşadığımız toplum, doğru bir İslâm anlayışından ve tevhid inancından mahrum bırakılmıştır. İçinde yaşadığımız toplumun çoğunluğunun tevhidin ne anlama geldiği hususunda ya eksik veya tümüyle bilgisiz olduğuna tanıklık ediyoruz. Bildiğini zannedenler de Allah’ı hayatın her alanına müdahil olan bir varlık olarak değil, sadece yaratıcı olarak anlıyorlar. Yine toplumumuzda din deyince çoğunluğun aklına hemen; namaz, oruç, hac gibi bazı ibadetler gelmekte ve dini bu şekilde anlamaktadırlar. Ve ibadetlerin de kul ile Allah arasında gerçekleşen bir eylem, inanç olduğu anlaşılıyor zaten. Sistemi kuranlar, Allah’ın dinini hayattan, kamusal alandan koparmak için dinin birey ile Allah arasında olan bir ilişki olduğunu empoze etmektedirler. Maalesef toplum da buna inandı, sistemi kuranlar da istediğine kavuştu. Yine bu toplum içindeki, İslâmî olma iddiasındaki büyük cemaatlerin devletçi, gelenekçi, tasavvufî ağırlıklı bir çizgide bulunduklarını tevhid anlayışından uzak olduklarını gözlemliyoruz. Ahmed Kalkan Hoca böyle bir ortamda, tevhid başta olmak üzere Kur’anî Kavramlar dersleri yaparak çok güzel bir çalışmaya öncülük etmiştir. Aslında o tevhidin ve dinin hayatın her alanına hâkim ve müdahil olduğunu, hayatın hiçbir alanının tevhitten ve dinden bağımsız olmadığını çok güzel bir şekilde gündeme getirmişdi. İnsanların tevhidle buluşmasına vesile oldmuştu. Tevhid anlayışının, aslında hayatın her alanında Allah’ın merkeze konması gerektiğini, hayatı yaratan Allah’ın hayata yön veren ve vermesi gereken tek Rab, tek ilâh olduğunu, eserlerinde ve derslerinde sürekli olarak anlattırdı. Toplumda tevhidi anlayışın insanlarda bir uyanışa vesile olduğu sürece, azımsanamayacak kadar büyük bir katkısı olmuştur. Allah’ın; aileden sosyal hayata, ekonomiden hukuka, ticaretten siyasete her alanda müdahil olduğunu ve O’nun kanunları merkeze konularak hayatın yaşanması gerektiğini ısrarla anlatırdı. Tevhid toplumunun oluşması için tevhidi hep ön planda tuttu ve bütün rasûllerin de dâvetinin ortak mesajının tevhid olduğunu gündeme taşımıştır.
Tevhid Anlayışında İstikamet: Ahmed Kalkan Hoca, tevhid anlayışına sahip olduktan sonra bu anlayışında istikametini hiç bozmadı. Zaten önemli olan da doğru bir çizgiye girdikten sonra bu çizgiyi korumaktır. Nitekim tevhidî anlayışta olup ta bu anlayışta istikametini koruyamayan birçok insanlara ve kanaat önderlerine şahit olduk. Sistemi ve sistem için hareketleri, çalışmaları, partileri reddedenler zamanla ve şartların değişmesiyle çeşitli maslahatlar adı altında reddettikleri sistem içi partilere destek oldular. Oysaki Ahmed Kalkan Hoca bu durumu, kesinlikle tevhidi anlayış ve nebevî metotla uyuşmadığını her ortamda dile getirdi. Zaten dâvâ adamı; dâvâsında istikametini koruyan ve dâvâsında güzel örneklik otayan koyan kişidir. Ahmed Kalkan Hoca bu noktada bizlere çok güzel örnek olmuştur.
Tevhidi Anlayışında İstikrar ve İhlas: Ahmed Kalkan Hoca, tevhidi mücadelesinde istikrarlı bir duruş sergileyerek Müslümanların taktirini kazandı. Çünkü bir dâvâ, dâvâ sahibinin dâvâsında istikrar göstermesiyle başarıya ulaşır. Çünkü bu anlayışta olup ta istikrarını koruyamayan çeşitli tevil ve maslahatlar güderek çizgisini koruyamayanlar çoğunluğu oluşturuyor. Tevhidî anlayışta olduğu halde bu anlayışı devam ettirenler gün geçtikçe azalmakta ve azalmaya da devam etmektedir. İşte Ahmed Kalkan Hoca bu noktada çok güzel örneklik sergiledi. Hep etrafından: “Az kaldınız, bu şekilde ilerleyemezsiniz” gibi ithamlara karşı hiçbir zaman istikrarını ve ümidini yitirmeyerek istikametini korudu. İbrâhim (a.s.) misali tek bir kişi bile kalsak yolumuza devam edeceğiz anlayışını savundu. Tevhidî istikamet ve istikrarında hep ihlaslı davrandı. Samimiyetini hiçbir zaman bozmadı, yanındaki dâvâ arkadaşlarına da bu noktada güzel örneklik gösterdi ve motivasyon kazandırdı. Çünkü Ahmed Kalkan Hoca tevhidî anlayışı ve nebevî metodu benimsemişti ve içselleştirmişti. Nebevî metotta olabildiğince ısrarlı ve en doğru metodun da nebevî metot olduğuna kanî olmuştur. Ahmed Kalkan Hoca tevhidî anlayışında ve mücadelesinde istikamet, istikrar ve ihlas göstererek çok güzel ve etkili bir örneklik bıraktı.
Ümmet Anlayışı: Ahmed Kalkan Hoca ümmet anlayışını hep özümsedi ve önceledi. Hiçbir zaman mezhepçi, cemaatçi, grupçu bir anlayış ve pozisyon içinde bulunmadı. Hep Müslümanlar arasında ortak noktalar ve tevhidi anlayışı ön planda tuttu. Slogan, karşılığı olmayan, gerçeklikten kopuk söylemlerde bulunmadı. Farklı gruplara müntesip Müslümanlara karşı ötekileştirici bir dil ve tavır kullanmaktan uzak durmaya çalıştı. Tekfirciliğin tefrikaya, parçalanmaya neden olan bir durum olduğunun bilincinde hareket etti. Kendisini tekfir eden şuurlu Müslümanları hiçbir zaman tekfir etmedi, tam aksine kardeşlerimiz olarak gördü ve göstermeye çalıştı. Çünkü Ahmed Kalkan Hoca, “tevhid toplumunun” ancak tevhid anlayışında olan Müslümanların vahdetiyle gerçekleşeceğini biliyordu ve bunun için gayret gösteriyordu. Birçok konferans, sunum ve yazılarında vahdetin önündeki engelleri dile getiriyor, dikkatleri bu yönde çekiyordu.
Vasat Çizgi: Gelenekçi ve modernist anlayışlar karşısında vasat ve dengeli olmaya çalışan bir dâvâ ve ilim adamıydı. Geleneği taklit eden, sorgulamadan kabul eden bir anlayışta olmadığı gibi, aklı ön plana alıp bütün geleneği tümüyle silen, yok sayan bir anlayışta da hiçbir zaman olmadı. Kur’an’ı merkeze koyarak, vahiy merkezli bir tavır takındı. Kur’an’ı temel kaynak, örnek rasûlun de Kur’an’ı pratiğe geçirmek olarak adlandırdığı sünnetini, ölçü olarak kabul etti. Bizlere kadar aktarılarak gelen rivayetleri toptan kabul etmeyi de, toptan reddetmeyi de doğru bir yöntem ve yol olarak görmedi. Bu konuda itidalli, dengeli bir yol tutmaya çalıştı. Rivayetleri Kur’an’a arz etmek gerektiğini ve bu yöntemin elzem olduğuna kanaat getirdi. Ama maalesef başta selefî camia olmak üzere hemen tüm geleneksel anlayışı benimseyen kesimler tarafından hadis inkarcısı olarak görüldü. Çeşitli ithamlara maruz kaldı ama o doğru gördüğü anlayışında ısrarlı bir şekilde devam etti. Bunun yanında hiçbir zaman modernist ve ya mealci olarak isimlendirilen çevrelerin çizgisine de savrulmadı. Ve bu anlayışların doğru olmadığı konusunda yazılar yazdı.
Sabır, şükür ve mütevazı bir hayat yaşadı. Âlim: İlmiyle âmil olan, söylemiyle eylemi bir olan, uyum içinde örnek bir şahsiyettir. Ahmed Kalkan Hoca, tevhid inancının, aslında hayatla bütünüyle iç içe olan, kulluktan kopuk bir anlayış olmadığını çok iyi biliyordu.
İbadetsiz, ahlâksız, infaksız, dâvetsiz, gayretsiz sabırsız şükürsüz vb. bir tevhid anlayışının makbul olmadığını hayatıyla örneklendirdi. Yayınlanan kitaplarından hiçbir zaman maddî bir kazanç elde etmedi. Mütevazı bir kul olarak yaşadı. İbadetlerine dikkat ederdi, nâfile ibadetleri de çoğunlukla aksatmadan yerine getirdi. Dilinden zikri, yüzünden tebessümü eksik olmazdı. Onca hastalığına ve ağrılarına rağmen, onu tanıyan herkes buna şahittir. Hiçbir zaman bu durumundan dolayı da sitem etmemiştir. Hep sabırla, şükürle mücadelesine devam etti. Bunca hastalığına rağmen tebliğ ve dâvet çalışmalarını aksatmadı, çevre illere ve ilçelere dâvet amaçlı gider ve bu konuda kendisine yapılan dâvetleri geri çevirmezdi. Dâvâsını sağlığından ve ağrılarından her zaman daha öncelikli görürdü ve aksatmazdı. Ahmed Kalkan Hoca, tevhidi anlayışını hayatın tümüne hâkim kılacak bir hayat yaşama gayretini ve örnekliğini sergiledi. Gerçekten yaşadığımız toplumda tevhidî anlama ve yaşama noktasında örnek bir şahsiyet olarak hayatını vahye, vahyide hayatına şahit kılarak, hayatını tamamladı.