وَمِنْ اٰيَاتِه۪ٓ اَنْ خَلَقَ لَكُمْ مِنْ اَنْفُسِكُمْ اَزْوَاجًا لِتَسْكُنُٓوا اِلَيْهَا وَجَعَلَ بَيْنَكُمْ مَوَدَّةً وَرَحْمَةًۜ اِنَّ ف۪ي ذٰلِكَ لَاٰيَاتٍ لِقَوْمٍ يَتَفَكَّرُونَ
Kaynaşmanız için size kendi (cinsi)nizden eşler yaratıp aranızda sevgi ve merhamet peydâ etmesi de O'nun (varlığının) delillerindendir. Doğrusu bunda, iyi düşünen bir kavim için ibretler vardır. (Rum, 21)
Belirli niteliklere sahip olan bir kadın ve bir erkeğin dinin belirlediği usûllerle bir araya gelerek oluşturdukları yuvaya aile denir.
Yüce Rabbimiz, insanoğlunun üremesini ve dolayısıyla neslin devamını evlilik dediğimiz bu kurum üzerine yürütülmesini murat etmiştir. Nikah akdi dediğimiz evliliği meşru hale getiren akit dışında başka bir yolla kadın ve erkeğin birlikteliğini ise yasaklamıştır.
Dinimiz olan İslâm, insan hayatının tüm yönlerine müdahale ederek düzenlemelerde bulunan bir din olduğundan insanlığın kendisinden ürediği toplumun bu ilk nüvesi için de kural ve kaideler koymuştur.
İslâm erkek ve kadına birtakım görevler yüklemiştir. Ve ailenin muhafazasını bu görevler üzerinden yürütülmesini istemiştir. Kadın ve erkek kendilerine yüklenen bu görevleri hakkıyla yerine getirdiğinde ancak sağlıklı bir ailenin söz konusu olabileceği ifade edilmiştir.
Dinimizin kadın ve erkeğe yüklediği sorumlulukları şu şekilde özetleyebiliriz:
a. Erkeğin Sorumlulukları:
- Yönetici olmak,[1]
- Adaleti gerçekleştirme,[2]
- Aileyi ateşe götürecek hususlardan onları korumak,[3]
- Kulluk vazifelerini yapmalarını, daha doğru bir ifadeyle onları cennete götürecek sorumluluklarını hatırlatma,[4]
- Barınma ihtiyaçlarını sağlama
- Yeme-içme ihtiyaçlarını sağlama[5]
- Giyim-kuşam ihtiyaçlarını sağlama[6]
- Tehlikeler karşı onları koruma,
- Eşine karşı güzel ahlaklı olma,[7]
- Eşinin cinsel ihtiyaçlarını karşılama gibi sorumluluklar yüklemiştir.
Kadının Sorumlulukları:
- Meşru olmak kaydıyla eşine itaat etme: Dinin meşru görmediği konularda hiçbir beşere itaat edilemez.[8] İtaat ancak dinin maruf gördüğü konulardadır.[9]
- Namusunu koruma,
- Kocasını malını muhafaza etme,
- Evin işleriyle ilgilenme,
- Erkeğini hem cinsel yönden hem de psikolojik olarak tatmin etme,
- Çocukları yetiştirme.
Gelinen noktada rollerini beğenmeyen kadın ve erkek Müslümanlarla karşı karşıyayız.
İslâm’ın kadın ve erkeği farklı sorumlulukları olan kimseler olarak gördüğünden günümüz insanının kendisine dayatılan kadın ve erkeklerin sorumlulukları üzerinden konuya yaklaşarak anlayabilmeleri mümkün değildir.
Kadın ve erkek birbirlerinin rakibi değil, birbirlerinin destekçisidirler
Birbirlerini tamamlayan iki kişiliktirler
Birbirlerini cennete taşıyan yoldaştırlar
Dünya imtihanının getirdiği zorlukları birlikte yüklenirler
Boşanma oranlarının her geçen gün attığını üzülerek de olsa görmekteyiz. Ailenin zarar görmesi en fazla Şeytanları memnun etmektedir.
Batının çağdaşlık adına kadın ve erkeğe biçtiği rol şeytanların en fazla hoşuna giden bir amaca hizmet etmektedir.
Konunun şeytanı yönleri:
- Kadın ve erkeğin eşit olduğu yaklaşımı
- Okullarda karma eğitimle haya perdesinin yok edilmesi
- Kadının çalışma hayatına dahil edilmesi
- Kimseye itaat etmek zorunda olmayan bir birey olduğu dayatması
- Kişisel özgürlük adı altında cinsel bir objeye dönüştürülmesi
Erkekler için
- Geçmişin yanlış örnekliklerini sürdürmek, dayak, psikolojik şiddet gibi durumların sürdürülüyor olunması, kadının zayıflığından yararlanarak şiddet uygulanması,
- Karma eğitimle namus ve haya duygusunun yıpratılması edilmesi,
- Kadının cinsel bir obje olarak görülmesi,
- Yazılı, görsel ve sosyal medya üzerinden fuhşun kolaylaştırılması.
Gelinen Noktada Ailede Kadın-Erkek İlişkilerindeki Sorunlarımız
Evlerimiz, bizim için huzur bulacağımız yerler olması gerekirken, huzursuzlukların kaynağı haline geldi.
Birbirimizi cennete taşımamız gerekirken birbirimizin cehennemi olma yolunda hızlı bir şekilde ilerliyoruz.
Kadınları Allah’ın bir emaneti olarak görmemiz gerekirken bir onları kölelerimiz olarak görme yanlışlığını sergiledik
Kadınları bizlerin her türlü zahmetimizi çeken ve karşılıksız hizmetlimiz oldukları halde bizler bunları görmeyerek bizce yanlış olan bazı huylarına takılıp kaldık
Erkeklerimizi bizleri cennete taşıyacak evimizin reisi olarak görmemiz gerekirken bizler onları üzerimizde tahakküm oluşturan, doğru kararlar vererek aileyi doğru yönetemeyen, kimseler olarak gördük.
Dişini tırnağına katarak bizler için nice fedakarlıklar yaptıklarını, ne tür zorluklarla ailenin ihtiyaçlarını karşılamaya çalıştıklarını görmemezlikten gelerek varsa yoksa üzerinde var olan bazı kusurlarına takılıp kaldık.
Dinimiz tarafından güzel görünen, haram yollara tevessül etmeyen, ailesine sadık onlarca güzel hasletleri varken bizler bir veya birkaç olumsuz huylarına takılıp kaldık.
Bizler için daha hayırlı olduğu halde Ahireti öne çıkaran düşünce ve davranışlarını dikkate almayarak mutluluğu dünyevî birtakım hususlarda arar olduk.
Evin yönetiminde, kadınlarda erkekler kadar söz sahibi olmak isteyerek, hatta çoğu zaman erkekten daha fazla kendisi yetki kullanmak isteyerek sorunların artarak devam etmesine hizmet ediyoruz. Gerek maddî açıdan gerekse de çocukların yetişmesi gibi konularda asıl sorumlu erkek iken, bu konularda kadının da erkek kadar kendini yetkili görmesi, yetki alanlarının birbirine girmesi sebebiyet vermekte bu durum da kadın ile erkek arasında nice sorunların oluşmasına etki etmektedir. Oysa meşru ölçüler içerisinde olmak kaydıyla erkeğin bu konularda kullanacağı yetki alanının gereği kararların arkasında kadının da durarak ailede düzenin ve uyumun sağlanması gerekirken ne yazıktır ki bu konularda, eşler arasındaki çatışma ailede çok büyük ölçüde sorunların sebebi haline geliyor. Yetki alanlarımızın dışına çımamızın bedelini hem biz hem de tüm ailemize ödetiyoruz.
Birbirimize karşı tahammül sınırlarını her geçen gün tüketiyoruz. Arkadaşlarımıza, kendi çocuklarımıza gösterdiğimiz tahammülü yıllarca aynı yastığı paylaştığımız eşimize karşı gösteremiyoruz.
Allah’ı sevindirip şeytanları kahredecek bir aile hayatımız olması gerekirken şeytanları sevindiren ve Allah’ın sevgisini kaybedeceğimiz davranışlar sergilediğimiz bir pratiği yaşıyoruz.
Batılıların yazılı ve görsel medya üzerinden dünyamıza taşıdığı batıl zihniyetlerin inşa ettiği aile tasavvurunun girdabında kalmayalım. Televizyonlarda ve sosyal medyada bize dayatılan kadın erkek ilişkileri üzerinden kendi aile hayatımıza değer biçme yanlışına gitmeyelim. Bu alanlarda bize sunulan aile ilişkilerinin sanal olduğunu, gerçeklikle bir alakalarının bulunmadığını unutmayalım.
Kur’an’ın ifadesiyle “Onlarla iyi geçinin. Eğer onlardan hoşlanmazsanız (biliniz ki) Allah'ın hakkınızda çok hayırlı kılacağı bir şeyden de hoşlanmamış olabilirsiniz.”[10] kavlinin gereği olarak hoşlandığımız huyları üzerinden birbirimize değer biçiyor ve yaklaşımlarımızda o minval üzerinden sürdürüyoruz.
Bizlerden, İslâm’ın öngördüğü şekilde bir ailenin nasıl olduğunu öğrenmesi gereken eş, dost ve çocuklarımız maalesef bizlerden bu konuda kötü örneklikler alıyorlar. Yaptıklarımızla sadece kendimize değil müntesibi bulunduğumuz dinimize (İslâm’a) de zarar veriyoruz.
Fındık kabuğunu doldurmayacak hususlar artık boşanma sebebi olarak görülmeye başlamışsa bilmeliyiz ki orada şeytanın bizi çektiği bir tuzak vardır.
Dünyevî birtakım hususlar bizler için artık boşanma sebebi haline gelmişse bilelim ki orada şeytanın eli ve parmağı vardır.
Dinin temel umdeleri üzerinden değil de teferruata konu olan fikri veya ameli birtakım meseleler, artık ayrılık sebebi haline gelmişse orada şeytanın müdahalesi olduğunu unutmayalım.
Kusursuz insan aradığımız için eşimizde var olan bazı kusurlarından dolayı ayrılmalar söz konusu oluyorsa orada şeytanın bir tuzağı olduğunu unutmayalım. Biz kusursuz değiliz ki eşimizden kusursuz olmasın bekleyelim.
Neler yapmalıyız!
Öncelikle Müslüman olduğumuzu hatırlayarak, dinin bizden istediği ahlâkî olgunlukta olmalıyız. Genellikle sorunlarımızın arkasında bu konudaki eksikliklerimiz olduğunu unutmayalım.
Manevi olarak yaşadığımız iman zaafiyetinin yansıyacağı alanlardan birinin de ailemiz olduğunu unutmayalım.
Allah’ın bize yardımı ve lütfu olmadan, kalplerimizi birbirine ısındırmadan mutluluğun da olmayacağını unutmamalı, Allah’ın yardımını celbedecek bir kalitede bulunmalı, Allah ile aramızı iyi tutmalıyız.
Aileyi ayakta tutan şeyin iman, sevgi, merhamet, paylaşmak, kanaat gibi manevi nimetler olduğunu unutmamalıyız.
Dinimizin kadın ve erkeğe yüklediği sorumluluklar bulunduğunu, bunları hakkıyla kuşanmadan mutluluğunda olmayacağını bilmeliyiz.
Herkesin maddi gücü oranında ailenin barınma, temel ihtiyaç maddeleri, giyim-kuşam, yeme-içme ihtiyaçlarını karşılamak durumunda olduğumuzu, lakin bunların adete kölesi gibi de olmamamız gerektiğini, asıl mutluluğun kaynağının buralarda olmadığını asla unutmamalıyız.
“Kusursuz insan” arayışından vaz geçerek, kendimizin de nice kusurları olduğunu bilerek eşimizi eksikleriyle beraber kabul etmeli, mümkünse destek olarak eksikliklerini beraber gidermeliyiz. Onun cennetine engel olacak kusurlarıyla baş başa bırakmamalıyız.
Birbirimizi cennete taşıyacak olan yol arkadaşı olmalı, dünyada kurduğumuz beraberliğin ahirette de devam etmesini sağlamaya çalışmalıyız.
“Sizlerin en hayırlılarınız eşlerine karşı en ahlâklı olanınızdır” nebevî düsturunu aile hayatımızın temel umdesi haline getirmeliyiz.
Eşlerimizi “Allan’ın bir emaneti” olarak aldığımızı unutmamalı ve Allah’ın emanetine nasıl sahip çıkmak neyi gerektiriyorsa ona öylece sahip çıkmalıyız.
İnsanoğlunun sahip olduğu nimetlerin, nimetleri kullanırken farkında olmadığını, onu kaybettiği zaman ancak farkına vardığını unutmadan, sahip olduğumuz nimeti kaybetmeden kıymetlini bilelim.
Birliktelikte rahmet, ayrılıkta ise dünyevî, belki de uhrevî azabı olduğunu unutmalıyız.
Ev halkıyla geçinemeyen, onları yönetemeyen bir kimsenin İslâm devleti ve idarecilik yapmak gibi daha büyük iddialarla bulunması veya onları başaracağını söylemesinin mümkün olmadığını bilerek, öncelikle evimizde kaliteli bir idareci ve birey olmalıyız.
[1] Nisa, 4/34; Buhârî, Cum`a 11.
[2] Nisa, 4/129.
[3] Tahrîm, 66/6.
[4] Taha, 20/132.
[5] Tirmizî, Ridâ, 11.
[6] Tirmizî, Ridâ, 11.
[7] İbn Mâce, Nikâh, 50.
[8] Ahmed bin Hanbel Müsned 1/129, No: 1065,
[9] Buhari 9/4036
[10] Nisa, 4/19.