Bu yazımızda yaşadığımız toplumu ülkeyi ve insanımızı biraz tahlil etmeye gayret edeceğiz. Adalet kavramını hangi çarpıklıklara kurban ettik. Bizlere hangi zulümleri hak diye yutturdular. Bugün bizler artık neleri hangi çarpıklıkları hak diye savunur olduk. Konuya şöyle başlasak yanlış olmaz diye düşünüyorum birazda güncel bir mesele olması hasebiyle. Kısa adı eyt emeklilikte yaşa takılanlar deniliyor. İsmi bile ne melen bir durum olduğunu anlatması bakımından manidar. Eyt hal olunca insanımız cennet kazanmış gibi sevindi. Oysa bu zaten kendi haklarıydı sevinecek bir durum yok. Şöyle düşünün malınıza birileri gelip el koydu ve siz geri almak için mücadele ettiniz ve aldınız burada yapacağınız sevinmek kutlama yapmak yerine sizden malınızı alanın haksız olduğunu kanıtlamış ve geri almışsınız hepsi bu. Gelelim emeklilik konusuna güncel olarak emeklilik yaşı 60- 65 olarak görünüyor. 20 yasında çalışmaya başlasanız 45 yıl çalışacaksınız emekli olmak ve maaş almak için. Tabi bu kadar yaşarsanız bunu hak etmiş olursunuz. Diyeceksiniz ki sağlık var hastane var sadece emeklilik değil. Bu ülkede zaten 65 yaşına gelen her insan yaşlılık maaşı bağlanıyor, bunlara sağlıkta ücretsiz oluyor. Neden 45 yıl pirim ödediniz diye sorsak var mı bir cevap kanaatimce yok.
Konuyu birde şöyle düşünün çalıştığınız ve bu kadar pirim ödediniz, kaç defa hastaneye gittiniz, sağlık sisteminden yararlanmak için. Tabi hastaneye randevu alabilirseniz gidersiniz ki buda bir mükâfat olmuş durumda. Hatta gitseniz bile birçok yolla para ödüyorsunuz katkı payları sigortanın karşılamadığı ilaçlar. Hani ücretsizdi! Demek ki değilmiş hatta oka dar pirime karşılık hastaneye gitmeniz 10-20 defayı bulmamıştır. Neden ödediniz ve neyi güvence altına aldınız oturun düşünün derim. Maaş almayı diyorsanız onu da 65 de bağlayacak sistem alacağınız maaş sizi geçindirecek asgari düzeyin çok altında o zaman neden ödüyorsunuz kimlere gidiyor bu paranız. Birde bu ödediğiniz paraları kendiniz toplasanız bir yatırım yapsanız en basiti bir daire alsanız onu yaşlandığınızda kiraya verseniz daha yüksek gelir elde etmez misiniz? İhtiyacınız oldu mülkiyeti sizin satıp parasını keyifle harcasanız daha karlı olmaz mı? Siz öldükten sonra arkanızda bıraktıklarınız bundan istifade eder size dua eder. Ama maaşınız siz ölünce sizinle ölüyor arkanızda kalanlara verilmiyor doğrumu. Bu nasıl bir ticaret mantığı akılla izah edilir gibi değil. Bu çarpıklığı bugün insanımız öyle bir savunur olmuş ki ibadet gibi görüyor hatta Allah’tan daha çok bunlara güveniyor ve bunlara kulluk ediyor.
Gelin çevremizi biraz inceleyelim bakalım bu kapitalist düzen bizi nasıl sömürüyor. Yaşadığınız şehirlerde özellikle büyük şehirlerde her şey paraya bağlanmış ben buna haraca bağlanan toplum diyorum. Hastaneye gidin arabanızı park etmek için para ödüyorsunuz oysa o hastanenin binası da otoparkı da sizin verginizle yapıldı. Yetmedi vergi birde sizin paranızla yapılana para ödeyerek kullanın deniliyor. Sokaklara bakın resmi belediye değnekçileri diğer adıyla resmi haraççılar. Sokakları çevirmiş elinde terminal yarım saat şu kadar bir saat bu kadar topluyor. Hiç itiraz eden isyan eden bir toplum yok çevremizde. Avm lere gidin alış veriş için yapılmış para harcamaya gidiyorsunuz yetmez birde arabanızı valeye vereceksiniz çünkü paranız çok verecek yer lazım onlarda size iyilik yapıyor ve alıyor.
Devletin hangi kurumuna giderseniz gidin yapacağınız her işlem için bir tarife karşılayacak sizi. Örneğin adliye binaları ve devletin vatandaşı için maaşını verdiği hâkim savcı vb. size hakkınızı aramanız için önce bir bedel ödeyin hakkınıza sonra bakarız. Bir boşanma işlemi yapacaksınız bunun için önce dava açın bir bedel ödeyin ki sizi boşayalım çünkü sizde para çok önce verin burası bir ticaret hane bedelsiz hiçbir işlem olmaz. Oysa boşanmak isteyen vatandaş zaten boşanmış tek resmiyetteki bağı ortadan kaldırmak onu da internet üzerinden bir başvuruyla sonuçlandırabilir bu kadar basit ama olmaz para ödemeniz lazım. Ben hiç ücreti karşılığında adalet verildiğini duymadım varsa da bu ticaret olur en iyi ücreti veren her zaman haklı olur. Olması da en doğal hakkıdır. Siz hiç İslam tarihinde ücretli kadılık veya hakkını arayan mazlumun bunun için şu kadar harç yatır öyle gel denildiğini duydunuz mu? Adalet bile tarifeye tabi bir toplum nasıl adalet bulur onu da oturun düşünün.
Devlet istihdam diyor girişimci diyor gidin ufak bir dükkân açın esnaflık yapın bakın neler çıkacak karşınıza. Önce vergi dairesi sonra belediye ruhsat meselesi, esnaf sicil kaydı, yetmez esnaf odası kaydı ve aidatları. Bunlar birde yasayla düzenleniyor zorunlu bunun bağ kuru vesaire hiç konuşmayalım. Nereye dönseniz sizi esir alan bir sömürü düzeni. Hele esnaf odaları akıllara zarar bir durum o kadar aidat topluyorlar ne yaptıkları belli değil o aidatı ödeyen ne için ödediğini bile bilmiyor resmen haraç kesiliyor. Çok ilginçtir hiç kimse buna itiraz bile etmiyor işte Allah’ın adalet temsilcisi Müslüman bile bunları kanıksamış durumda.
Kalkın nüfus müdürlüğüne gidin devletin zorunlu tuttuğu kimlik kartı bile parayla vatandaşa satılıyor. Pasaport, ehliyet, hadi bunlar lüks diyelim yeni doğan çocuk için kimlik bile parayla satılıyor. Bir tapu dairesine gidin evinizi veya arazinizi çocuğunuza bedelsiz devredin bakın bakalım ne çıkıyor karşınıza. Alım satım hadi anlaşılır bir durum ticaret var vergilendirilmeli diyelim bedelsiz devir bile parasız yapılmaz. Bir araba alıyorsunuz bir tanede devlete alıyorsunuz haraçsız olmaz. Yetti mi yetmez arabayı alın her yıl vergisini ödeyin yetmez benzin alın ondanda litrede %80 devlete verin yetmez yolu kullanıyorsunuz onunda parasını ödeyin. Bu nasıl bir sömürü sistemi oturun düşünün.
Arsanız var kendi evinizi yapacaksınız diyelim öyle olmaz önce belediyeye gidin izin alın buraya kadar normal. Siz misiniz ev yapmak isteyen önce arsanızın hepsine yapamazsınız yarısını bize bırakın diyor imarda, neden deseniz yeşil alan için yarısını gasp etti. Tek kuruş para vermeden, yetmez yapım izni için şu kadar para ödeyin makbuzu getirin diyor. Ev yapmak istediniz hem arsanızın yarısından oldunuz hem de para ödemek zorunda kaldınız oysa size belediye destek olmalı değil miydi? O benim vatandaşım ev yapıyor size destek için bunları bunları yapıyorum başka bir ihtiyacınız var mı demesi gerekmez miydi? Yetmedi evi bütün bu zorluklara rağmen yaptınız olmaz gelin size iskân verelim yoksa burayı ev saymayız elektrik su vermeyiz. Bunu da şu kadar bedeli var onu da ödeyin gelin verelim. Ondan sonra haraç devam yıllık emlak vergisi çevre temizlik vergisi say say bitmez. Bütün bunlar için bu vatandaş nerden kazanıyor bu paraları her halde 3-5 kişi çalışıyor diyeceğim oda değil. Bir arkadaşım anlattı evim var çatısını yükselteceğim yanlarda payım yok su giderleri çatının içinde kanalizasyona bağlı aslında yasak ben bunu düzelteyim çatıyı yükseltip gider oluşturayım istedim diyor. Belediyeye söyledim gelip baktılar bunu yapman için 100bin lira ödemen lazım dediler yav niye ne parası siz mi yapacaksınız çatıyı dedim yok izin için dosya açacağız bu kadar tutar dediler. Buyurun bunu bilen biri izah etsin bu haraç değil nedir.
Bu ülkede öyle bir sömürü düzeni kurulmuş ki insanımız oturup düşünecek zaman bulamıyor. Zaten amaçta bu düşünmeyin çalışın ödeyin eğer düşünürseniz bu düzeni kabul etmezsiniz isyan edersiniz diyorlar. Zaten düşünmenin kötü bir şey olduğunu insanımıza çoktan yutturmuşlar. Çünkü akıl hastanesinin bahçesine düşünen adam heykeli dikmişler. Neden mi çünkü düşünmek kötüdür sakın düşünmeyin düşünenler buraya geliyor diyorlar. Haklılarda bu kadar sömürüyü zulmü düşünen insan ya isyan eder yâda elinden bir şey gelmediği için aklından olur. Yukarda çeşitlerini saymakla bitiremediğimiz sömürü çeşitlerine siz istediğiniz kadar ekleme yapın. Konu anlaşılmıştır diyerek burada bırakalım.
Gariplik şurada bunlar insanımıza birer hak olarak veriliyor ve insanımız bunları elde edinilmiş hak olarak görüyor. Yetmiyor birde savunuculuğunu yapıyor celladına âşık mahkûm hesabı. Diyeceksiniz ki bu biz Müslümanları ilgilendirmez neden bunları yazdın. Şöyle izah edeyim ilgilendirir hem de belki de hesabı verilemeyecek kadar önemli vebal var. Artık Müslümanım diyen insanımızda bunları kanıksadı bunların sömürü çarklarına girdi buradan kendini kurtaramıyor. Allah’a kul olması gerekirken bu düzenin istemese de kulu haline geliyor. Çevrenize bakın bunları göreceksiniz selam verene karşılık verirken düşünüyor bana selem verdi acaba ne isteyecek diye düşünür oldu insanımız. Gelen telefonda tanıdığı biriyse acaba neden arıyor bir şey mi isteyecek diye korkarak açıyor telefonu. Oysa Müslümana yakışan davranış şu olması gerekirdi inşallah beni rabbime yaklaştıracak bir amel yapmam için vesile olur diyerek yaklaşmalıydı. Yukarda yazdığımız sistem bir insan modeli oluşturuyor. Bu model artık Müslümanım diyen insanımızı bile kendine benzetti. Hocalarımız cemaat kuruyor oysa cemaat hoca tarafından kurulmaz var olan cemaat içinde öne geçen bir fert birey seçer kimse öne geçmek ve bu mesuliyetin altına girmek istemez. Bizim anlattığımız modelde tersi işler bir birey çıkar bir cemaat kurar doğal olarak lideri de kendisi olur. Tıpkı bu düzende bir siyasi parti kurmak onun lideri olmak gibi. Bizim tarihimizde toplumun veya toplulukların önünde durmak yönetici olmak hep istenilmeyen bir unvan olmuştur Raşit halifeler buna örnektir. Geldiğimiz noktada iş tersten işler olmuş nedeni işte bu sömürü düzeni kendi Müslüman modelini oluşturuyor. Tehlikeye dikkat bu sistem kendi toplum modelini oluşturuyor buna Müslümanlar da dâhil oluyor. Oysa Müslümanın toplum modeli var ve buna davet etmesi gerekiyor toplumu. Kurtuluşa çağırması gereken Müslüman kendisi davete muhtaç hale geliyor. Kur’an okuyan Kur’an’a vakıf olan iyi bilir ki bu din dünyevileşmeyi hep yerer, diğer anlamıyla kötüler, çünkü dünyevileşme içinde olanlar hep arkasından saptıkları anlatılır. Bizim Müslümanımız dünyada rahatını artırmak için gece gündüz demeden çalışır aslında kendi helakını hazırlıyor ya farkında değil veya böyle istiyor. Yukarda yazdıklarıma Kur’an’dan bir yığın delil yazabilirdim konuyu uzatmamak adına gerek duymadım. Kur’an kendi düşüncelerimize delil arama yeri veya mecrası değil aksine teslim olunması gereken hak nizamdır.
İslam kaynaklarını incelediğinizde karşınıza şu çıkmaktadır. İnsan yaşamını temin etme ve sürdürme anlamında her şeyin insan denilen varlığın faydasına sunulmuş bir nizam. İslam dini kişiyi onurlu bir varlık olarak görür ve onun onurlu yaşamı için her yönden onun hayatını kolaylaştıran bir sistem, bir yaşam biçimi inşa eder. Batıl insan yapımı sistemler vatandaşını müşteri olarak görür ve onu sömürmek onun üzerinden menfaat elde etmek üzerine kurulur. Sömürülmek istemeyen onurlu insan olmak istiyorsak Allah’ın insanlığa sunduğu eşsiz düzeni inşa etmek zorundayız buda Müslümanlara verilmiş bir görev ve sorumluluk.