Bu yazımız da Allah’ın doğru yolu olan sırât-ı müstakīm’in üstüne kimler pusu kurmuşlar onu irdelemeye gayret edeceğiz. Araf suresinde anlatılan bu kıssayı günümüze getireceğiz. Önce ayetlere bakalım. Şu hususun altını çiyeyim, Allah’ın doğru yolunu tutan müminleri tenzih ediyoruz, bütün bu yazdıklarımızdan.
(Allah): "Haydi, sen kendilerine mühlet verilenlerdensin" dedi. (İblis de) şöyle dedi: "Beni azgınlığa düşürmene karşılık onlara karşı senin doğru yolunun üstünde oturacağım. Sonra onlara önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Böylece sen onların çoğunu şükredenlerden bulmayacaksın." (A’raf, 15-17)
Bu ayetlerin öncesi ve sonrası okunduğunda temel bir mesaj çıkıyor karşımıza. Dikkat edin buradaki diyalog Allah’a inanan, O’nun varlığını kabul eden, O’nun yaratıcı olduğunu onaylayan, O’nun varlığını inkâr etmeyen bir İblis var karşımızda. Yaptığı tek yanlış büyüklenme kibirlenme olarak anlatılıyor. Dikkat edin kendisini yaradan rabbinden izin istiyor, “izin ver senin doğru yolunun üzerinde durayım, beni bu duruma düşüren âdemoğlunu senin yolundan saptırayım” diyor. Allah “sen mühlet verilenlerdensin” buyuruyor. Ancak sen benim Salih kullarımı saptıramazsın buyuruyor. Kur’an’ı okuduğunuzda karşınıza çıkan manzara bu ve benzeri saptırıcılar. Hemen bütün peygamberler toplumlarını uyarmış bu sapkınlıktan uzaklaştırıp doğru yola çıkarmışlar. Bunun için mücadele etmişler, onlar toplumların içinden ayrılınca toplum doğru yolun üzerinde pusu kuranı ve onun hesabına çalışan pusu kurucuları unutmuşlar. Bu saptırıcılar, toplumları bir veya iki nesil sonra doğru yolun görünmediği uçurumların kenarına getirmişler. Allah merhamet edip yeniden uyarıcı gönderiyor, bu uçurumun kenarındaki toplumları doğru yola davet ediyor. Toplumun refleksi hep aynı şekilde tezahür ediyor, “biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yoldan ayrılmayız”. Tarif edilen atalar aslında kendilerine gönderilen peygamberler. Oysa o peygamberler ’in getirdiği mesaj nesilden Nesil’e aktarılırken tahrifata uğruyor. Son Nesil’e ulaştığında bambaşka bir din oluşuyor.
Kur’an bize bunları sık sık hatırlatıyor, dikkat edin bu hataya düşmeyin diyor. Bizim toplum bugün bu yanlışın tam tezahürünü yaşıyor. Hz. Peygamberden sonra peygamber gelmeyeceği için artık son uyarıcı toplumu uyarmış, Allah’ın dosdoğru yolunu yaşayarak insanlığa göstermiştir. Kendinden sonra gelecek nesiller bu örnekliğe bakacak model alıp toplumuna uygulayacak, doğru yolun üstünde pusuya yatmış onları bekleyen saptırıcıları unutmayacaklardır.
Peki, bugün gerçekten bu yolu sırât-ı müstakīm’i takip ediyor muyuz, yoksa pusu kuranlar bizi saptırdılar mı? Dikkat edin Allah bize yani Kur’an’a tabi olanlara bu uyarıları yapıyor. Yani kitabı okuyanlar bu saptırıcıları bilenlere bu uyarıları yapıyor. Demek ki doğru yolun üzerinde pusu kuranlar kitaba tabi olduğunu söyleyen Müslümanlar oluyorlar.
Gelin bizim toplumda doğru yolun üstünde pusu kuranlara biraz bakalım. Bu pusuyu kendine Müslüman diyenler kuruyor olabilir mi? Bugün bu doğru yolun üstüne pusu atanlar toplumu yöneten siyasetçiler olabilir mi? Allah’ın doğru yolunun üstüne pusu kuranlar bu toplumda şeyhler, tarikat liderleri olabilir mi? Bu doğru yolun üzerine pusu kuranlar gavslar olabilir mi? Sosyal medya araçları mı? Medya kanalları mı?
Allah’ın doğru yolunun üstüne pusu kuranlar bu toplumda din tüccarları olabilir mi? “Tüccarlar” bu kavram gerçekten çok önemli. Bugün yeryüzünde toplumları yönetenler aslında tüccarlar değil midir? Bu tüccarlar kazanmak uğruna savaşlar çıkarıp toplumları ve insanların ölmesinden kazanç sağlayanlar değil midir? Ülkeleri yerle bir eden silahları yapanlar, bunları kullanacakları toplumları da belirlemiyorlar mı? Önce silahlar yapıyorlar sonra bu silahlarla yıkacak yerler buluyorlar, buraları yakıp/yıkınca sonra dönüp inşa ediyorlar. Çünkü kazanmaları gerekiyor, hem de çok kazanmaları gerekiyor. Şeytanda bir hesap yaptı; çok kazanmak istedi ama kaybetti. Bununla yetinmedi, mühlet istedi, kendine tabi olacak insanlar toplamaya başladı. Ona tabi olacaklar aslında kaybediyorlar. Bugün Allah’ın dosdoğru yolunun üstünde pusu kuranlar bizim tanıdıklarımız değil mi? Gelin çevremize bakalım bu yolun üstünde pusu kuranlara bakalım. Bu doğru yolun üstüne pusulanan bizim aşiretimiz değil mi? Pusu atan bizim akrabalarımız değil mi? Bizim milletimiz, bizim soyumuz, bizim devletimiz, bizim cemaatimiz, bizim önderlerimiz. Bizim liderlerimiz vb. pusuyu kuranlar aslında bizim tanıdıklarımız değil mi? Biz pusu kuranın Allah’ın düşmanları olduğunu düşünüyoruz, oysa dikkat edin pusu kuran Allah’ın düşmanı değil, O’nun varlığını, büyüklüğünü, kudretini bilen biri. Tabirimi hoş görün bugün toplumda kendini Müslüman gören yığınların inandığı gibi inanan biriydi iblis. Pusu başarılı olmuş bir avuç muvahhit dışında doğru yolda kalan pek kimse yok. Amma sorun bu pusuya düşenlerin hepsi cennetlik yani Allah’ın razı olduğu insanlar olduklarını söylerler. Tıpkı Allah’ın bize haber verdiği gibi “siz onlara fesat çıkarmayın deyince onlar biz ancak ıslah edicileriz derler.”
Gelin yazdığımız kavramları bir kaçını biraz açalım. Allah’ın doğru yolunun üstünde pusu kuranlar ve insanlığı bu yoldan saptıranlar tarikatlar olabilir mi? Bu tarikatları incelediğinizde Allah’ın resulünün yaşayıp örnek olarak bıraktığı hakikatlere benzemeyen neler var neler. Oysa bunlar kendilerini Allah’ın doğru yolunun üstünde olduklarını söylemiyorlar mı? Bunların pratik uygulamada Allah’ın kitabına ters nice şirk unsurları var. Unutmayın şeytan Allah’a şirk bile koşmadı sadece bir emrine uymadı, büyüklendi. Bu şirk bataklığında olanlar Allah’ın doğru yolunun üstünde pusulamış insanlığı saptırmıyorlar mı?
Kendilerini İslam’a nispet eden yöneticiler Allah’ın doğru yolunun üstüne pusu kurup toplumları saptırmıyor mu? Müslümanların yöneticileri bulundukları toplumda yöneticilik yapıyorlarsa Allah’ın ahkâmını kendi toplumlarına uygulamakla görevli değiller mi? Peki uygulamayanlar ve kendilerini Allah’ı kitabına, resullerine nispet ediyorlarsa doğru yolun üstün de pusuya yatmış, toplumu doğru yoldan saptırmıyor mu? Bu yöneticilerin örnek almaları gereken Allah’ın resulleri ve onun kitabı kerimi değil mi? Eğer bunlara uymuyorsa kendilerine Müslüman deseler bile şeytanın pusulandığı yerde değiller mi? Allah’ın doğru yolunun üstüne pusu kurup insanlığı haktan saptırmıyorlar mı?
Cemaatler, toplumu Allah’ın dinine ve kitabına tabi olmaya davet etmeleri gerekirken kendilerine davet edenler şeytanın pusu attığı yerde değiller mi? Müslümanlar Allah’ın kitabına yani vahyine ve peygamberine tabi olmak zorundalar. Toplumu buna çağırmalılar, bunu yapmayıp kendilerine, hocalarına, meşreplerine çağıranlar pusuyu nereye kurmuşlar oturup düşünün. Unutmayalım iblis insanlığı kendine tabi olmaya çağırmıyor, beni kendinize önder lider yapın demiyor. Biz farkında olmadan çok daha büyük fecaatler yapmıyor muyuz? Yaptıklarımızı da hakkın ta kendisi olarak sunmuyor muyuz topluma? Pusuyu nereye kurmuşuz farkın damıyız?
Medya ve özellikle sosyal medya, buralar eğer bugün şeytanın pususuna hizmet ediyorsa bu şeytanın mahareti değil. Bu bizim kitabı okumasını beceremediğimizi gösteriyor. Eğer biz Müslümanlar Allah’ın kitabını okumuş olsaydık bu alanları Allah’ın razı olduğu alanlar olarak doldururduk. Şeytanın pususuna hizmet eden değil Allah’ın hakikatine hizmet eden alanlar yapardık, eğer yapamadıysak suç bizim. Şeytanın pususuna hizmet etsin diye alanlar açmış olmuyor muyuz? Allah yeryüzünün tümünden Müslümanları sorumlu tutuyor. Yeryüzünü imar etme sorumluluğunu Müslümanlara yüklüyor. Biz görevimizden kaçarsak sorumluluğumuzu yerine getirmez isek buraları birileri dolduruyor. Biz sorumluluklarımızdan kaçarsak zaten pusu kurmuş bekleyenlerin işini kolaylaştırmış oluyoruz. Çevremizde yaşadığımız, şahit olduğumuz sapkınlıkları Allah kitabında bize bildiriyor. Biz kitabı okuyup yol gösteren kılavuz yapmak yerine okuyup sevap kazanma alanına çevirdiğimiz zaman şeytanın pususuna düşmüş oluyoruz. Hz. Peygamber’in aramızdan ayrılmasının üzerinden daha bir asır geçmeden biz doğru yolun üzerindeki pusuları unuttuk. Bizim unuttuğumuz pusuları kuranlar unutmadılar, işlerini yaptılar. Oysa Allah kitabında bizi bu sinsi pusulara karşı uyarıyordu. Geçmiş kavimleri anlatırken nasıl bu pusulara düşüp doğru yoldan saptıklarını haber veriyordu. Biz bunları okuyup sevap kazanma yarışına girdik, şeytanın bile şaşırdığı en kolay pusuya düştük. Erkekliğimize laf söyletmemek adına saptığımız bu yanlışları artık hakikat olarak anlatmaya başladık.
Burada kendini Allah’ın kitabına nispet eden tüccarları unutmayalım. Tüccar her alanda tüccardır ya Allah ile ticaret yapıyordur veya Allah’ın doğru yolunun üzerinde pusu kuranlarla. Bunlarda bizim aramızdalar bizim tüccarlarımız. Dışarıda olanlara karşı azda olsa dikkatliyiz amma içimizde bizden görünen tüccarlar işte bizi doğru yoldan saptıranlar bunlar olacaklar.
Konuyu şöyle toparlayalım: Allah kitabı bize indirdi, okuyup sevap kazanın diye değil. Okuyun, doğru yolu bulun, aldatıcıların sizi aldatmasına izin vermeyin diyeydi. Tüm ümmeti kast ederek söylüyorum biz kitabı sadece sevap kazanmak için okuduk, düştüğümüz durum ortada. Oysa Allah’ın peygamberleri kitabı hayat kılavuzu olarak okudular, kendilerine yol göstersin diye okudular ve Allah’ın doğru yoluna tabi oldular. Müslümanların elindeki kitap tüm insanlığı karanlıktan aydınlığa çıkaracak hakikattir. Biz bu kitabı bizi aydınlığa çıkarsın diye değil, vicdanlarımıza hapsedip onun aydınlığını kendi vicdanlarımızda kararttık. O aydınlıktı biz onun aydınlığına koşmak yerine kendi karanlık fikirlerimizi aydınlatmak için onu araç sallaştırdık. Âlimlerimizin yorumlarını, cemaatlerimizin yol ve yöntemlerini onun önüne geçirdik. Bizim fikirlerimize ve düşüncelerimize delil bulma alanına çevirmedik mi? Şeytan doğru yolun üstünde pusu kurmuştu, bugün biz bu pusunun yanına sağlam barikatlar kurduk. Şeytanın işini kolaylaştırdık, pusuları yıkmakla görevlendirilenler pusu kuranlara dönüştü. Hayat nizamı olması gereken ahkâm, mezarlıklarda ölülere okunuyor. Camilerde, ramazanlarda hatimler, mukabelelerde okunuyor katmerli sevap kazanıp cennete gitmek için. Oysa cennete gidecekler onu tarif ettiği hakikatleri okuyup anlayan ve hayatlarını bu hakikatlerle inşa edenler olduğunu çoktan unuttuk.
Allah’ın doğru yolunun üstünde pusu kurup insanları saptıranları kendi içimizde aramakla işe başlamalıyız. Bunun için Allah’ın kitabını iyi bilmeliyiz, onun peygamberinin örnek yaşamını iyi bilmeliyiz, bunları doğru bilirsek çevremizdeki pusu kuranları bulup ayırtlarız. Allah kitabını okuyan feraset ve basiret sahibi Müminlerden olmamız duasıyla.