Makale: EN BÜYÜK DÜŞMANIMIZ KİMDİR?

Kovulmuş şeytanın şerrinden Allaha sığınırım. Yaratan rabbimin adıyla başlamak istiyorum sevgili kardeşlerim ve değerli Müslümanlar! Yukarıda okuduğumuz metinler isti’aze ve besmelenin Türkçeye çevrilmiş hali. Eminim okuyanların yüzde doksan dokuzu zaten bunu biliyordur. Fakat ne yazık ki çoğu kelimenin olduğu gibi yukarıda zikrettiğimiz kelimelerin de aslında tam olarak ne anlattıklarını ya da anlamlarının önemini kavrayamıyoruz.

Örnek olarak “Allah büyüktür” diyoruz, çoğu kişi bu büyüklüğü evrenin büyüklüğünü örnek göstererek: “İşte Allah bu evrenden bile daha büyük çünkü onun yaratıcısı da Allah’tır” diyebiliriz. Ancak Allah yarattığı hiçbir şeye benzemeyen ve sonu olmayan maddî ve mânevî olmayan bir varlıktır. Yani Allah’ın büyüklüğü insanın düşüncelerinin ötesindedir. Evet, evrenin büyüklüğünü kavrayabiliriz ama Allah'ın büyüklüğünü kavrayamayız. Muhtemelen bizim kafamızda düşündüğümüzün daha ötesinde bir büyüklük bu. Şimdi konumuza dönecek olursak, besmeleyi söylediğimizde çok önemli bir detay var. Peki, nedir o detay! Kesinlikle en baştaki ifadenin anlamı: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allaha sığınırım”. Günümüzde artık şeytana taptığını iddia edenlerden geçtim, artık şeytanı haklı gören bile var. Tabi Allah'ın bu kimselere akıl fikir vermesini diliyoruz

Aslında çoğumuzun unuttuğu ya da küçümsediği bir kavramdır şeytan. Peki, şeytan kimdir? Hemen hemen herkes Âdem ve şeytan kıssasını biliyordur, ama yanlış bilinende çok husus var. Müslüman çocuklardan; şeytanın, meleklikten düşmüş bir melek olduğunu söylediklerini bile duydum. Hristiyanların uydurduğu bu görüşü nerden öğrenmişler açıkçası bilmiyorum. O yüzden yanlış bilmeyelim diye kısaca hayatını anlatalım.

Şeytan aslında cinlerdendi. Oda her cin gibi ateşten yaratılmıştı. İnsan daha yaratılmadan önce şeytan zaten yaşıyordu. Kur’an-ı Kerim’de ilk başta şeytan yerine İblis’ten bahseder. Zayıf rivayetleri bir kenara bırakacak olursak, İblis’in sadece meleklerle birlikte bulunabildiği hatta cennette dolaşabilecek kadar kıdemli bir varlık olduğu ve iyi cinlerden olduğu sonucuna varabiliriz. Ama nasıl o kadar yüksek bir mertebeye ulaştığı hakkında bir bildiğimiz şu an için yok. Zayıf bazı rivayetlerde: İblis’i Allah'ın dünyada çok haddi aşmış bir kavim olan “Canların” yani cinlerin helak edilirken sadece bir yavrunun sağ kaldığı ve meleklerinde bu yavruyu öldürmek istemeyip Allah’tan bağışlanmasını diledikleri anlatılır. Tabi rivayet bu, halbuki melekler, Allah'ın emirlerini şüphe etmeden yerine getirirken niye bir yavruya acısınlar! O başka konu. Ne de olsa zayıf hatta mevzu diyebileceğimiz bir rivayettir. Aklımızda bir fikir oluşur diye burada zikrediyoruz.

Allah Hz. Âdem’i yaratmaya karar verdiğinde İblis’te bir kıskançlık duygusu oluştu. Sonuçta o bir melek değildi ve onda kusurlu durumlar vardı. Gün geldi insan yaratıldı ve Allah Hz. Âdem’e her şeyin ismini öğretti ve Hz. Âdem, meleklere onların bilmediği şeyleri zikretmeye başladı. Allah: “Âdem’e secde edin” dedi. Melekler kayıtsız şartsız secde ederken İblis secde etmedi. Allah bildiği halde şeytana neden secde etmeyeceğini sordu. Lakin şeytanın cevabı saçmaydı: “Beni ateşten onu ise topraktan yarattın. Neden, ben ona secde edeyim ki”. Günümüzdeki çoğu insan gibi oda kendi mantığına uyup hata etti. Oysaki insanın üstünlüğü ham madde olarak yaratıldığı “toprakta” değildi. insanın üstünlüğü eğer maddesel olsaydı zaten melekler Hz. Âdem’e secde etmezlerdi. Melekler zaten insanın erişemeyeceği kadar üstün fiziki özelliklere sahiptirler. Ancak insanda seçme özgürlüğü ve Allah’ın kendisine yüklediği çok ağır bir yük vardı. Aynı anda birden çok fazla imtihanla yüz yüze gelip sabretmesi gerekiyordu.

İnsanın üstünlüğü fiziki veya maddi bir şey değildi. Allah insana yükselme fırsatı verdi. Dilerse Hz. İbrahim misali Allah'ın dostu sıfatına sahip olabilirdi. Hangi melekte ya da cinde, “sizler Allah'ın dostlarısınız” sıfatını duydunuz. Demek ki gerçekten bu kadar fazla yükselebilen varlıklardan biri insandır. Ama şöyle bir durum da var; insan bir hayvandan daha da aşağıda bir konuma da düşebilmektedir. Furkân Sûresi, 44. âyette Rabbimiz şu şekilde buyurmaktadır: “Yoksa sen, onların çoğunu (söz) işitir ya da aklını kullanır mı sayıyorsun? Onlar, ancak hayvanlar gibidirler; hayır, onlar yol bakımından daha şaşkın (ve aşağı)dırlar.” Evet, Allah'ın sözü haktır, eğer insan, daha kendisini yaratanı ya da yarattığını bildiği halde O’nun emirlerine uymayanı ya da daha da kötüsü, yaratıcısına ortak koşan bu insanı Allah, hayvanlardan bile alt konumda düşürmektedir. Çünkü hayvanlar bile az önce zikrettiklerimizin farkındalar ama onların iradeleri ve sorumlulukları yok. İnsana ayrıca, dünya âleminin sorumluluğu verilmiştir. İnsan, gördüğünüz gibi dünya üzerindeki her şeyi kullanabiliyor. Bu âlem insanlığa emanet edilmiştir. Belki de insanın üstünlüğü muhtemelen bu imtihanı taşıyabilme kapasitesinde olması sebebiyledir. Ama sadece bu ihtimalle kalıyor mu, orasını cenabı Allah daha iyi bilir.

Evet, dönelim İblis’i hata ederek Allah’a güvenmek yerine ve aslında tam olarak bilmediği konuda Allah’a karşı çıkmıştı. Kendi kibrine yenik düştü ve Allah onu bulunduğu konumdan azletti ve belki de cehenneme gidecekti. Ama Allah’tan son bir dileği oldu. A’râf Sûresi, 14 ile 18. âyetlerde Rabbimiz şu şekilde buyurmaktadır: “O da: "(İnsanların) dirilecekleri güne kadar beni gözle(yip ertele.) (Allah:) "Sen gözlenip-ertelenenlerdensin". Dedi ki: "Madem öyle, beni azdırdığından dolayı onlar (ı insanları saptırmak) için mutlaka senin dosdoğru yolunda (pusu kurup) oturacağım. "Sonra muhakkak önlerinden, arkalarından, sağlarından ve sollarından sokulacağım. Onların çoğunu şükredici bulmayacaksın.” (Allah) Dedi: "Kınanıp alçaltılmış ve kovulmuş olarak oradan çık. Andolsun ki, onlardan kim seni izlerse, cehennemi sizlerle dolduracağım." Allah şeytanı kovduğunda şeytan Allah’a: “Onların çoğunu şükredici bulamayacaksın” dedi. Şeytanın kabaca şeytanlaşma süreci böyle. Ancak şu noktaya dikkat etmeliyiz. İnsanın temellerinde fıtrata uygun hareket etme, Allah’a inanma, sorgulama ve iyilik yapmak gibi hasletler hep vardı. Lakin insanların unuttuğu çok büyük bir düşmanı var. Hem de öyle bir düşman ki, insanlıktan daha eski, daha zeki, daha bilgili, hatta Allah’ın katında bir zamanlar kıymetli yiri olan ve kıyamete kadar yaşayacak olan şeytan.

Biz bu düşmanı çok hafife aldık. Zannediyoruz ki sadece namazda bizi rahatsız ediyor. Zannediyoruz ki bizim imanımızı bozmak için yedi yirmi dört uğraşıyor, evet sürekli uğraşıyor ama sadece bununla yetinmiyor. Sizlere şöyle bir soru yönelteyim: Neden bir insan atom bombası yapsın ki? Sadece insanlara zarar vermekle kalmayan dünyamıza da zarar veren bir icat, neden var? Her insanda merhamet duygusu ve Allah’a itaat etme duygusu varken niye insanların çoğunluğu merhametsiz ve Allah inancı olmayan insanlar oluyorlar. Acaba bu atom bombası fikri, acaba mucidi olan insandan mı çıktı yoksa biri gelip kulağına bir vesvesemi verdi? Biz şimdi zannediyoruz ki namazdayken besmele çekeriz şeytan kaçar. Evet, kaçar ama durmaz. Senin namazını o bozamıyorsa gider bir başkasına bunu yaptırır. “Yarın herkesin dilinde İslâm; gerici, yobazlık, saçmalık, beş vakit namaz mı, sence bunlar mantıklı mı? Arap biri çıkmış “peygamberim” demiş iki sayfa Kur’an yazmış, sende ahmak gibi inanıyorsun” demiyorlar mı? Neden sadece İslâm? Bir kadın sokakta bas bas bağırıyor: Hristiyanlık, Yahudilik, Budistlik, kominizim eleştirilebilir ama İslâm eleştirilemez, artık yetti İslâm dursun. Neden?

Yahudilik eleştirilebilir mi? Adamlar kendileri dışında herkesi köle ilan etmiş ve sen bunu değil İslaâm'ı eleştireceksin öyle mi? Hem de İslâm insanlara, iyiliği, temiz olmayı ve dünyaya fayda sağlayarak adaleti ve kadın haklarını savunmayı emrettiği halde! Sen kadınları insan olarak görmeyen bir dini, İslam'ın önüne geçiriyorsun. Bunu yaparken ya sende bir akıl hastalığı vardır ya da sen kendi sözün olarak zannettiğini aslında bir başkasının sana verdiği vesveseleri fısıltıları ilan ediyorsun!

Evet, “en büyük düşmanımız” derken abartılı bir tanım kullanmadık. Gerçekten bizi doğru yoldan saptırmak için elinden geleni ardına koymayan bir düşmanımız var. Her ne kadar: “Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a sığınırız” desek de, şeytan gidip başka insanları bize musallat ediyor. Evet, izlediğimiz filmlerdeki şeytan türünden daha tehlikeli bir şeytan var karşımızda. Kendisi aslında bizlere fiziki bir müdahalede bulunmuyor. Sadece insanların kulağına fısıldamakla milyarlarca insanı etkiliyor. Örnek olarak: Bu atom bombası acaba patlarsa sence ne kadar büyüklükte yıkıcı bir etkiyi ortaya çıkarır? Dünyanın en büyük silahını yapmakla Nobel ödülü kazanabiliyorsa bence bunu bir düşün! Şu Müslümanları görüyorsun medeniyetten uzak bir şekilde çöldeki Arap gibi giyinmişler, sence saçma değil mi? İslam'da dört adet kadınla evlenebiliyormuşsun şu dinin saçma yasalarına bak, iyice toplum cahilleşti.

Şeytan dediğimiz varlık insanlara sağından, solundan, önlerinden, arkalarından; namazda, yemekte, uykuda, işte, yolda, kısaca her yerden saldırıyor. Hoca olsun olmasın, cahil olsun olmasın fark etmez. Şeytan bize zarar veremez diyoruz, ama bu vesveseler yüzünden sizce kaç kişi intihar etti. Kendi canına kıymak, en ağır suçlardan biriyken neden günümüzde çok yaygınlaştı. İyiliklerin kaynağını insanda ararken, büyüklüğü insanlara hizmet etmekte ararken.

Neden iyiliğin ve büyüklüğün Allah’tan geldiğini anlayamıyoruz. Şeytan bizleri günlük yaşantımızda oyalamak ve Allah'ı unutturmak için elinden geleni yapıyor. Ve biz çevremizi, ailemizi, kendimizi bu düşmana karşı yeterince iyi savunamıyoruz. Aklımıza kötü bir fikir geldiğinde “ulan ben çok zekiyim mi” diyoruz yoksa “bu şeytandandır, bundan uzak mı duralım” diyoruz.

Bir Müslümanla bir konuda ayrı düştüğümüzde, şunu bilin ki bu şeytanın vesvesesidir. Gelin biz şeytanı sevindirmeyelim, biz kardeşiz, sarılıp barışalım mı diyoruz. Yoksa o kişinin suratına bile bakmıyor muyuz? Kovulmuş şeytanın şerrinden Allah’a mı sığınıyoruz yoksa nefsimize ve şeytana mı uyuyoruz, seçim tamamen bizim elimizde. Biz şu anki çağda o kadar çok şeyi umursamaz hale geldik ki en büyük düşmanımızın varlığını bile mitolojik bir varlık gibi göstermeye çalışanlar var.  Tâbi şeytan size: “Ben şeytanım, senin düşmanınızım” demez. Aksine: “Ben senin dostunum, senin yardımcınım, senin iyiliğini düşünüyorum” der. Ve şeytan Âdem babamız ve Havvâ annemize söylediği yalan gibi sürekli bizlere de yalan söyler. Ve gördüğünüz üzere günümüzde de yalanlarına aldanan çokça insan var. Allah'ın izniyle ve yardımıyla bizler kovulmuş şeytandan Allaha sığınacağız ve bizleri hak yoldan saptırmasına göz yummayacağız.

Sevgili Müslümanlar! Kimlerin düşman, kimlerin kardeş olduklarını öğrenip çözemezsek, kardeşimize yardım edeceğiz derken düşmanımıza yardım ederiz. Düşmanı yeneceğiz derken kendi kardeşlerimizin kanına girmeyelim! Allah'ın selameti, inananların üzerine olsun.

Son değişiklik Salı, 10 Ekim 2023 09:57

Yorum yapın

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuzdan emin olun. HTML kodları kullanılamaz.