Bu yazımızda geleceğimiz olan nesilleri nasıl ifsat ettiğimizi irdelemeye gayret edeceğiz. Konuya şöyle bir soruyla başlayalım, yaşadığımız toplumda son yıllarda çevrenizde en çok hangi kuruluşlar açılıyor hiç dikkat ettiniz mi? Eğer etmediyseniz ben söyleyeyim, nerdeyse her işlek cadde her köşe başında bir psikolog kliniği karşınıza çıkıyor farkındaysanız. Bunlar boşuna açılmıyor, toplumda buralara talep patlaması yaşanıyor. Tabi bunların birçok nedeni var, amma en temel sebep aile, diğer bir tabirle çocuk yetiştiren ebeveynler. Ya ne yaptığımızı bilmiyoruz veya bilerek nesilleri ifsat ediyoruz. Gelin konuyu bir örnekle açalım! Çevrenize iyi bakın bugün toplumda anne-babalar çocukları daha ilkokul döneminden başlayarak bakın nasıl bozuyorlar. Toplumda ister Müslüman olsun ister farklı ideolojilere sahip aileler hep aynı yolu takip ediyor. Torpil hastalığı sarmış her tarafımızı, işin garibi bu torpil Müslüman aileler de çok yaygın. Nasıl mı? Çocuk okul da dersini yapmaz hemen bir özel öğretmen tutarız parasını veririz veya bir dershaneye yazdırırız, başlarız çocuğa torpil öğretmeye. Asıl olan öğrenmede sorunlu bireyler için bunlar yapılmalıydı. Bu yöntemi bütün çocuklarda uyguladığınızda, artık çocuk nasılsa ailem ben çalışmasam onlar parayla bu işleri hallediyorlar algısı yerleşmeye başlıyor. Çocuk artık ödevi ve görevi ders çalışmak olması gerekirken bunlardan uzaklaşıyor. Okula giden çocuğun mesleği öğrenciliktir, yani okula giden çocuk bir meslek icra ediyor, tıpkı annesi-babası gibi büyükleri bir işyerinde çalışıyor ve yaptıkları bir meslekleri var. Yaptığı işi onun mesleği ve tanımı oluyorsa çocuğunda okula gitmesi onun o zamandaki mesleği oluyor (öğrenci) çocuğa sorduğunuzda ne iş yapıyorsun diye ben öğrenciyim diyor. İşte kendini öğrenen olarak tanımlıyor mesleği de bu (öğrenci).
Aileler bunun bir kişilik inşası olduğunu ya bilmiyor veya bilerek nesillerini ifsat ediyor. Çocuk okumuyor zorluyorlar, yetmiyor para verip özel kolejlere yazdırıp diploma alıyorlar. Buda yetmiyor sen misin okumayan korkma baban var sana o diplomayı her şekilde alır. Lise okumayan çocuk açık lise oku diploma al, onu da yapmıyor bu sefer aile devreye giriyor parayla özel kolejler ayarlanıyor paralar veriliyor diploma alınıyor. Dikkat ettiniz mi ilkokuldan başlayan lise çağına gelene kadar çocuklara sadece bir şeyleri başarmalarını değil nasıl kestirmeden işi hallederizi aşılıyoruz. Çocuk hiç zorluk çekmiyor çabalamıyor kendini ispat edemiyor. Dikkatli incelersek karşımıza bugün toplumu kemiren temel toplumsal yaranın kendisi çıkıyor. Bugün yaşadığımız toplumda herkesin altına imza atacağı bir gerçeklik var. Torpil adam kayırma istediğiniz üniversiteyi, akademik başarıyı elde edin eğer torpiliniz yoksa bir işe yaramıyor. İşte bunu yapanları biz anne- babalar, akrabalar çevre olarak biz yetiştirdik. Bizden önceki nesil, bu nesli böyle yetiştirdi. Bu nesilde yetiştiği gibi yapıyor bu da gayet normal değil mi?
Allah kitabında bakın bize nasıl bir örneklik anlatıyor. Hepimiz Kur’an okuyoruz ve Hz. Musa ile Hızır diye bilinen kıssayı okuyoruz. Keyf suresinde anlatılır, burada bizi ilgilendiren kısım anlatılanların hepsi gayp olması yani bilge adamın yaptıklarına karşı çıkan Hz. Musa (a.s.)’ın karşı çıktığı her şey gayp ve gelecek ile ilgili olması manidar. İşte bizim konumuzu ilgilendiren kısmı burası buna biz Geleceği okuma öngörme diyoruz. Bugün bizim en temel yanlışımız bu ayetleri okurken Allah bize kitabın muhataplarına geleceğinizi iyi okuyun geleceğinizi bugünden inşa edin diyor olması. Bizler bugünü değil yarınları inşa ediyoruz yetiştirdiğimiz nesillerle. Tıpkı Hz. Musa’nın İsrailoğullarını çölde inşa etmesi gibi bu bir süreç bu süreci doğru okuyup inşa edenler yarın karşılarına doğru sonuçlar gelecek. Bunları görmeyenler bugüne odaklananlar yarınlarını ıskalamış olur karşılarına bugün bizim karşımızda duran sonuçlar çıkacak. Bu kıssada anlatılan her olayı Musa (a.s.) nezdinde bizlere bir yol bir metot öğretiyor. Dikkat edin o anlık yanlış olarak algılanan olaylar aslında gelecekte ne muazzam sonuçlar sunuyor. İşte bizler nesil yetiştiriyoruz bizleri çok yakından ilgilendiriyor.
İşin garip ve anlaşılması zor olan tarafı bunu bu toplumun Allah’ın kitabına ve O'nun resulünü kendilerine model olarak bıraktığı, sünnetini ölçü aldıklarını söyleyenler yapıyorlar. Bakın Allah resulü kendi öz kızına nasıl bir örneklik yapıyor, onun nezdinde tüm anne- babalara muazzam bir ders veriyor.
“İmam Buhârî ve Müslim naklediyor. Hâdiseyi bize Hz. Ali (radıyallâhu anh) anlatıyor ve diyor ki:
"Evimizde hizmetçimiz yoktu. Bütün işlerini bizzat Fatıma kendisi yapıyordu. Zaten, bütünü bir tek odadan ibaret olan bir hücrecikte kalıyorduk. O hücrecikte, Fatıma ocağı yakar ve yemek pişirmeye çalışırdı. Çok kere, ateşi alevlendirmek için eğilip üflerken, ateşten çıkan kıvılcımlar benek benek elbisesini yakardı. Onun için elbisesi delik deşik olmuştu. Yaptığı sadece bu değildi. Ekmek yapmak, evin ihtiyacı olan suyu taşımak da onun yüklendiği işlerdendi. Ayrıca değirmen taşını çevire çevire eli; su taşıya taşıya da sırtı nasır bağlamıştı.
Bu arada bir harp dönüşü Medine'ye esirler getirilmişti. Allah Resulü bu esirleri, müracaat eden Medine halkına dağıtıyordu. Fatıma'ya, babasına gidip ev işlerinde kendisine yardımcı olabilecek bir hâdim (hizmetçi) istemesini söyledim. O da babasına gitti fakat evde yoktu. Hz. Âişe: "Geldiğinde ben haber veririm." dedi, o da geri döndü.
Yatağa uzanmıştık ki, az sonra Allah Resulü birdenbire çıkageldi. Yataktan doğrulmak istedikse de O buna mâni oldu ve aramıza oturdu. Öyle ki sadrıma temas eden ayağındaki serinliği göğsümde hissediyordum. Arzumuzu sordu. Fatıma da durumu aynen nakletti. Allah Resulü birden uhrevileşti ve şöyle dedi:
"Ya Fatıma, Allah'tan kork ve Allah'a karşı vazifende kusur etme! Allah'ın omuzuna yüklediği farzları hakkıyla yerine getir. Kocana da daima sadık ve itaatkâr ol! Onun hakkını da gözet! (Yani, senin iki vazifen var: Allah'a karşı kulluk etmek ve sonra da kocana itaatte bulunmak.) Sana ayrı bir şey daha söyleyeyim. Yatağına girmek istediğin zaman, otuz üç defa "Sübhanallah", otuz üç defa "Elhamdülillah", otuz üç defa da "Allah Ekber" de. İşte bu senin için hizmetçiden daha hayırlıdır."
Bu sadece bir örnek ne öğretiyor diye bilirsiniz torpil var mı? İyi bakın peygamber kızı bunu isteyen. İşte kitaba tabi olanlar böyle yaptılar ve bu anne- baba (Hz. Ali- Hz. Fatıma)’da nesil yetiştirdi. Onların yetiştirdiği çocuklar Hz. Hasan, Hz. Hüseyin olarak kendinden sonraki çağlarda hala rahmetle anılıyor. Ya bizim yetiştirdiğimiz çocuklar nasıl anılıyor. Örneğin Muaviye torpil yaptı kendi ehline onlar nasıl anılıyor dersiniz. Bu toplumun Müslümanları olarak kendimize bakalım, Muaviye’nin ehline mi benziyoruz yoksa Hz. Ali, Hz. Fatıma’nın yetiştirdiği nesle mi benziyoruz. Eğer bizim örneklerimiz Allah’ın resulüyse o zaman neden onun yaşam modelini kendi toplumumuzda inşa etmiyoruz. Şöyle bir soru soralım bugün çocuklarına bu torpilleri yapanlar eğer Allah resulü aranızda olsaydı böyle yapar mıydınız? Bu soruyu kendinize sorun, vereceğiniz cevaba göre hareket edin. Unutmayın daha çocukluktan başlayarak bunları yaparsanız bunlar yetiştiklerinde zaten çocukluktan öğrendiklerini yapacaklar yani torpil adam kayırma, bedavacılık işte bugün karşımızda duran manzara. Bu yetiştirme modeli bundan sonraki hayatlarını inşa ediyor. Gençliklerini çalıştıkları iş yerlerini evlendiklerinde evlerini böyle yönetecekler. Farkında mısınız artık evlilikler yürümüyor, eşler arası muhabbet kalmamış, biraz detaya indiğinizde işte bu torpilli yetişme anlayışı çıkıyor. Kızlarımız daha evlenirken torpil bekliyor en iyi (imkânları) sunan adayları arıyorlar, sebebi olurda ayrılırsam bundan sonraki hayatımı garanti altına alayım anlayışı.
İşte bu yüzden bu toplumun Müslümanları maalesef bir Hasan, bir Hüseyin yetiştiremiyor. Onlar kendi dönemlerinin Oxford’larını bitirmediler. Amma bugün Oxford’lar da onların yaşam modelleri örnek olarak gösteriliyor. Çünkü onlar Allah’ın yarattığı insan denilen varlığın temel insani değerlerini öğrettiler nesillerine.
Konuyu şöyle toparlayalım bugün toplumu kemiren ayrımcılık ve torpil anlayışını biz aileler daha çocukken aşılıyoruz çocuklarımıza. Onların kendilerini inşa etmelerini hayatın içinde yaptıkları işleri başarmalarını sağlamıyoruz. Tersine çocuk zorlanmaya başladığında hemen torpil jokerini işletiyoruz tıpkı İslam öncesi Mekkeli elitler gibi. Çocuklarımıza paramızla sosyal statümüzle her şeyi satın alabileceğimizi öğretiyoruz. İslam öncesi Mekke de böyleydi, İslam geldi bunları ortadan kaldırdı. Peygamber Efendimiz şöyle buyurdu: “Ey kızım Fâtıma! Babam peygamber diye sakın güvenme. Rabbine karşı kulluk vazifeni yap. Allah’ın rahmeti olmadan ben de bir şey yapamam.” (Müslim, İman 89, 351.). İşte bu örnekliğin inşa ettiği insanların, Ondan sonra ki yaşanan tarihe As-rı saadet diyor Müslümanlar. Ta ki, Hz. Osman (r.a.)’ın son dönemlerine kadar o da ehline düşkündü ailesinden birçok kişiyi ehliyet sahibi olmasalar da devlet kadroları da görevler verdi. Yapılan bu yanlışlar sonra kendisinin şahadetine ve Muaviye gibilerin toplumun temel dinamitleriyle oynamaya başlayana yol açtı. Eğer toplum da biz Müslümanlara el emin diye bakılmıyorsa en temel sorun burada saklı. Çünkü Hz. Peygamber peygamberlik öncesi bile emin kişi olarak tanınırdı kendi toplumunda. Unutmayalım eğer temel insani değerleri yüklenememiş bireylerin, üzerine vayhi yüklerseniz işte böyle üçkâğıtçı Müslüman tiplemesi çıkar karşımıza” …De ki: 'Siz iman etmediniz; ancak 'İslam (Müslüman veya teslim) olduk deyin. İman henüz kalplerinize girmiş değildir….” Hucurat 14. Hz. Muhammed’i örnek aldığını söyleyen bu toplumun insanları onun peygamberlik öncesi kişiliğini bile çocuklarına yerleştiremiyorlar. Onun peygamberlik öncesi cahiliye toplumunda yaşadığı değerleri kendi çocuklarına veremiyorlar. Bizim şapkayı önümüze koyup kendimize gelmemiz şart yoksa hesap çok çetin olacak. Biz Müslümanlar bu topluma Allah’ın razı olduğu kişilikler, karakterler ve nesiller yetiştirmek zorundayız. Diplomalı Maviyeler, akademik Ebu Cehiller değil. Örneğimiz önümüzde duruyor Mekke toplumunda yaşayan el emin olarak tanınan Muhammed (s.a.s.)’i bize model olarak sunuyor Allah. Onun karakteri, kişiliği ve eminliği diğer adıyla ahlakı onu Allah’ın vahyine muhatap kılıyor. Bütün bu yazdıklarımızın toplumsal çözümlemeleri var konuyu fazla uzatmamak adına burada bırakalım. Size sadece bir örnek yazayım: örneğin memuriyette toplumsal kriterlerimiz olsa, memur olacaklar ve çalışanlar için şunları şart koysak. Bir memur temel insani değerlere uygun hareket etmeli, şiddet, zina, hırsızlık, adam kayırma, aile değerlerine saygı, evlilik hukukuna riayet, işinde ve çevresinde dürüstlük, vb. kriterleri koysak bunları ihlal edenler işlerini ve görevlerini de kaybeder desek ve uygulasak sizce nasıl bir düzen oluşur. Hele Müslümanlar Allah’ın razı olmayacağı işleri ve davranışları yapanları işletmelerinde çalıştırmasalar bu toplum nasıl bir hal alır? Allah kendi kitabına tabi olan onun istediği yurdu inşa eden kullardan olmayı hepimize nasip etsin.