-Ben Ahmed Kalkan hocamı, 1999 yılında tanıdım ve o süreçten sonra sürekli onunla birlikte oldum.
Ahmed Kalkan hocamla tanışmamız şu şekilde gerçekleşti; Çalıştığımız tekstil atölyesinde bir arkadaşın vesile olmasıyla, Üsküdar’a bağlı namazgah semtinde, İslâmî faaliyetler yapan Tevhid Vakfı’na gitmeye başladık. Burada ilk katıldığım sohbet, Ahmed Kalkan hocamızın, Kur’an Kavramları adıyla yaptığı sohbetti. Hocamla bu şekilde tanışmıştım. Benim bu süreçten önce İslâmî bir bilincim yoktu. Kur’an Kavramları sohbeti haftada bir gün yapılıyordu. Her hafta bu sohbete katılmaya başladım. Hocam, her hafta bize bir sonraki hafta işlenecek kavramın notlarını fotokopi olarak veriyor, bir sonraki haftada sunumunu yapıyordu. Katıldığım bu sohbetler bende yavaş yavaş İslâmî ve tevhidî bilincin oluşmasına vesile oldu.
Ben, Ahmed Kalkan hocamla tanıştıktan sonra bir daha ondan ayrılmadım. 22 yıllık bu süreçte bazı zamanlar hocamızla kurumsal olarak farklı yerlerde bulunsak da hiçbir zaman ondan ayrılmadım, O’da bizi bırakmadı. Hemen her hafta bir veya iki defa, bazen daha fazla olmak üzere hocamla ders veya sohbet üzerinden birlikteliğimiz devam etti.
28 Şubat’ın rüzgârı devam ettiği 1999-2000 yıllarında Tevhid Vakfı, yoğun bir şekilde İslâmî eğitim faaliyetleri yapıyordu. Yüzlerce insan, gerek hafta sonu gerekse de hafta için akşam derslerinde eğitim alıyordu. Vakıf, benimde katıldığım akşam derslerinin birisinde polisler tarafından basılmış ve vakıf mahkemelik olmuş, vakfın bazı yerleri kapatılmıştı. Bizler, bunlara rağmen eğitimimizi sürdürüyorduk. Süreç içerisinde vakfın idarecileri Tevhid Vakfı ismiyle faaliyet yapmayarak, onun yerine dernek kurmayı kararlaştırmış ve kurulan bu yeni derneğin faaliyet alanlarında birtakım farklılıklara gitmişlerdi. Bu sebeplerle içlerinde vakfın idareciliğini yapan arkadaşlarında olduğu bir grup arkadaş Üsküdar’da “Muavera” adında gayr-i remi bir dernek açarak faaliyetlini orada sürdürme kararı almışlardı. Arkadaşların vesile olmasıyla bizlerde oraya katıldık. Ahmed Kalkan hocam, yeni kurulan dernekte ders vermesi mümkün olmadığından Üsküdar’da kurulan Muavera’da Kavram derslerine devam ediyordu. 2007 yılına kadar kavram dersleri Muavera’da devam etti.
2007 yılında bir grup arkadaşla birlikte Kalemder’i kurmaya ve merkezini Ümraniye’ye taşıma kararı aldık. Ahmed Kalkan hocamın, gerek Kavram derslerini gerekse de diğer derslerine artık burada devam etti. Kur’an Kavramları dersi 2011 yılında bitti. Fakat, başta tefsir çalışmaları olmak üzere hocamızın birçok alanda yaptığı eğitim çalışmaları Kalemder çatısı altında devam etti. Hocamız, eğitim çalışmalarını, Kalemder’de sürdürdüğü gibi kendisini dâvet eden birçok farklı kuruluşlarda da yürütüyordu. Hocamız, bu faaliyetleri yaparken, ihtiyacı da olduğu halde hiçbir dünyevi karşılık beklemeden, daha doğrusu teklif edildiğinde kabul etmeyerek yapıyordu.
2013 yılında, Ahmed Kalkan hocamızın ısrarlı teklifleri üzerine Kalemder çatısı altında, “Suffe İslâm Okulu” adı altında, erkek öğrencilere yönelik eğitim faaliyeti başlatıldı. İmkanlarımız kısıtlı olduğu ve dernek yerinin de eğitim için çok uygun olmamasına rağmen “bismillah” dedik ve eğitim faaliyetlerine hocamızın yoğun ısrarları sebebiyle başladık. Eğitim faaliyeti dernek merkezinde yapılacaktı. Bu süreçte hem derneğin işlerini hem de çocukların hizmetinde de bulunmak üzere, hem hocamızın hem de diğer kardeşlerin ısrarları sebebiyle dernekte çalışmaya başladım. O süreçten şimdiye kadar, yaklaşık olarak 8 yıl Ahmed Kalkan hocamla mesai arkadaşlığı da yaptım.
Ahmed Kalkan hocamızla, 1999 yılında birlikte olduğumuz arkadaşlar, birkaç arkadaş dışında hemen tümü ya ilişkilerini kestiler ya da azalttılar. Böyle bir durumda biz geriye kalan birkaç arkadaşla birlikte devamlı hocanın yanında durmaya devam ettik.
Ahmed Kalkan hocamızdan sürekli olarak gördüğümüz derslerden birkaçı şunlardır; Akaid, Kur’an Kavramları, Nuzül Sırasına Göre Tefsir, Mushaf Sırasına Göre Tefsir, Esmaü’l Hüsna, Ahlâk, Akaid İhtisas Dersi, Dâvet Usûlü (Yayım ve Konuşma Teknikleri) ve Türkçe, Türkiye’deki Cemaatler, İslâmî İlimlerde İhtisas (Fıkıh, Hadis Usulü, Fıkhı Usûlü, Tefsir Usûlü, Peygamberler Tarihi, Siyer, Ahlâk, Dâvet Usûlü, Kur’an Ezberi) gibi dersler aldık. Bu derslerin bazısını birkaç defa tekrar ederek, bazısını da yıllar süren periyodik buluşmalar neticesinde anca bitirebildik. Ayrıca kendisinin yönlendirmesiyle hatırı sayılır miktarda kitaplar da okuduk. Kısacası almış olduğumuz ilmin büyük bir kısmını Ahmed Kalkan hocamıza borçluyuz.
Ahmed Kalkan hocamız bizim için bir muallim ve eğitmendi. Onca hastalığına rağmen sürekli dersler organize ederek bilgi birikimini bizlerle paylaşırdı. Ahmed Kalkan hocamızın dünyasında, ders yapmak için zamanın da bir önemi yoktu. Bâzen akşam iş çıkışlarında, bâzen sabah namazına müteakip, katılımcıların vakitlerini de dikkate alarak hemen her zaman dersler yapardı. Bu tavrıyla bize bilginin ne kadar önemli olduğunu gösterirdi. Hastalığının yoğun olduğu zamanlarda bile derslerini ihmal etmezdi. Uzun süren derslerde hastalığının şiddeti artar, fakat o dersi yarıda bırakmazdı. Özel yaptığı derslerde ayakta ders anlatmayı sever ve bu şekilde dersi sunmanın daha faydalı olduğunu söylerdi. Derslere mutlak hazırlanarak gelir, katılımcılarında bu şekilde hareket etmesini isterdi. İlme verdiği önemden dolayıdır ki bir kitabı çıktığı zaman sanki bir evladı dünyaya gelmiş gibi sevinir ve “yeni bir çocuğum oldu” derdi. Evi adeta koca bir kütüphane gibiydi. Hayatı kitapların içinde geçmişti. Bir konuyu araştırmak istediğinizde, kütüphanesinden konuyla ilgili birçok kitabı çıkartarak size verirdi.
Yine, Ahmed Kalkan hocamız, zamanın ne kadar önemli olduğunu, bu konuda disiplinli olmanın önemini bize öğretmişti. Haftada hemen birkaç defa dersler yaptığımız halde, aracıda olmadığı zamanlarda bile dersine geç kaldığı vâki olmamıştır. Dersine mutlaka zamanında başlar, katılımcılar gecikti diye dersi geciktirmezdi. Dersi geciktirmenin zamanında gelenler için bir ceza olduğunu söylerdi. Zamana riayet etmeyi, bir Müslüman için sözde durmanın gerekliliği üzerinden değerlendirirdi. Son zamanlarda aşırı baş ağrılarından dolayı unuttuğu durumlar dışında söz verdiği zaman sözünde durmadığı hemen hiç olmamıştır. Bizlere her zaman vakti değerlendirmenin önemi üzerinde durur ve zamanın mutlaka programlanmasını ısrarla tavsiye ederdi.
Ahmed Kalkan hocamız bize, İslâmî çalışmaları merkeze alan bir hayat yaşamamız önemini, programlarımızı bu hususu dikkate alarak yapmamız gerektiğini öğretmişti. Zaruretler dışında, farklı bir programı var diye İslâmî çalışmaları askıya aldığı görülmemiş, fakat İslâmî çalışmalar olduğunda diğer faaliyetleri askıya aldığı çokça görülmüştür. İslâmî çalışmalar yaptığı öğrenci ve dostlarını her zaman, ailesine ve çocuklarının önünde görmüştür. Çocuklarını ve evini bazen ihmal etmişse de İslâmî faaliyetlerini asla ihmal etmemiştir.
Hastalıkların ve yaşanan zorlukların İslâmî çalışmaların önünde bir engel olmaması gerektiğini yaşayarak bize öğretmişti. Her zaman onu hiç terk etmeyen baş ağrılar sebebiyle, esasında çok akıcı konuşan ve dili çok düzgün kullandığı halde cümle kurmakta zorlanır, gözlerini açık tutmakta bir hayli zorluk çekerdi. 30 yıla yakındır ondan hiç ayrılmayan huzursuz bacak sendromu adıyla yaşadığı bacak ağrıları yaşıyordu. Bu hastalığı yüzünden geceleri 2 saatte bir uyanıyor, ağrıları biraz dindikten sonra ancak tekrar yatabiliyordu. Yolculuk yaptığımız zamanlarda çektiği acılar hemen kendisinde baş gösterir ve kısa bir süre yolculuk yaptıktan sonra ağrılarından dolayı aracı durdurup araçtan iner, biraz ayakta yürüyerek azıcıkta olsa rahatladıktan sonra yola ancak devam edebilir, yolculuk bitene kadar hep böyle devam ederdik. Yine, kömür sobasından çıkan gazların kendilerini zehirlemesi neticesinde böbrekleri büyük zarar görmüştü (yaşadığı bu olayda kendisi komada kalmış ve uzun süre hastanede yatmış, bir kız çocuğunu da kaybetmişti) onun zorluklarını her zaman yaşıyordu. Son yıllarda yaşadığı şeker ve tansiyon hastalıkları da onun yaşamını çok büyük oranda etkilemesine rağmen derslerini ve İslâmî faaliyetlerini aksatmıyordu. Bazen dersi sunarken uyukladığı olurdu. Yine derslerini sunarken çektiği acılar bizleri rahatsız eder, ama o, dersini tamamlamaya çalışırdı. Bazı zamanlar da yaşadığı rahatsızlıklar onu yatağa bezen de hastaneye düşürürdü. Uzun süre yatağa düştüğü ve dayanılmaz acılar çektiği bir hastalığı sonrasında yaşadığı ağrıları bizimle paylaşırken; “Eğer intihar etmek haram olmasaydı intihar etmeyi seçerdim” diyordu. Hastalıkları sebebiyle, çok küçük bir gribal enfeksiyona yakalandığında bile, o hastalığı çok zor geçiriyordu. Bütün bunlara rağmen dâvasından ve derslerinden geri durmuyordu. Bizlerde, O’nun hastalıklarının az bir kısmı olsa, bu durumda en ufak ihtimalle evimize çekili, İslâmî faaliyetlerimizi evimizden, kitap, makale yazarak vb. şeylerle sürdürürdük. Hocamız bu haliyle çok zor koşullarda da olsa İslâmî faaliyetlerde sürekliliğinin önemini bize öğretmişti.
Yine, İslâmî çalışmalara, dar bir bakış açısıyla değil daha ümmetçi bir bakış açısıyla bakılması gerektiğini öğretmişti. Kendisi hiçbir zaman bir grubun adamı olmamış, kendisinden destek isteyenlerin taleplerini geri çevirmezdi. Sağlık sorunları oluşacağını bile bile bu konudaki gayretleri İstanbul içiyle de sınırlı kalmamış, talep oluştuğunda ülkenin her tarafına giderdi. Müslümanların bir araya gelerek ümmet bilinci içerisinde hareket etmesini çok ister, netice hasıl olmasa da bu konuda birçok kez girişimlerde bulunmuştu. Bizlere cemaat olmanın önemini hep hatırlatmış ama diğer Müslümanları ötekileştirici bir dil ve tavır takınmayı hiçbir zaman doğru görmemiş bu konuda bize örnek olmuştu.
Fikri konularda taassup ehli olmayı hiçbir zaman doğru görmemiş, Kur’an’ın muhkem ve delaleti kat’i bir şekilde hükme bağlamadığı konularda başkalarını hep anlayışla karşılamış, mücadelesini hep tâğutlara ve Kur’an ve sünnetteki açık muhkem naslara rağmen dini içerisine bid’at ve hurafe sokan kesimlere yönelik olmuştur. Akidenin yoruma açık olan konularında hiçbir zaman insanların tekfir edilmesini doğru görmemiş, bu konularda mutedil olmaya insanları dâvet etmiş, tekfirci kesimler tarafından bu yaklaşımı sebebiyle tekfir edilmişti. Tekfirci ve ötekileştirici bir yaklaşımı hiçbir zaman doğru görmeyerek bizleri mutedil ve vasat bir çizgide bulunmamız gerektiğini bizlere örnek olarak öğretmişti.
Ahmed Kalkan hocamız, tüm yoğunluklarına rağmen kendisinden maddi ve manevi destek isteyen kimselere de imkanları nispetinde yardımcı olmaya çalışırdı. Evinden misafir hiç eksik olmaz, gelen misafirlerini de hiç ikramsız göndermezdi. Gelen misafirlerini evinde misafir eder, tüm ihtiyaçlarıyla bizzat kendisi ilgilenir, yoğun programı arasında onlara da zaman ayırarak memnun etmeye çalışırdı. Misafir olarak gelen kimsenin genç veya yaşlı olmasına bakmadan yardımcı olur, aracını adeta servis aracı gibi kullanırdı. Kendisinden maddi yardım isteyenlere imkânı varsa kendisi yardım eder, imkânı yoksa yardım bulmaya çalışırdı. Öğrenci ve arkadaşlarıyla bir yerlere gezmeye veya programa gitse, tüm masrafları kendisi karşılamaya çalışır, başkasına bu konuda fırsat vermezdi. İhtiyaç sahibi olan birçok ailenin ihtiyaçlarıyla bizzat kendisi ilgilenirdi.
Yine, Ahmed Kalkan hocamız insanlara kin gütmezdi. Bazen fikri bazen de diğer sebeplerden dolayı kendisiyle tartışan kimselere kin gütmez, her zaman onlara açık bir kapı bırakırdı. Çoğunlukla aradaki soğukluğun kalkması için kendisi ilk adımı atan olurdu. Onun sürekli kızdıkları; tâğutlar, dine ve dâvâya ihanet eden kimselere idi. Gerek sosyal medya da gerekse de diğer mecralarda kendisini tekfir etmek başta olmak üzere her türlü iftirayı atarak itibarsızlaştırmaya çalışanları affeder, onlara “kardeşlerim” demeye devam ederdi.
Ahmed Kalkan hocamız, doğru kabul ettiği inancından asla taviz vermemiş, tüm zorluklarına ve risklerine rağmen hak sözü söylemekten geri adım atmayarak doğru gördüğü düşüncelerini ve fikirlerini dillendirmekten geri durmamıştır. Konuşmanın bedel istediği zamanlarda çekinmeden, sözü eğip bükmeden söylemiştir. Söylediklerinin internet ortamında yayınlanıyor olması da onu doğruları söylemekten geri tutmamıştır. Gerek sohbetlerinde, gerekse de yayınlanan kitaplarında doğru bildiği ve bedel isteyen doğruları haykırmaktan asla geri durmamıştır. Bu konudan dolayı hakkında birçok kez soruşturma açılmıştır.
Ayrıca Ahmed Kalkan hocamız çok edepliydi. Birçok arkadaşımız derslere eşofman vb. kıyafetler giyerek gelirdi fakat Ahmed hocamızın bir gün dahi bu şekilde derse geldiği görülmemiştir. Bacak ağrılarının dayanılmaz hale gelmesi dışında talebelerinin yanında bile ayaklarını uzatarak oturduğu söz konusu olmamıştır. Hanım kardeşlerimize ve Kız Medresesindeki kız öğrencilere ders verirken onların yüzlerine bakmaktan haya ederdi. Bir ders sunulurken, katılımcılarla göz teması kurmanın önemini ve faydasını her daim bize hatırlatan ve erkeklerle olan derslerinde hep bunu uygulayan Ahmed hocamız, hanımlarla olan derslerini, hep önüne bakarak yapar, asla karşısındakinin yüzüne bakmazdı. Kendisinden büyük olanlara karşı saygı ve hürmeti her daim söz konusuydu. Talebelerini önemser, onlara her daim söz hakkı verir, talebe olduklarından dolayı hiçbir zaman onların düşüncelerini dinlememezlik etmezdi.
Yine, Ahmed Kalkan hocamız, sahip olduğu ilim ve kendisine gösterilen hürmetten dolayı asla kendisini diğer insanlardan üstün görerek insanlar ile arasında mesafe koymamıştı. Hiçbir zaman, insanların kendisine ulaşmaları için arada bürokrasi oluşturmamıştı. Kendisiyle görüşmek isteyen herkes O’nunla çok rahat görüşebiliyordu. Kendisiyle görüşmek isteyenlerle ya evinde, veya Kalemder’e, ya da dışarıda bir yerlerde görüşüyordu. Telefon numarası hemen herkesin ulaşımına açıktı ve vaktinin çoğunu kendisini arayan insanlara yardımcı olmakla geçiriyordu. Ayrıca kendisine mail üzerinden soru soranların maillerine belirli periyotlarla mutlaka dönüyordu. Yine, sosyal medya üzerinden kendisiyle irtibata geçenlerin sorunlarını çözmeye çalışıyor ve sordukları sorulara cevaplar veriyordu. Kısacağı kendisiyle irtibata geçmek isteyen hemen herkes O’nunla çok rahat bir şekilde iletişime geçebiliyordu.
Ahmed Kalkan hocamız, adeta bizim manevi babamız gibiydi. Benim babam, Allah kendisinden razı olsun, sağlık sıhhat versin ve yokluğunu bizlere yaşatmasın çok sevdiğim ve değer verdiğim, asla saygısızlık etmediğim ve inşaAllah da etmeyeceğim birisidir. Babam, bize olan sevgisinden dolayı, dünyada ele-güne muhtaç olmayalım diye, hep dünyayı merkeze alan, daha iyi bir geleceğimiz olsun diye bizlere ikazlarda bulunur, nasihatlerini hep bu konularda yapar, uğraşı ve çabası bunun için olurdu. Oysa Ahmed Kalkan hocamız, hiçbir gün bize “şu işi yapsanız sizin için daha kazançlı olur” demedi, aksine o konularda bizi kendi halimize bırakarak, bundan çok daha önemli olan; ahirette nasıl kurtuluşu yakalayabileceğimizin yolunu ve yordamını göstermeye çalıştı. Onca hastalıklarına rağmen gecesini gündüzüne katarak, tüm imkanlarını seferber ederek ve tekbir dünyevi beklenti içerisine girmeyerek bizleri cehennem ateşinden kurtarmak için çalıştı. Bu konuda sadece nasihatler etmedi, -Allah için şahidiz- her türlü fedakarlığı yaptı.
Ahmed Kalkan hocamız vefat etti. Onu ve düşünceleri tehlikeli görerek düşmanlık yapan, O’na hadis inkarcısı diyerek iftira atan zümreler sevinsin! Artık Ahmed Kalkan gibi büyük bir hadis düşmanından kurtulmuş oldular! Artık hadisler inkar edilmeyecek ve her şey daha güzel olacak! Müslümanlar arasındaki tüm ihtilaflar bitecek, İslâm yeryüzüne hakim olacak, insanlar daha doğru bir şekilde İslâm’ı öğrenme imkanı bulacaklar(!) Dinin daha doğru anlaşılması ve yaşanması önünde en büyük engel olarak bir Ahmed Kalkan vardı, O’da artık olamayacak! Zaten dinin özü Ahmed Kalkan’ın tenkide tabi tuttuğu birkaç tane hadise dayanıyordu ve artık insanlar bu hadislerden yola çıkarak dinlerini daha doğru anlayacak, bu hadisler tenkide tabi tutulmadığı için kâfirler bile akın akın İslâm’a girecekler! Artık kimse hadislerin tümünün gayr-i metluv vahiy olmadığını iddia ederek cennet yolundan saparak cehennem yoluna girmeyecek!
Müntesibi bulundukları mezheplerini din olarak gören anlayışlar da sevinsinler! Mezhepli olmayı değil de mezhepçi olmayı, mezhepleri körü körüne taklit edenleri, mezhepleri adeta bir din gibi görerek kendi mezheplerinden olmayanları din dışı görenleri, mezhep imamların yanılmaz olduğunu kabul eden anlayışları makul karşılamayarak eleştiriye tabi tutan Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular! Artık kimse, mezheplere dil uzatamayacak, herkes mezhepçi olacak bu şekilde de Müslümanlar hem dünyalarını hem de ahiretlerini kurtarmış olacaklar! İnsanlar artık, mezheplere eleştiri getiren Ahmed Kalkan gibilerinin yaptıklarının bir cezası olarak sürükledikleri zilletten çıkarak dünyada kafirler karşısında izzete ulaşacaklar!
Ahmed Kalkan hocayı tekfir edenlerde sevinsinler! Her oy vereni tekfir etmeyen, çocuklarını okula gönderen kimselere kâfir demeyen, askerlik konusunu tümüyle tekfir konusu yapmayan ve bu sebeple de kâfir olan Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular! Artık kimse Ahmed Kalkan gibi dinin aslından olan konularda insanları tekfir etmemezlik ederek, insanların sapmasına sebebiyet veremeyecek! Artık kimse mehdiyi inkar ederek kâfir olmayacak! Nuzul-i İsa’yı konusunu itikadi bir konu olarak görmeyerek inkâr ederek cehennemlik olmayacak! Deccal’in gelmesini inkâr ederek sapıklar zümresinden olmayacak! Kabir azabının olmama ihtimalinin olduğunu söyleyerek delalet ehlinden olmayacak! Şefaati insanların anladığı şeklinde olmadığını iddia ederek bid’at düşüncelere ve fikirlere saparak kâfir olmayacak! Artık kimse Kur’an âyetlerinin birbirini nesh ettiğini kabul etmeyerek inkarcı mücrimlerden olmayacak!
Tasavvuf düşüncesine sahip olanlar da sevinsinler! Artık, nice hurafe ve bid’at uygulamalarını kabul etmeyen, bu konuda insanları uyandırmaya çalışan, kerametleri inkar eden, evliyahullah’a dil uzatarak sapkın bir vahabî olan Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular! Vahdet-i vücut, fena fillah, rabita, hatm-i hacegan, seyr-i sülük gibi nice konularda kendilerini uyararak bunların doğru olmadığını söyleyen Ahmed Kalkan’dan artık kurtuldular! İntisap ettiği bir şeyhi olmayan, bundan dolayı da şeytanın maskarası olan, şeyhi olmadığı ve icazetli bir şeyhten icazet almadığı için Kur’an’ı ve dini doğru anlaması asla mümkün olmayan, bunun bir neticesi olarak da Kur’an üzerinden yorumlar yaparak insanları saptıran Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular!
Kemalistler, sistemin savunucuları, demokratlar, laikler de sevinsinler! Kemalizmi bir din olarak gören ve reddeden, sistemi küfür sistemi olarak görerek eleştiren, laikliği ve demokrasiyi batıl dinler ve ideolojiler olarak gören ve onlarla sonu gelmez bir mücadele içerisine giren Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular! İnsanları Allah’ın kanunlarına göre değil de, beşerin ürettiği kanunlara göre idare eden tâğutlar da sevinsinler! Kendilerine hemen her sohbetinde, derslerinde atıflar yaparak bu konuda insanları bilinçlendiren azılı düşmanları Ahmed Kalkan’dan kurtulmuş oldular! İstisnaların dışında kendileriyle uzlaşmayan, ulaşmadığı gibi kılıcını kınından çıkararak savaş ilan eden azılı bir düşmandan kurtulmuş oldular!
Her geçen günün bir önceki günden daha fazla kötüleştiği dünyamızdan bir Ahmed Kalkan geldi-geçti. Dünya hayatı onun için zor ve meşakkatliydi. Allah’ı razı edecek iman ve amelleri dışında bu dünyadan nasibi yoktu. Hastalık ve sıkıntılar konusunda ise nasibi çoktu. Hayatı boyunca dünyada Allah’a hakkıyla kulluk yapmak için var olduğunu hiçbir zaman unutmadı. Kulluğu merkeze alan bir ömür sürdü. Dünyevî meşgalelerinden dolayı hiçbir zaman kulluğunu aksatmadı. Allah’ın dünyasında Allah’ın dediğinin olması gerektiğini her daim haykırdı. Allah’ın bazı vasıflarını, Allah’tan başkasına veren anlayışlarla her daim kavgasını sürdürdü. Yaratıcının Allah olduğu kabulünün yeterli olmadığını, hüküm koyma yetkisinin de Allah’a ait olması gerektiğini tüm gür sesiyle her daim anlatmaya çalıştı. O’nun kendisine dâvâ edindiği husus, tevhidin anlaşılması ve şirkin tüm yönleriyle hayatın tüm alanlarından uzaklaştırılmasıydı. Yaptığı hemen her konuşmayı mutlaka bu konuya bağlar, bu konuda uyarılarını yapmadan konuşmasını tamamlamazdı. Bu konuları her daim tekrar ettiğinden dolayı bazı kesimlerin “siz hâlâ orada mısınız?” eleştirilerine maruz kalırdı. Tevhidi ve şirki güncelleştirerek anlatmak ve anlamanın önemini her zaman tekrar etti. Yazdığı kitapların hemen hepsinde, Kur’an ve hadislerden hareketle şirkin güncel boyutlarının neler olduğunu gündeme taşıdı.
Bütün bunlarla birlikte O, bir insandı. Her insan gibi O’nun da nice hataları ve kusurları olmuştur. Yazdıklarında ve söylediklerinde isabet ettiği gibi hata ettiği de olmuştur. Nice olumlu davranışları yanında, yanlış yaptığı davranışları da vardır. Fakat gözlemlediğimiz kadarıyla hatada asla ısrar etmemiştir. Hatalarını telafi etme yoluna gitmiştir. Yeri geldiğinde özür dilemeyi, kendisi için bir erdem görmüştür. Rabbimizden niyazımız, bilerek veya bilmeyerek yaptığı hatalarından dolayı O’nu bağışlamasıdır! Yaşadığı zorlukları hataları ve varsa günahları için kefâret kılmasıdır!
Ahmed Kalkan hocamız, o kadar hastalığına rağmen kendisine ait olan sorumluluklarını yüklendiği gibi biz arkadaşlarına ve talebelerine ait olan nice sorumlulukları da omuzlarında taşıyordu. Bizler, her zaman bunun getirmiş olduğu rahatlığı yaşıyorduk. Şimdi ise, bize ait olan sorumlulukları omuzlarımıza attığı gibi kendi sorumluluklarını da bizlerin üzerine bıraktı. O, bizim ve kendi sorumluluklarını taşıyabiliyordu. Fakat biz, bize bırakılan sorumlulukları taşıyabilir miyiz bilmiyorum. Ama şunu biliyorum ki, Ahmed Kalkan hocamızın bize bıraktığı bayrağı, daha engin ufuklara taşımak bizler için bir görevdir. O’nun her zaman söylediği gibi “insanlar ölür ama dâvâ ölemez” söylemiyle bizler de O’nun dâvâsını bıraktığı yerden sürdürmek zorunda olduğumuzu biliyoruz. Evet bizler, bir Ahmed Kalkan olamayız ve O’nun boşluğunu tamamıyla dolduramayız. O, bize her zaman şunu ifade ederdi; “Ben hocalarımı geçtim, sizler de beni geçmelisiniz” derdi. Evet, muhtemelen biz O’nu geçemeyeceğiz. Fakat bu uğurda çaba ve gayret içerisinde olacağız. O’nun bize bıraktığı bayrağı inşaAllah yere düşürmeyecek, daha engin ufuklara dikmek için gayret göstereceğiz.
Ey Rabbimiz! bize bu konuda güç ve kuvvet ver! Sabır ve sebat ver! Kararlılık ve çalışma azmi ver! Yılgınlıktan ve geri adım atmaktan sana sığınıyoruz bizi muhafaza eyle! Bizi yolumuzdan alıkoymak için hevamızın ve şeytanların saldırılarına karşı bize yardım et! Her konuda olduğu gibi bu konuda da bizi nefsimizle baş başa bırakma!