Yaşadığımız hayatta, Kur'an bizlere sunmuş olduğu ve Resûlün yaşadığı hayatı ve ahlâkını kuşanır isek saptırıcılar bizi saptıramaz. Uyanık ve akıllı olmamız gerekiyor çünkü bir tek dünya hayatımız var ve ölünce telafisi olmayan sonsuz hayata geçiş yapacağız.
Mahşerde kendi kitabımızı okuyacağız, Kur'an'ın onaylamış olduğu ve adına “amel defterleri” denilen kitabı.
Kendi kendimizin şahidi olacağız. Ne akraba, ne dost, ne arkadaş, ne lider edindiğimiz kişi ve kişilerin bize faydası olacak. Tek başına olacağız, eller konuşacak, ayaklar ise şahitlik edecektir. Sana tahrif edilmiş din anlatanlar da aciz ve çaresiz olacaklar. Kimseye haksızlık yok, kişi dünyada kazanmış oldukları ile baş başa olacaktır.
Şu insan denilen; canlı ayet, hiç kendini okumaz ve tefekkür bile etmez mi? Sen kendini okumazsan; birileri senin yerine seni okur ve sonrada canına okurlar!
Hayatım birilerin tekelinde olmaması lazım. Akıl nimetini vahiy ekseninde kullanan kişi kaybetmez. Zafer odaklı değil; daha ziyade hak yolunda ölüm gelinceye kadar mücadele etmemiz gerekir, zafer gelirse de ne âlâ. Velhasıl araştıran, okuyan, inceleyip sık dokuyan toplum değiliz maalesef.
Birileri bize anlatsın; hele bir de toplum üzerinde belirli bir etiketi varsa yani liderse tam teslimiyet gösteriliyor. Bunlar beni kandırdı mı, saptırdı mı, yaldızlı sözlerle uyuttu mu araştırma gereği duymadan teslim oluyoruz. Belki de birileri bizleri cehenneme sürüklüyor, araştırmazsan nerden bileceksin?
Bizi ancak tüm yönleriyle Allah bilir. O zaman Allah'ı dinleyeceğiz ve kitabı olan Kur'an ile yolumuzu bulacağız. İdeolojiler her zaman saptırıcı rol oynamıştır. İnsanlar kendilerine ve cemaatine mi çağırıyor, yoksa Allah'a mı, diye iyi araştırmalıyız.
Yoksa yaşadığımız hayatı din zanneder ve neticede kaybedenlerden oluruz.
Tevhid ehli olmalı, şirk koşmamalı, İlâh, Rab, tâğût kavramları iyi bilinmeli çok iyi anlamalıyız. Dedim ya; “Bir hayatımız var ve telafisi olmayabilir!”
Ölüm ile birlikte amel defterimiz kapanacak. Defterimiz kapanmadan ve ölüm gelmeden tevbe etmeliyiz. Firavun ölüm anında tevbe etti ama geç kaldı bu sebeple tevbesi kabul olunmadı. “Yaşlanınca tevbe ederim, emekli olunca yaparım” pazarlığı işe yaramaz.
Şu insan denen garip yaratık; mesleği öğrenmek ve nemalanmak için yaklaşık 20 yıl okur ve en az 300 kitap okur, araştırır ve neticede mesleği elde eder. Şunuda ifade edelim ki yaptığı bu gayretler doğrudur. Fakat şuası çok gariptir ki ebedî hayatı için aynı hassasiyeti niçin göstermez anlamak mümkün değil! Neden dinini araştırma gereği duymaz da kulaktan dolma bilgilere inanır? Atalarının da dini olan o hakikatini araştırmaz? Sözde din alimi denilen bel’amlara körü kürüne neden inanır?
Ebedî hayatım heba olur diye hiç mi düşünmez? Niye geldim dünya hayatına, ne yapmalıyım, nasıl yaşamalıyız, helaller ve haram niçin var? Her canlı için neden ölüm var diye uzun uzadıya düşünmez.
Dünya; sonsuz hayatı kazanmamız için bir vesiledir ve ebedî hayata geçiş yeridir. İmtihan için gönderildiğimiz bu dünya âlemini iyi tanımalı ve çok iyi anlamalıyız. Zulümler, kargaşalar, kaos, buhran, açlık, zenginlik, mal ve mülk hep biz insanlar için bir fitne ve imtihan vesilesi olduğunu iyi kavramalıyız.
Dünyaya kalıcı gözle bakan imtihanı anlamamış ve kavrayamamıştır. Tam adalet, ahirette tecelli edecek.
Her şey iyi olsa ve yolunda gitse, dünya imtihanı olmazdı. İyiler ve kötüler dünya hayatında tescil edilecek ve ahirette kim neyi hak etmişse onun karşılığını görecek. İnsan iradesi ile kötülük yaparken bir kez daha düşünecek. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr olarak kalmayacak.
Okullarda, üniversitede ve işyerlerinde bir çok kez imtihan edilmişizdir; iyi bir iş ve imkanı elde etmek için. Ebedî hayatın imtihanı olmasın mı? İyiler hep ezilecekse, kötüler ceza görmeyecekse, adalet olmayacaksa yaşamın bir anlamı olur muydu?
Allah'ın kitabını hakkıyla okuyup, anlamayı ve yaşamayı, Rasûlün güzel örnekliğini hayata aksettirmeyi, mü'mince yaşayıp ve mü'mince ölebilmeyi Rabbim biz iman eden kullarına nasip etsin!