“Onlardan sonra gelenler derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin!»” (Haşr, 10)
“Onlar daha önce gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız” (Bakara, 141)
“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 24)
“Asra andolsun ki; İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.” (Asr, 1-3)
1. Ayet:
Haşr 10. Ayetin bize mesajı; bizden önce ve sonraki kardeşlerimize karşı kin tutmamak, bağışlanmasını dilemektir; eğer ki gerçek kardeşler isek. Cennete kardeşler biriktirmek yerine; teferruatlar içinde boğulduk ve çevremizde insan kalmadı. "Bu nasıl cennete talip olmak! Cimrilik ve bencillik yakamızdan düşmüyor. Cennete yalnız gitmek mi? Demek ki İslam'ı yanlış anlamışız!.."
Kendimiz farkında olmadan küçük küçük bataklıklar oluşturmuşuz, orda debelenip duruyoruz. Bir türlü teferruattan çıkamadık. Büyük düşman siyonizm’i göremedik de birbirimizle didişip durduk, güç kaybettik. Düşmanımızı büyüttük, dostlarımızı ise azalttık, ne yazık ki!
Bir kelime bizi birleştirecekti; Kelime-i Tevhid; diğerleri bizim zenginliğimiz olacaktı. Göremedik veya görmek istemedik te 'magazin Müslümanlığı' bizim için daha cazip geldi.
“De ki: "Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir kelimede birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!" Eğer bundan yüz çevirirlerse: "Bizim gerçekten Müslüman olduğumuza şahit olun!" deyin.” (Al-i İmran, 64)
2. Ayet:
Bakara 141. Ayeti önceki ümmetler hakkında net bilgi vermekte. Önceki ümmetleri kötülemek veya kesin bilgi olmadan eleştirmek, iftira atmak Müslüman'a yakışmaz. Onların kazandıkları kendine, bizim kazanımlarımız ise bize. Olur olmaz birçok günah biriktiriyoruz. Ahir hayatta tanımadığımız birçok kimsenin bizden hak talep etmesi herhalde hoşnut olacağımız bir mesele olmasa gerek.
Biz önceki ümmetleri rahmetle yad ederiz. Bize yakışan bu olsa gerek. Özellikle alimleri rasgele eleştirmek doğru değildir. Günümüzde ümmet hakkında yanlış bilgi veren alimi arayıp sormak, veya hakkında söylenen sözü doğrulatmaktır. Olmayan vasfı yüklemek ağır vebal gerektirir, hele sosyal medyada yaymak ise meseleyi ahir hayata taşınır. Hüsn-ü zan her Müslümanın şiarı olması gerekir, su-i zan ise zalimler hakkında kullanmak lazım. Maalesef dostlarımızı su-i zan ile adeta eziyoruz.
“Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Hucurat, 12)
3. Ayet:
Tevbe 24. Ayeti ise bizi iyice sarsması lazım. Dünya hayatındaki kazanımlarımız Allah ve Rasûlü’nden daha sevgili ise vay halimize! Bu ayet hayatımızda canlı olarak sürekli yanımızda olması gerekir. İnsan ailesini sever mi sever, malını, mülkünü sever, kaybedince üzülür, kazanınca sevinir insan fıtratında bunlar mevcuttur. Asıl olması gereken bir ölçü olması, yani dengeli olmalıdır. Bir gün istesek de istemezsek de bu dünya hayatından çekip gideceğiz; biriktirdiğimiz mal ve mülk ve sevdiklerimizden de ayrılacağız. "Allah ve Rasûlü dostumuz değilse vay halimize!.."
Hiçbir şeyi Allah'tan daha sevgili ve büyük tutmayacağız. Yoksa sevgide bile şirke düşebiliriz. Dünya ve içindekiler bizim için araçtır; amaç değil! Amaç olursa araçlar bizi kullanır yani, dünya ile evlenmek isteyen mehir olarak senden ahiretini ister. Bu ayrımı iyi yapmalıyız. Yarın geç olabilir.
4. Ayet:
Asr süresi ile imanımız pekişmesi gerekir. İnsanların çoğunluğu hüsran hayatı yaşıyor. Bunlardan ayrışmalıyız. "Durun ey kalabalıklar bu gittiğiniz yol çıkmaz sokak” dememiz lazım! İman edip hayatımızı süslememeliyiz. Salih amelle, hakkı tavsiye ile, sabrı tavsiye ile ilk kendimizi, sonrası ise çıkmaz sokağa giren kalabalıkları uyarmalıyız.
Sen zamana uy ki, zaman da sana uysun kelimesi biz Müslümanların şiarı olmamalı. Biz zamana uymayı değil! Zamanı Rabbimizin razı olduğu şeylerle doldurmalıyız.
Sonsuz hayat akibetimizi asr süresindeki hakikatler belirleyecek; "Ya hüsranla, ya da iman ile salih amel, hakkı tavsiye ve sabır!.."
"Ey Rabbimiz göndermiş olduğun Kur'an'ı iyi bir şekilde anlamayı, anladığımızı hayata tatbik edip yaşamayı ve razı olduğun bir kul olarak huzuruna gelmeyi biz mü'min kullarına nasip eyle!.."