Şehid Âlim Şeyh Said’e, Türkçü, Atatürkçü, Laik Zihniyetleri ve Kirli Dilleriyle ‘Hain’ Diyenler, İslâm’la Hükmedilmesine ve Ümmetçiliğe Karşı Çıkıp İslam Kardeşliğini Yok Ederek En Büyük Bölücülüğü Yapan Gerçek HAİNLER Değil midir?
Bir kısım haddini bilmez ve zihni emperyalist seküler kültürün Türkçü ulusalcı ve laik sapkınlığıyla işgal edilmiş kişiler, son dönemde yine şehid âlim Şeyh Said’e hakaretler yağdırmaya başladılar. Cahiliye dönemimde kurucu genel başkanı olmaktan tevbe ettiğim MHP’nin bugünkü Genel Başkanı Devlet Bahçeli ise en çok hakareti ben yapacağım dercesine her zamanki gibi en seviyesiz ve üstelik yalan sözlerle bu konuda da öne çıkmış bulunuyor.
Devlet Bahçeli’nin Utanılacak Sözlerini, Zor Gelse de Bir Daha Hatırlayarak, İnsânî ve İslâmî Ölçülerle Değerlendirelim
Bahçeli, partisinin Ankara İl Başkanları Toplantısı’nda yaptığı konuşmada erdemli her hangi bir insanın bile utanacağı içerikte bir konuşma yaparak, şehid âlim Şeyh Said hakkında Türkçü, Atatürkçü, laik zihniyeti ve kirli diliyle ve utanmazca, tarihi gerçekleri katleden birçok yalan iddia ve iftirada da bulunarak şunları söylemiştir: “Tarih ve milletin huzurunda söylüyorum; Hınıslı Said bir vatan hainidir, yaşadığı dönemin terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağıdır. Piran’da askerlerimize saldıran, halkı isyana teşvik eden, Genç, Palu, Elazığ, Silvan, Lice, Varto işgaline kalkışıp Diyarbakır’ı ele geçirmek için saldırı düzenleyen, eğer bu işgal başarılı olsaydı İngiltere’den sözde Kürdistan için destek isteyeceğini itiraf eden bir soysuza kim övgü yağdırıyorsa onunla aynı çukurdadır. Onlara dikkat ediniz, kalpleri milletle çarpmaz, gözleri milletle yaşarmaz, göğüsleri milletle kabarmaz.”
“Şeyh Said isminin Diyarbakır’da bir bulvara verilmesi, en başta Diyarbakırlı kardeşlerime ağır bir hakaret ve saygısızlıktır. Çünkü teröristlerin geçim kapısı Türk ve Kürt düşmanlığıdır. Bunlar kan içen vampirlerdir. …Allah’a çok şükür kahraman Türk askeri ayaklanmayı bastırmış ve ayaklanan teröristlerin başını ezmiş; Şark İstiklal Mahkemesi’nde yargılanan 80 sanıktan 48’i 1925 yılının 28 Haziranı 29 Haziran’a bağlayan gecesinde darağacına çıkarılmıştır.”
Cahiliye dönemimde, bizim ‘milliyetçiliğimiz’ de şirk ideolojisi olmakla beraber ‘Türkçülük ile İslam’ı sentez etmeye dayanıyorken, Bahçeli ‘kuru Türkçü’ olarak tanımladığımız ya da Nihal Adsız’cı olarak nitelenip İslamsız bir Türkçülük taraftarı olarak bilinen kesimdendi. İşte böyle seküler bir ideolojinin savunucusu olan Devlet Bahçeli İl Başkanları toplantısında yaptığı söz konusu konuşmasını, bütünüyle Türk ulusalcılığını esas alan bir içerikle sürdüren ve ülkedeki ilk bölücülük olarak Arapçılığı ve Kürtçülüğü de tahrik edip Batılı emperyalist ülkelerin, İngiltere ve Fransa’nın amaçlarına hizmet ederek ümmetin parçalanıp emperyalistlerin cetvelle çizdikleri hudutlarla sınırlı ulus devletler olarak bölünmesine yol açmış olan Türkçülüğü hâlâ masum bir ideoloji olarak bütün halklara dayatan ve yücelten şu ifadelere yer vermiştir:
” … tarihte kurulan Türk devleti sayısı yaklaşık 120’dir. Hepsi baş tacımızdır. Hepsi medarı iftiharımızdır. Hepsi bizi biz yapan cevheri aslimizdir. Kurduğumuz devlet sayısı bu kadar olsa bile milletimiz her zaman birdir ve adı da Türk milletidir. Kutlu ceddimiz Oğuz Han diyor ki: Türk denizdeki sedefe benzer, orada iken kadri bilinmez. Fakat denizden çıkarıldıktan sonra padişahların tacı, gelinlerin ziyneti olur. Türk milleti kıyamete kadar yaşayacak, ebediyetin gökyüzünde tıpkı bir Süheyl yıldızı olup parlayacaktır… Devir artık Türk Devri’dir. Dil demek millet demektir. Türk milletinin ve Türkiye’nin dili Türkçe’dir. Türkçe’miz istiklalimizin ve milli birliğimizin kemer taşıdır. TBMM’de Türkçe dışında konuşma yapmak, buna göz yummak Türkiye’ye ve bin yıllık kardeşliğimize yapılabilecek en büyük kötülüktür. Fakat anadil bahanesi altında Türkçe’nin melezleşmesine müsaade etmemiz düşünülemeyecektir. Türkçe’miz şerefimiz, anamızın ak sütü, varlığımızın sancağı, geleceğimizin güvencesi, bekamızın canevidir.”[1] İşte bunlar, Devlet Bahçeli’nin konuşmasındaki tamamı yalan ve iftiraya dayalı ve İslam’a aykırı Türkçü beyanlarıdır.
Gördüğünüz gibi, bir Türk olarak (gerçi bu da sosyal medyadaki iddialara göre tartışmalı gibi görünse de bizim böyle bir derdimiz yok)[2] kendi kavmi ve ana dili için hak gördüğü bu övücü ifadeleri bir Kürt ya da Arap kendi kavimleri ve dilleri için söylese deliye dönüp en ağır hakaretleri yapmaktan kaçınmaz. Hatta bunu söylemeyen, ama laik, Türkçü, ulusalcı dayatmalara karşı çıkarak ümmet bilincini ve İslam kardeşliğini savunan Müslümanlara bile hemen ‘hain, bölücü, emperyalist uşağı’ diyerek en ağır hakaretleri yapabilen bir karaktere sahiptir.
Hele bir de bu ülkenin adı Türkiye değil de Kürdiye olsaydı ve “Kürdiye”de Türklere “Kürt” olmak, “Atakürt’çü” olmak dayatılsaydı. Türkçe konuşmak, yayın yapmak ve Türkçe eğitim yasak, “Atakürtçü-Apocu” resmi ideolojinin militarist kuşatması altında “Kürtçe eğitim” ise zorunlu olsaydı, MHP ve Türkçüler acaba neler yaparlardı? Herhalde derhal TİT (Türkçü İntikam Tugayı) oluşturup dağlara çıkar ve şehirlerde de kim bilir ne vahşetlerin altına imza atarlardı. Çünkü MHP’nin Türkçü ideolojisi bugün dayatılan resmi ideoloji olduğu, ülkede Türkçü ideoloji egemen, tahakküm eden taraf olduğu halde böyle saldırgan olabiliyorsa, bu ancak hak hukuk tanımayan bir faşizm olarak nitelendirilebilir. Gerçekten ibret vericidir ki, yıllar önce MHP, sırf Kürtlerin gasp edilmiş haklarından bir kısmı iade edilecek diye 50 yıl dağlara çıkmaktan bahsedebiliyordu. Buradan hareketle, hele bir de Kürtlerin gasp edilen haklarının aynısı Kürdiye’de Türklerden gasp edilseydi, PKK’dan daha kan dökücü, daha saldırgan olacağını ve dağlardan hiç inmeyeceğini söylemek abartılı bir tespit olur mu?
Nitekim Türk ulusalcısı çevrelerin, TİT ve Ergenekon gibi çeteleri kendi ideolojilerinin hâkim olduğu süreçte bile oluşturdukları, binlerce faili meçhul cinayetler, masum insanları asit kuyularına atma gibi alçaklıklar, köy yakmalar, onlarca provokasyonla sivil halka yönelik katliamlar yapmaktan geri durmadıkları belgelerle ortaya konmuş bulunmaktadır. Bugün hâkimiyetlerini sürdürmek ve Kürt halkını asimile etmek, boyun eğdirmek için bunca vahşetin altına imza atan Türk ulusalcıları ile Kürtlerin gasp edilmiş haklarından bir kısmı iade edilirse 50 yıl dağa çıkarız diye efelenenler, acaba Türkiye’de Kürt halkına yapılanlar, Kürdiye’de kendilerine yapılsa neler yapmazlardı?
Bunlar göstermektedir ki, kim yaparsa yapsın ırkçılık/kavmiyetçilik/“milliyetçilik”(!) Şeytânî bir suçtur, insanlık suçudur. İnsanlığa büyük acılar yaşatmış, büyük çatışmalara ve çok kan dökülmesine sebep olmuş bir büyük sapkınlıktır. Tabii ki, tahakküm amacıyla, iktidar ve rant için, bir başka kavmi ve kültürünü yok etmek, kendi kavmî kimliğini dayatmak ve diğer kavimlere galebe çalmak, zulmetmek için yapılan kavmiyetçilikle, bu zulme karşı muhalefet ederken sürüklenilmiş kavmiyetçilik, ikisi de batıl olmakla beraber, aralarında bir derece ve nitelik farkı olduğu da adaletle tespit edilmelidir. Tahakküm, sömürü ve emperyalist amaçlı kavmiyetçilik, ki Türk ulusalcılığı/“milliyetçiliği”(!) böyledir, şüphesiz daha zelil ve daha zalimdir, öncelikle karşı çıkılması gereken de budur.
Türkçü laik dayatma ve zulümler sonucu oluşan Kürt muhalefeti, başlangıçta kimi haklı taleplerle yola çıksa da bazı iyi niyetli gurupların tasfiyesiyle PKK bütün muhalefeti temsil noktasına getirilerek, bu muhalefet İslam düşmanı PKK öncülüğünde Kürt halkının İslâmî değerlerine aykırı istikametlere ve hatta o değerleri yok etmeyi hedefleyen ifsad edici bir içeriğe ve emperyalist projelere uyumlu bir yöne doğru saptırıldı.
Evet Kürt muhalifler, zulme karşı çıkma ve haklarını zalimlerden alma çabaları itibariyle çıkış noktaları itibariyle haklı olmakla beraber, sonuçta kendileri de insanın fıtratını bozan, insânî erdemler ve evrensel vahyi ölçülerle ters düşen kavmiyetçiliğe, üstelik bu batıl yolda bir de kendi halklarının dinine karşı çıkıp İslam düşmanı emperyalistlerle işbirlikçi konumlara sürüklendikleri için daha da zelil konumlara sürüklenmişlerdir. Ayrıca muhalif kavmiyetçilerin silahlı gücü PKK da masum insanlara, sivil halka yönelik katliamlar yaparak alternatif zulümlere imza atmaktan, şiddeti putlaştırıp çıkar, rant, güç odaklı kör şiddete tapmaktan kurtulamamıştır. Çünkü seküler ideolojilere teslimiyet, fıtratları bozmuş, insânî erdem ve değerleri çürütmüştür.
Sonuçta kavmiyetçilik, insanı kendine ve Rabbine yabancılaştıran, zalim de mazlum da olsa kavmini, yandaşını koruyup destekleyen sapmalara ve sonuçta ölçü tanımayan kör bir şiddete yönlendiren, bu sebeple birçok sapmanın, azgınlığın da tetikçisi olan çok temel bir sapkınlıktır. Kavmiyetçiliği/ulusalcılığı üreten seküler paradigmanın sahibi emperyalist güçler ve yerli işbirlikçileri de, ta başından beri, dindarlık yönü ağır basan Kürt halkını sekülerleştirmek için PKK’yı özellikle bu formatta dizayn etmişler ve bu amaçla desteklemişlerdir.
İşte Partisinin Bursa il kongresinde yıllar önce yaptığı konuşmada Bahçeli, AKP Hükümetince, Kürt halkının gasp edilmiş haklarının kısmen de olsa iadesi için başlatılan açılım sürecini “Türkiye’yi bölünmeye götürecek bir ihanet” olarak nitelendirerek, buna engel olmak için gerekirse “50 yıl dağda gezebileceklerini” ifade etmiştir[3]. Biz de, daha kendilerine bir zulüm yapılmadan dağa çıkmaktan bahseden bu bağnaz zihniyete, kendisine Türkçülüğü hak görüp de Kürtçülüğü ihanet sayanlara Kürt’e yapılan zulümleri, o gün şu mısralarla bir de tersinden anlatmaya çalışmıştık;
Tutarlıysa Türkçü, saygı duymalı Kürtçülüğe
Nedense hep ilkesizdir, bağlanan Türkçülüğe
Eğer Türkçülük “güzel”se, neden “çirkin” olur Kürtçülük?
İkisi de, kavmiyetçilik, ulusçuluk,“ülkücülük”
Düşünün hele, ülkenin adı olsa “Kürdiye”
Türk’e zorla söyletilse,“ne mutlu Kürdüm” diye
Türkçe yasaklansa, eğitim dili olsa Kürtçe
Hepiniz isyan etmez miydiniz, söyleyin mertçe?
Türk kimliğini savunan, görse baskı, işkence
Çoğu Türkler dağa çıkmaz mıydı, zulüm görünce?
Türkçülüğü “hak” sayan, “kerih” sayar diğerini
Biz ümmetçi mü’minlerse, reddederiz hepsini
Türkçülük de, Kürtçülük de haramdır İslam’da, niye?
Çünkü uymaz ümmetçiliğe ve tevhidî akîdeye
Türkçü Bölücüyken Övülerek Alkışlandım,
Ümmetçi Olunca Bölücülükten Yargılandım
Yıllarca Türkçü bölücülük yaptım, hep alkışlandım
Ümmetçi olduktan sonraysa, sürekli yargılandım
Dedik ki; yeniden kardeş olup, ümmetleşelim
Zalimlerin bölme taktiğine, bir son verelim
Bu çağrımız, zalimlerce hep bastırılmak istendi
Anlaşılmasın diye, suçlanıp, boğulmak istendi
Yirmi yıl, cahili Türkçülük yaptım bu ülkede
Üstelik kurucu Genel Başkan oldum MHP’de
“Türkçü bölücülük” yaptığımda, hep takdir aldım
İslam’da vahdet isteyince, sürekli tekdir aldım
Halkların, İslam kardeşliğini savunduğum an
Hemen takibe alındım, ümmetçi olduğum zaman
Çifte standartsız taraftarıydım, insan hakkının
Hürriyetini istedim, Balkanlardaki Türk halkının
Savundum hak ve hürriyetini, Türkistanlının
Suçlandım, hakkını isteyince, Kürdistanlının
İnsanlık suçuydu, reddettim ben ırkçı bölücülüğü
“Ayağımın altına aldım Kürtçülüğü, Türkçülüğü”
“Türkçüler”, bu mesajımızı gölgelemeyi umdular
Ama güneş balçıkla sıvanmadı, rezil oldular
Şimdi Bazı Sorular Sorarak Bahçeli ve Benzerlerinin, Şehid Şeyh Said’e Hakaretleri Üzerinde Hep Birlikte Adaletle Düşünmeye ve Bazı Sorular Sorarak Düşündürmeye Çalışalım
Devlet Bahçeli şehid âlim Şeyh Said’e bunca ağır hakareti yaptığı ve tam anlamıyla seviyesiz bir saldırı gerçekleştirdiği halde, müttefiki olan AKP yetkililerinden tek bir tepki gelmediği gibi, eskiden tevhidî kesim olarak bilinip de uydurdukları maslahatlar için AKP’ye destek uğruna en temel akıdevî ilkelerini bile feda eden kesimlerden de Devlet Bahçeli’nin hak ettiği ciddiye alınacak tek bir tepkiye rastlayamadım. İsrail’e ve ABD’ye verdiği bunca desteğe rağmen AKP’ye desteklerini kesemeyip masum Gazzeli bebeklerin katliamından bile sorumlu olmaktan çekinmeyenler, şimdi de putlaştırılan Cumhur İttifakı’na bir halel gelmemesi için olsa gerek, bazı yazarların Bahçeli’yi hedef almadan yazılmış kimi Şeyh Said yazılarını alıntılamakla yetindiler, ama kendileri bu kadar ağır hakaretlerde ve iftiralarda bulunan Bahçeli’ye itiraz eden doğrudan eleştiren tek bir yazı yazmadılar. Bu sebeple bizim, şehidimize ve Hakikate sahip çıkıp zalime hak ettiği cevabı vermemiz önemli bir sorumluluğu yerine getirmek bakımından şart oldu. Bu sebeple düşündürücü sorularımı soruyorum:
Kürt’ü, Türk’ü, Arap’ı, Laz’ı, Çerkez’i ve Romanıyla bu ülke halklarının yüzyıllardır süregelen İslam kardeşliğini ve birlik içinde bir arada yaşamasını sağlayan İslam şeriatına dayalı adalet sistemini ve ümmetçiliği savunan Şeyh Said mi haindir? Yoksa bu birlikteliği yok edip bölünmeye yol açacak Türkçü ulusalcılığı ve laik ulus devleti dayatarak ümmetçiliği ve İslâm şeriatını tehdit ve düşman ilan ederek yürürlükten kaldırmak suretiyle en büyük bölücülüğü yapanlar mı haindir?
Aynı şekilde emperyalistlerin şirk ve küfre dayalı kültür ve yasalarını reddedip Müslüman halkların ortak İslâmî kimlik ve değerlerini, İslam hukukunun tatbikini savunanlar mı haindir? Yoksa sözde ülkeden savaşla kovulduğu iddia edilen İngiliz ve Fransızlar ile işbirlikçi anlaşmalara imza atıp onların isteği üzerine hilafeti ve İslam şeriatını yürürlükten kaldırarak işgalci emperyalist Batılı ülkelerin seküler, pozitivist sapkın kültürünü, hevayı ilah edinen laik yasalarını Müslüman halklara dayatanlar mı haindir? Yani Müslüman halkların köklerindeki İslâmî kültürü ve İslâm şeriatının adil hükümleriyle hükmedilen adalet vasatında kardeşçe bir arada yaşamayı savunanlar mı hain ve bölücüdür? Yoksa farklı kavimlerin Müslüman kardeşler olarak bir arada yaşama hukukunu yok edip emperyalistlerin şirke dayalı kültür ve küfür yasalarını, katil ve cellad karakterli savcı ve hâkim müsveddelerinin, ülkeye hükmeden diktatörün emriyle keyfî kararlar verdikleri “(Emperyalist Kültüre Teslim olarak) İstiklal(i yok eden) Terör Mahkemeleri”yle terör estirerek dayatanlar ve bugün hâlâ bu büyük zulmü savunanlar mı hain ve bölücüdür?
Ülke halklarının yüzyıllardır olduğu gibi ırk ayrımı gözetmeden İslam şeriatının adaletle hükmettiği bir vasatta ümmet bilinciyle kardeşçe bir arada yaşamasını savunan mı ‘terörist başıdır, katildir, canidir, emperyalizmin uşağı’dır? Yoksa dinsiz, imansız, emperyalist kültürü ve onların sapkın düşünce ve yasalarını zorbalıkla ve terör estirerek Müslüman halklara dayatan, bu dayatmaya itiraz eden Müslüman âlimleri ise, kendi kanunlarına bile sadakatsiz, kararları kanun yerine geçen ve temyizi mümkün olmayan İstiklal Mahkemelerinin celladları ve onları destekleyenler mi ‘terörist, katil, cani ve emperyalizmin uşağı’dırlar?
Ümmet bilinci ile bütün kavimleri eşdeğer ve saygıdeğer Müslüman kardeşler olarak kabul edip başta Allah’ın ayetleri olan ana dillerin serbestliği ve eğitim dili olarak kullanılması olmak üzere, her konuda eşit haklara sahip kabul ederek Türkçüğü, Kürtçülüğü ve Arapçılığı ümmetin birliğine ve İslam’a ihanet sayıp reddeden İslam şeriatıyla hükmedilmesini ve bunun siyasî göstergesi olarak o günkü şartlarda Hilafeti savunanlar mı bölücü ve haindir? Yoksa İngiliz ve Fransızların isteğiyle Hilafeti kaldırıp, İslâmî eğitimi yasaklayarak medreseleri kapatan ve İslam şeriatının hakimiyetine son verip Türkçü ulusalcılık üzerine devletin seküler sistemini oluşturmak suretiyle Türk olmayanları Türk olmaya zorlayarak, hatta diğer kavmi kimlikleri ve ana dilleri dışlayıp uygulamada yok sayarak ümmetin ve hatta bu ülkenin de birlik ve beraberliğine kast edenler mi bölücü ve haindir?
O gün de bugün de hem Türkçü bölücülüğe hem de Kürtçü bölücülüğe karşı çıkıp İngiliz, Fransız ve ABD’nin talep ve projelerine karşı çıkarak ümmet bilincini ve İslam şeriatının adalet sistemini savunanlar mı bölücü ve haindir? Yoksa o gün İngiliz ve Fransızlarla arka planda görüşüp onların dikte ettirdikleri sınırlar içinde laik, ulusalcı, Batı kültür ve hukukunu esas alan bir ulus devlet kurma, hilafet ve şeriatla hükmeden yapıyı sonlandırma sözü verenler ve buna karşı İslam ile hükmetmeyi savunanları acımasızca katledenler mi bölücü, emperyalist uşağı ve haindir? Aynı şekilde o gün de bugün de emperyalist devletlere ve bölgeyi böl yönet projelerine karşı çıkan ve bu bağlamda Türkçülüğe karşı oldukları gibi dindar Kürt halkının İslami kimliğini yok etmek üzere kurdurulup önü açılan Kürt ulusalcısı ve laik Batıcı PKK’ya da karşı olanlar mı bölücü, emperyalist uşağı ve haindir? Yoksa 1980 yılından sonra Kürt bölgelerinde PKK ismiyle yine kendileri gibi laik, ulusalcı olup yine Batının kültür ve hukukunu esas alan bir örgüt kurdurup Kürt halkının İslâmî kimliğini ve şeriat özlemini yok etme görevini verenler ve ABD’nin açık silah ve askeri eğitim desteği verdiği PKK’ya Kuzey Suriye’de İsrail güdümünde bir PKK devleti kurdurmaya çalıştığı açıkça belli olduğu halde hâlâ Türkiye’deki ABD ve NATO üslerini kapatmayanlar ve darbe yaptırdığı açık olduğu halde NATO’dan çıkmayanlar mı gerçek bölücü, emperyalist uşağı ve haindir?
Bütün emperyalist işbirlikçiliğine dayalı uygulama ve oyunları bozup İslâmî yönetimi sürdürmek ve bölgedeki toprakların ve halkların birlik ve bütünlüğünü koruyarak hepsine sahip çıkmak isteyen ve bu yüzden kendisini ve güçlerini arkadan kuşatmak ve yok etmek üzere Türkçü, laik ve Türk ulusalcısı Mustafa Kemal’in silahlı güçlerinin İngiliz ve Fransızların kontrolleri altındaki Suriye topraklarından geçip yenilgiye uğramasına yol açtıkları Şeyh Said mi İngiliz ajanı ve işbirlikçisidir? Yoksa İstanbul ve Anadolu’yu işgal eden İngiliz ve Fransızların, girerken onca kan döküp savaştıkları halde terk ederken tek kurşun sıkılmadan savaşsız terk edip gitmesini sağlamak üzere, önce gizli görüşmelerde alınan Hilafeti kaldırmak ve İslâmî yönetime son verip Batıcı laik devlet kurma sözünü verenler, sonra da Lozan’daki büyük tavizlerle Musul dâhil önemli enerji kaynakları barındıran bölgeleri onlara terk edenler mi İngiliz ve Fransız uşağı ve işbirlikçisidirler?
Abdullah Öcalan ve PKK ile onların meclisteki temsilcileri olan siyasi partilerinin önde gelenleri, aynı Batıcı laik, seküler kültürün müntesipleri yani Kürt Kemalistleri, laik, ulusalcı, Batıcı gayr-i Müslimler olmak ortak paydasını hatırlatarak, ‘şeritaçılara karşı işbirliği yapmaları gerektiğini’ Kemalist TC generallerine ve diğer Türk Kemalistlerine sürekli teklif etmişlerdir. Nitekim Abdullah Öcalan da Şeyh Said’i aynı Kemalist iftiralarla suçlamakta ve Mustafa kemal’e destek vermekteydi. İşte Öcalan’ın o iftira içerikli sözleri: “Mustafa Kemal, İngiliz oyunlarını kısmen de olsa çözmüştü. İngilizler kendi politikaları için Türkiye’de Kürtleri devletin önüne attılar. Bunlar hep böyle yaptılar. Şeyh Said’i kullandılar. Şeyh Said’i kullanarak Musul ve Kerkük’ü aldılar, bu şekilde Mustafa Kemal’e de Kürtlere yönelme yolunu açtılar. İngiltere bu şekilde Şeyh Said üzerinden politika geliştirdi…”[4]
Türk derin devletinin ve Batının adamı Abdullah Öcalan, her zaman Mustafa Kemal’i övmüş, çünkü fikir olarak örtüşmektedir, Şeyh Said’i ise her zaman kötülemiş ve gerici olarak niteleyip düşman gibi görmüştür. Çünkü Mustafa kemal ile fikren örtüşürken Şeyh Said’e İslamî kimliği sebebiyle ve İslam ile hükmedilmesini istediği için düşmandır. Bakın neler söylemiştir: “Şeyh Said, Kürt ulusal kurtuluşçusu değildi, din ağırlıklı feodal otonomiciydi. (…)İsyanlar ilerici ve bilimsel olmadığı için yeniliyor. Felsefi olarak da öyledir. Eğer bir yerde bir şey yenilmişse, geriyi temsil ettiği içindir. Mustafa Kemal o koşullarda ileri olanı temsil ediyordu. Kürtler gericiydi demiyorum, başındakiler gericiydi. Kürtleri yüzyıl geriye çektiler. Bugün hala bunun acısını çekiyoruz.. Mustafa Kemal ülkesi için, kendi halkı için dünya çapında en büyük mücadeleyi veren önderlerden biridir. Mustafa Kemal iyi bir savaşçıydı; iyi bir bağımsızlıkçıdır, laiktir, bilimseldir, ortaçağ ideolojisine karşıdır”. ( 22-09-2004TarihliGörüşmeNotları/ANF)[5]
Görüldüğü üzere, MİT ve derin devlet tarafından yönlendirildiği iddialarına Uğur Mumcu’nun kitabında bile yer verilen Abdullah Öcalan ile Türkeş tarafından ‘Devlet Bahçeli MİT’tendir, arkadaşlarımız uzak durulmalı ve hiç itimad etmemelidir ’ dediği Devlet Bahçeli, Şeyh Said hakkında aynı iftiraları yaparak örtüşmektedirler. Bu durumda Şeyh Said için söylediği hakaret ve iftira içerikli sözleri Devlet Bahçeli’ye iade etmek gerekmez mi?
İsrail’e ve PKK’ya istihbarat, silah, mühimmat dâhil her türlü desteği sağlayan kürecik ve İncirlik başta olmak üzere çok sayıda ABD ve NATO üs ve tesislerini hâlâ kapatmayıp bu fitne ve düşmanlık işlevlerini sürdürmesine göz yuman Türkçü, Atatürkçü, laik ulus devlet ve onun geçmişten bu yana hükümetleri ve bugünkü Erdoğan-Bahçeli iktidarı mı emperyalistlerin, İngiliz ve ABD’nin işbirlikçisi ve uşağıdır? Yoksa bu emperyalist kültürün taklidçisi işbirlikçi Türkçü, Atatürkçü, laik, Batıcı ulus devlet yapılanmasını da yanlış bulup itiraz etmekle kalmayıp tıpkı Türk kemalistleri gibi Kürt halkını İslâmî kimliğinden uzaklaştırıp sekülerleştirmek, laikleştirmek için TC derin devleti tarafından önü açılan ve TC gibi ABD ile diğer emperyalist devletlerce aynı amaçla korunup desteklenen PKK’nın emperyalistlerin projelerini uygulamaya koymasına da karşı çıkıp ümmetçi bir yaklaşımla ülkedeki ve bölgedeki bütün halkların kardeşliğini ve birliğini savunan başta Şeyh Said olmak üzere Müslümanlar mı işbirlikçi ve emperyalist uşağıdır?
İngiliz ve Fransızların yeni kurulacak TC devleti kadrolarından talepleri neydi? Hilafetin kaldırması ve İslam şeriatıyla yönetime son verilip Kur’an eğitiminin yasaklaması suretiyle ülke halklarının İslâmî köklerinin kurutulması ve onların çizdikleri sınırlar içinde bir Türk ulus devletinin kurulmasıdır. Peki bütün bu emperyalist talepleri gerçekleştirerek Batılı devletlerin projesini uygulayarak Türkçü batıcılıkla halkın İslâmî değerlerine ve ümmet bilincine karşı savaş başlatanları değil de tüm bunlara karşı çıkıp İngilizlerin kaldırılmasını istedikleri İslâmî yönetimi, İslâmî değerleri ve İslâmî eğitimi sürdürmeyi savunan Şeyh Said’i İngiliz ve emperyalist uşağı olarak suçlamak, eğer cahillikten kaynaklanmıyorsa, bu suçlamayı yapanların kendi ihanetlerini ve uşaklıklarını örtbas etmek telaşından kaynaklanıyor sonucu çıkarılamaz mı?
Peki, İskilipli Atıf Efendi de mi İngiliz uşağı ve haindir? O neden o da aynı terör mahkemesi kararı ile asıldı? Fransa’dan taklit edilen bu terör mahkemelerinde, kurtuluş savaşı denilen ama kurtarmayıp sözde kovulduğu iddia edilen emperyalist devletlerin sapkın kültürü, laik hukuku, kıyafeti ve alfabesinin zorla bu ülke halklarına dayatılmasına itiraz ediliyor iddiasıyla savaşta ölenlerden çok fazla sayıda masum âlim ve insan katledildi. Bu vahşi katliamları yapanlar ve bugün hâlâ onları savunanlar mı emperyalist uşağı ve haindir? Yoksa İskilipli Atıf ve batılı emperyalistlerin şapkasını giymeyeceğiz, emperyalist hukukunu kültürünü istemiyoruz diyen masum Müslümanlar mı emperyalist uşağı ve haindir?
Emperyalistlerin kültürünü almak, kıyafetini giymek ve şapkasını takmak istemeyenler ya da ‘İslam şeriatıyla hükmedecek adil yönetim ve hilafet sürsün de ümmet parçalanmasın’ diyenler, İstiklal adına İstiklali yok eden terör mahkemelerinde ‘hain ve emperyalist ya da İngiliz ajanı’ iftirasıyla alçakça asılarak şehid ediliyorlar. Emperyalistlerin bütün bu isteklerini yerine getirmek üzere bu emperyalist projeleri kendi ülkelerinin halklarına her türlü zulmü yaparak zorla dayatarak 100 yıldan beri uygulayanlar ise dünyanın en büyük ve en zalimane yalanıyla ‘milliyetçi ve ülkelerini seven vatanseverler’ olarak nitelendirilip ülkeyi yöneten kadroyu teşkil ediyorlar. Bu yalanı söyleyen ve ülkedeki cahil çoğunluklara da kabul ettiren zalimler için yaşasın cehennem.
Türkçü, Atatürkçü, laik, kapitalist TC ulus devletinin Türk Kemalistlerini oluşturan Batı emperyalizmin devşirdiği kadroların Türkler üzerinde sağladıkları dönüştürme başarısını, İslâmî kimliği ve ümmetçi inancı daha güçlü, çoğu geleneksel de olsa dindar olan Kürt halkı üzerinde meydana getirememişlerdi. İran’da o günkü adıyla ‘İslam inkılâbı’nın yaşanması üzerine dindar Kürt halkının da bu eğilimle harekete geçebileceği korkusuna kapılan Türkçü, laik ve Batıcı kadrolar Abdullah Öcalan önderliğinde önce Türk Kemalistlerinin desteği ve kontrolünde tek bir Kürt örgütü oluşturmak için, sonra da emperyalist devletlerin ‘İsrail’in bölgedeki projelerine de alan açmak’ için verdikleri daha güçlü destekle PKK’nın ‘Kürt Kemalistleri’ kadrosunu oluşturup hep birlikte Kürt halkını İslam’dan uzaklaştırma projesini yürürlüğe koydular.
Acı bir gerçektir ki, bölgenin parçalanıp siyonist İsrail ve siyonist ABD güdümünde küçük devletlere bölünmesi arz-ı mev’ud hayaline ulaşmak için tek yol olduğu için yaklaşık 75 yıldır Türkiye de ABD ve İsrail’e hizmet veren çok sayıda ABD ve NATO tesis ve üslerinin işgali altında bulunmaktadır. O kadar ki, AKP destekçisi Yeni Şafak gazetesi yazarı Tamer Korkmaz bile, yakın zamanda öldürülen askerler için, ‘askerleri öldüren PKK içindeki Amerikan askerleridir’ diye yazmıştır. Evet herkes bilmektedir ki, yıllardır PKK tarafından öldürülen askerlerin katili, hem Türkiye’deki üslerin istihbarat ve silah desteğini de alarak ABD ve İsrail’in yetiştirdiği, silahlandırıp eğittiği PKK güçleri, hem de bizzat içlerinde yer alan ABD askerleridir.
Ayrıca Amerika ve NATO, Gülen darbesi ve önceki darbeleri de yaptırıp hatta bu darbeleri yaptırmak için ‘bizim Çocuklar’ diye nitelendirdiği yine Türkiye’deki üsleri ve buralardaki silahlı güçleri ile TC askerlerinden devşirdiği Atatürkçü İslam karşıtı kadroları teşvik edip desteklemektedir. Bütün bunları yaparak Türkiye ile on yıllardır ve halen istediği gibi oynadığı, PKK’yı eğitip silah desteği verdiği bilindiği halde söz konusu üslere ve buralardaki ABD ve NATO hegemonyasına müdahale etmeyenler mi vatanseverdir?
Üstelik AKP döneminde, ABD’ye Türkiye’deki üsleri ve hava sahasını kullanarak Irak’a saldırması imkânı tanınmış, hatta yaklaşık yüz bin ABD askerinin Türkiye’nin Irak sınırına konuşlanması ve buradan Irak’a kara saldırısı yapması izni veren tezkere Erdoğan’ın şedid baskısına rağmen bazı milletvekillerinin onu dinlememesi (ki bilahare Erdoğan hepsini harcayıp siyasetten silmiştir) ve Deniz Baykal’ın başkanlığındaki CHP’nin ful red oyu kullanmasıyla önlenebilmiştir. İşte bu tezkere engellense de Erdoğan ve AKP iktidarının gerek üsleri çok yönlü kullandırarak, gerekse hava sahsını kullanmasına izin vererek Irak ve Suriye’yi istikrarsız hale getirmesine hizmet sunmak suretiyle İsrail’in ve PKK’nın önünün daha fazla açılmasına sebep olunmuştur. Ondan sonra da zorunlu askerlikle ya da geçimini temin edeceği bir iş sahibi olmak için asker olan fakir Anadolu çocukları bu katiller ve arkasındaki emperyalist güçlerce öldürüldüğünde ağlamak, buna rağmen de hâlâ bu üslerin ABD ve İsrail’e doğrudan, PKK’ya ise onlar üzerinden dolaylı biçimde destek vermesini seyretmeye devam etmek, utanılacak ve öfkelenilecek bir çelişki değil midir?
Haydi diyelim ki, Erdoğan BOP eş başkanı olarak parçası olduğu bir takım projelere itiraz edip üsleri kapatmıyor, peki ya iktidara her istediğini yaptıran çok, çok, çok milliyetçi, herkesten fazla milliyetçi ve vatansever olup emperyalizm projelerine itiraz edenlere hemen “hain ve ajan” damgasını vurmakta çok cesur olan Devlet Bahçeli, neden Erdoğan’a, PKK ve İsrail destekçisi ABD ve NATO üslerini kapatmazsan ve mazlum halkların katili konumundaki emperyalizmin tetikçisi olup Türkiye’ye karşı hiçbir sorumluluğunu yerine getirmediği gibi, üstelik hep Türkiye’yi arkadan vurmuş olan NATO’dan çıkmazsanız ittifakı bozarım diyemiyor? Çok vatansever ve çok milliyetçi olduğu için mi?
Bu tür emperyalist devletlerle işbirlikçilikleri yüz yıldır sürdüren ve emperyalist seküler kültürü ve İslam şeriatının düşmanı laik yönetimi Müslüman bir kökten gelen topluma dayatarak emperyalist devletlere en büyük hizmeti yapan ve bugün ABD ve NATO’ya ve Türkiye’yi bölerek arz-ı mev’ud hayaline ulaşmak isteyen İsrail’e bunca desteği veren ve Kürdüyle, Türküyle bu halkın çocukları olan askerlerini öldüren PKK’ya devlet kurdurmak isteyen İsrail ve ABD’ye üsler tahsis eden ve hâlâ da bu üsleri bu amaçla kullanmasına izin veren Erdoğan ve Bahçeli “vatanın ve devletin bölünmez bütünlüğünü savunan vatanseverler”, ama bütün bunlara yüz yıl öncesinde karşı çıkıp ümmetin ve topraklarının bölünmesine de bugün PKK’yı doğurup besleyen emperyalist ideolojinin projesi olan laik ulusalcı devlet yapısına da karşı çıkıp birlik ve bütünlük içinde tarihî köklere ve değerlere bağlı kalarak bir arada yaşamayı savunan Şeyh Said emperyalist uşağı ve hain öyle mi?
Hilafetin ve şeriatın kaldırılması, Medeni Kanunun İsviçre’den, Ceza Kanunun İtalya’dan ithal edilmesi, benzer bir çok kanunların nice eli kanlı Emperyalist devletlerden ithal edilmesi, Tevhid-i Tedrisat Kanunu ile medreselerin kapatılması suretiyle din eğitiminin yasaklanıp eğitimin tamamen devlet tekelinde laik Kemalist ideoloji ekseninde dizayn edilip laik devletin resmi ideolojisiyle tek tip itaatkâr vatandaş yetiştirmenin hedeflenmesi, yine eli kanlı emperyalistlerden olan Fransa’dan ithal edilen laiklik sistemi getirilerek din ve devlet işlerinin ayrılması ve dinin laik devletin kontrol ve yönlendirmesine bırakılması, Arapça ezanın dahi yasaklanması… gibi saymakla bitmeyecek sayısız icraata karşı çıkmanın adı Emperyalist ajanlığı oluyor da emperyalistleri razı etmek için tüm bunları yapmak suretiyle bu ülkenin insanının, dinini terk ederek emperyalistler gibi olmaya zorlanması, vatanseverlik oluyor öyle mi?
Yazıklar olsun bu büyük zulüm ve adaletsizliği temsil edip ülkeye ve halklarına ABD, NATO ve İsrail ile kol kola bunca kötülüğü yaptıkları halde hâlâ utanmadan bu milleti sevdiklerini ve vatanın bölünmesine karşı olduklarını söyleyerek bu kadar ikiyüzlü davrananlara?
ABD ve İsrail desteğiyle ve bütün Avrupa ülkelerinin koruması altında bölgede İsrail güdümünde bir PKK devleti kurmaya çalışanlara ABD ve İsrail’in silah ve eğitim verdiği açıkça bilindiği halde, hatta eğittikleri bu güçler daha dün on iki askeri de katlettikleri halde hâlâ ABD’ye hizmetle İsrail’e silah ve istihbarat desteğiyle sonuçta doğrudan PKK’ya da bu desteği sağladıkları halde hâlâ bu ABD ve NATO üslerini kapatmayanlar da bizzat bu askerlerin katlinden sorumlu sayılmazlar mı?
Laik, Atatürkçü, Türkçü ulusalcı bir devlet yapısını inatla sürdürüp üstelik ‘devlet-i ebed müddet’ inancıyla kutsal ilah devlet ilan ederek hem de İslam şeriatıyla hükmetmeyi tehdit ve düşman ilan eden laik bir ulus devlet olarak, bu devlet için savaşıp ölenleri şehid ilan edip birkaç gün yüceltici törenler düzenlemekle bu büyük suç ve vebalden kurtulabilir misiniz? Peki işbirliği yapıp bu ülkede üsler tahsis ettiğiniz ABD ve NATO tarafından eğitilip silahlandırılan, üstelik Müslüman Kürt’ün de Türk’ün de düşmanı olan laik, Batıcı PKK’lılara bu ülke çocuklarını öldürtmenin hesabını dünyada ‘şehid’ ilan edip toplumu ‘Allah ile aldatarak’ geçiştirseniz de âhiretteki hesabını nasıl vereceksiniz?
Amerika ve İsrail destekli PKK’nın katlettiği bu gençler, ahirette yakanıza yapışıp ‘bu katilleri eğitip silahlandırdıklarını bildiğiniz halde bu emperyalist PKK destekçilerine neden Türkiye’de bunca üs ve tesisi kullanma müsaadesi verdiniz’ deyip hesap sormayacaklar mı sanıyorsunuz? İlaveten aynı şikayeti yapacak olan Gazzeli bebeklerin de ‘katilimiz İsrail’e başta silah olmak üzere her türlü desteği veren devletler yanında diğer bir katilimiz de aynı zamanda bu katillere üsler tahsis ederek ve bu üslerden İsrail’e her türlü destek verilmesine göz yumarak işbirlikçilik yapan TC ulus devleti ve onun başkanı Erdoğan ve ortağı Bahçeli’dir’ demeyecek ve hesap sormayacaklar mı sanıyorsunuz?
Daha yeni yazdıkları yüzüncü yıl marşında bile, hâlâ Gazi’nin Türkçü, laik, pozitivist, Batıcı ulusalcı yolunu sürdüreceklerini ifade eden ve hatta daha da ileri giderek Allah’a ‘Türk kavmini kahraman yarattığı’ iftirasını atarak bazı kavimlerin de ödlek yaratılmış olabilecekleri zannına yol açan, tevhid akîdesine aykırı ve Kur’an’ın bütün kavimlerin ve dillerin Allah’ın ayeti oldukları ve her kavimden takvalı olanlar çıkabileceği gibi müfsid ve müşriklerin de çıkabileceğine ve üstünlüğün ancak takvadan kaynaklanabileceğine dair açık hükümlerine zıt iddia ve iftiralarda bulunan mısralara yer verilmiştir.
Yüzyıllarca kutlanacak Cumhuriyetimiz
Gazi’nin açtığı bu kutlu yolda yürüyeceğiz hepimiz
……
Kimseye eğmedik boynumuzu eğmeyiz
Kahraman yarattı Türkü yaratan
Görüldüğü üzere, hedeflerinin ‘Gazi’lerinin açtığı yolda’ yürümek ve Türkçü, Atatürkçü, laik ulus devleti sürdürmek olduğunu söyleyip, Türk ırkını yüceltmek için Allah’a iftira bile atan mısralar yazanlar, neden İslam’ı ve İslâmî kavramları araçsallaştırıp laik devlet ve kurumları için istismar eden çelişkilere düşmekten utanmıyorlar?
Şüphesiz ki, Türkiye’deki üs ve imkanları kullanmalarına müsaade ettikleri için, Erdoğan ve Bahçeli de ABD, İsrail ve işbirlikçileri olan PKK’nın öldürdüğü askerlerin hesabını âhirette vereceklerdir. Herkes vicdanını harekete geçirip son yüz yıllık uygulamalarını bir daha adaletle düşünsün ve Hak olanı konuşsun: TC ulus devleti,
- laik, Türkçü ulusalcı ve pozitivist Kemalist uygulamaları ile en büyük bölücülüğü yaparak sonraki Kürtçü akımların doğmasını sağlayan
- ve yüz yıldır da bu sorunu adaletle çözerek toplumsal barışa hizmet etme çabasını hep erteleyerek ve önce kendisi Kürtleri Türk Kemalistleri gibi sekülerleştirmek görevini görmesi ve bölgede birçok örgüt yerine kontrolü altında tek bir örgüt kalmasını sağlamak için PKK’nın önünü açan,
- sonra da PKK’ya Siyonist İsrail nüfuzu altında bir devlet kurdurup bölgeyi daha küçük parçalara bölme politikası güden ABD’ye ve NATO’ya ülkede çok sayıda üs tahsis eden
- üstelik PKK’yı binlerce tır dolusu silahla destekleyen ve eğiten ABD’nin hâlâ bu üsleri kullanmasını sağlayan,
- ayrıca ABD Irak’a saldırmak istediğinde Türkiye hava sahasını ABD’ye tahsis edip üsleri de bu amaçla kullanmasına izin veren ve Irak’ı kaosa sürükleyerek böylece ABD ile PKK’nın bölgede iç içe geçmesine yol açan TC ulus devleti yöneticileri, sonuç itibariyle bu ülkenin fakir halklarının çocukları olan askerlerin de öldürülmesinin en önemli müsebbibi değil midir?
PKK mazlum Müslüman Kürt halkının çocuklarını, İslam’dan uzaklaştırıp dağlarda ahlaki değerlerini de tüketerek yozlaştıran sonra da emperyalizminin ve Siyonizmin emrinde ölüme iten laik batıcı ırkçı bir örgüt olarak karşı çıkıp zulmünü ifşa ederek ifsadına engel olmaya çalışmamız gereken bir örgüttür. Peki, aynı şekilde Türkçü ulusalcı, laik kemalist TC devleti İslam’a ve Müslümana dost mudur? TC laik ulus devleti, şirke dayalı emperyalist kültürü taklit ederek bu laik kemalist şirk ideolojisini ilkokuldan itibaren dayatan, öğütüm sisteminde esir aldığı çocuklarımızın zihinlerini işgal edip ruhlarını çalan, fıtratlarını bozarak yozlaştırıp katleden çok daha büyük ve yaygın zulümleri yapmakta değil midir?
Değerli okuyucularım, dikkate almanızı istediğim bir hususa dair NOT: Yukarıda zikrettiğim tüm soruların cevaplarını, tarihte yer alan gerçek belge ve bilgilere dayanarak inşaAllah birbirini tamamlayan bölümler halinde yazıp sizlerle paylaşmak istiyorum. Ancak bu yazıyı okuyup devamını isteyip istemediğinize dair ortaya çıkacak işaretleri dikkate alarak devamını yazıp yazmamaya karar vereceğim. Eğer gerekli bir talep olduğu kanaatim oluşmazsa, devamını yazmayacağım. Sonra devamı niye gelmedi diye bir beklentiniz oluşmasın diye haber vermek istedim.
Mehmet PAMAK
Dipnotlar:
[1]https://www.mhp.org.tr/htmldocs/mhp/5257/mhp/Milliyetci_Hareket_Partisi_Genel_Baskani_Sayin_Devlet_BAHCELI__nin_Il_Baskanlari_Toplantisi_oncesinde_yapmis_olduklari_bas_.html
[2] 1986 yılında ceza evinden çıktıktan sonraki bir süreçte Kemal Zeybek ile bacanağı Aydın Doğan’a ait MİLPA’nın (Milliyet Pazarlama) Genel Müdürlüğünü yaptığı dönemde makamında bir görüşmemiz olmuştu. Kemal dedi ki, ‘Mehmetçiğim, bizler, bütün ırkların birbirine karıştığı ve kimin hangi ırktan olduğunun belli olmadığı bir toprak parçasında çok büyük bir hataya sürüklenip Türkçülük yaptık. Halbuki bu topraklardaki birbirine karışmış halkları birlik içinde tutup bütünleştirerek bölünüp parçalanmayı önleyecek tek ortak payda İslam’dır. Biz bunu ihmal ederek çok büyük bir yanlış yaptık.’ Buna rağmen, birkaç yıl sonra tekrar azgın bir Türkçü olup çıktı ve hatta Hz. İbrahim peygamberin bile Türk olduğunu iddia edecek kadar ileri gidebildi.
[3]http://www.guncelmeydan.com/pano/devlet-bahceli-biz-de-daga-cikar-gerekirse-50-yil-kaliriz-t21673.html
[4] 26 Ağustos 2009 Tarihli Görüşme Notları, Doğru Haber/Mustafa Karakaş
[5] https://hurseda.net/mehmet-celik/1099/ocalan-buyurdu-seyh-said-hain-ustelik-yeteneksiz.html