Hızır Yıldırım

Hızır Yıldırım

Yaratılmış dünyanın her bölgesi, coğrafyası ve iklimi farklı olduğu gibi; insanların da kimi beyaz, kimi esmer, kimi kızıl vs. Kimisi erkek, kimisi de dişidir. Herkesin bölgesel olarak yaşamı ve imtihanı da farklıdır. Ailemizi biz seçmediğimiz gibi, coğrafyayı da biz seçmedik. İradesi ile birlikte insan coğrafyasını değiştirebilir.

Dünya hayatı kalıcı bir yer olmadığı gibi, insanoğlu imtihan edilmek için kısa süreliğine dünyaya gönderilmiştir.

“O hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için, ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk, 2)

Bir insan iman etmediği zaman Mekke'de yaşasa da cehenneme gidebilir. Eğer ki; insan iman edip salih ameller işlerse Moskova'dan da cennete gidebilir.

Müslüman coğrafyasında doğmak avantaj değil; Müslümanca yaşayıp Müslüman olarak ölmek büyük bir nimettir.

Ashab-ı Kehf; dönemin putperest Roma ülkesinde yaşadılar lakin cennete gittiler.

Öyle çok nimetlere sahibiz ki o büyük nimetin kadrini bilmiyoruz. Yaşadığımız hayat, birçok insanın belki de hayalidir. Sağlık çok önemli nimettir, iman ise daha da büyük nimettir. Bizi cennete taşımayan bulunduğumuz coğrafya, mallar ve mülkler, zengin hayat, nimet değil zillettir. İmanlı bir hayat, imansız hayattan kat be kat güzeldir.

İngiliz Kraliyet ailesinin bir ferdi olduğunu düşün, bir elin yağda, bir elin balda, hizmetçiler, helikopter, uçak, lüks araçlar, lüks yaşam, yatlar ve köşklerde 100 yıl yaşadın; ölümle birlikte bu hayat sona erecek ve cehennem sonsuz yurdun olacak değer mi hiç?..

Kâruna özenenler, Karun gibi son'ada hazırlıklı olmalılar. Mütevazi, imanlı bir hayat tercih etmek demek sonsuz bir hayata talip olmak demektir. Lüks hayattan cennete gitmek çok zordur.

Müslüman için hayat, hangi coğrafyada olsun fark etmez! Onun için hayat, iman ve cihattır. Bir mü'min cenneti yüreğinde taşısa; nereye giderse gitsin, ister zengin, isterse fakir olsun, ister doğu, isterse batı, ister kuzey, isterse güney olsun, isterse zindan, isterse sürgün, isterse ölüme gitsin, fark etmez kazanmıştır.

Yahudi oğlu olabilir; iman eder cennete girer, Müslüman âlimin çocuğu olur cehenneme gidersin. Hiçbir Âdemoğlunun cenneti garanti değildir. Resül (sav) kızı Fatıma’ya; “Nefsini Allah yoluna ada, yarın ben sana yardım edemem” diyen Allah Resulü Muhammed as!.." Biz ümmeti de kendimizi garanti görmeden Allah yolunda ölüm gelinceye kadar çalışmalıyız.

Önceki ümmetlerden olmak bizi cennetlik yapmaz, insan, mü'min gibi yaşadıktan sonra her yer ve devir cennet vesilesidir, veya cehennem!.. Bunlar benim kaderimde var deyip umursamaz bir hayat veya Kaderiyye anlayışı, kişiyi felakete sürükler. Günah işler, hırsızlık yapar, rüşvet yer, haksız kazanç elde eder faturayı ise kadere keser.

Akıl ve irade ile insan; hayat yolunu kendisi çizer. Kırmızı ışıktan geçmek senin kaderin değil, nefsinin olumsuz isteğidir. Üzümü yaratan Allah (c.c.); üzümden haram olan şarabı üretin demedi! aksine insan kendi iradesi ile bu haramı işler. Şerri de yaratan, hayrı da yaratan Allah'tır. Allah kuluna şer dilemez, hayrı diler. İnsan tercihi ile ya iyilik yolunda ya da kötülük yolunda olur. Bunlar insan için imtihan vesilesidir.

“Nefse ve onu düzenleyene, Sonra da ona, hem kötülüğü hem de takvayı ilham edene, Onu arıtan, gerçekten felaha ermiştir ve onu örtüp kirleten ise muhakkak ziyana uğramıştır.” (Şems, 1-10)

Filistin Gazze halkı coğrafyayı kendileri seçmedi. İmanını hayata şahit kılıp ebedi sonsuz yurdu kazandılar. Filistin zor ve meşakkatli coğrafya, iman, sağlam olunca dünyadan saadet yurduna geçişte kolaydır. Diğer coğrafyada yaşayanlar için zor olacak. Çünkü siyonizm hegemonyası altında yaşıyoruz.

Sonsuz ahiret yurdu yanında dünya hayatı bir gün bir değil!.. Bunca çaba, gayret, mal mülk hırsı, makam ve kariyer hırsı değer mi?.. Her insan sonunda toprak sahibi oluyor, bütün kavga bunun için mi?..

“Yeryüzünde kaç yıl kaldınız?" diye sorar. "Bir gün veya günün bir kısmı kadar kaldık. İşte sayanlara sor" derler. Buyurur: Sadece az bir süre kaldınız; keşke siz (bunu) bilmiş olsaydınız! Sizi sadece boş yere yarattığımızı ve sizin hakikaten huzurumuza geri getirilmeyeceğinizi mi sandınız?” (Mü'minun, 112-115)

“Bu dünya hayatı; yalnızca bir oyun ve oyalanmadır. Asıl hayat, ahiret yurdundaki hayattır. Keşke bilseler.” (Ankebut, 64)

Coğrafya kader midir? sorusu: isyan etmeyip yüce Allah beni bu coğrafya zamanda yaratmış benim için hayır olana talip olup, Allah'ın rızasını kazanıp asıl coğrafyamız olan cennet yurdunu kazanmamdır. Hoşnut olduğun coğrafyada refah içinde yaşar; hiçbir zaman gitmek istemediğin cehennem coğrafyası senin ebedi yurdun olur.

Ey yüce Rabbimiz! Biz senden razıyız, Sen de bizden razı ol!" İmtihanımızı kolay kıl, imanlı ölmeyi bizlere nasip eyle!.. "Cennet coğrafyasını bizlere nasip eyle ey yüce Rabbimiz!"

Eğitimde birçok değişiklik yapılabilir; önceki ümmetlerden faydalanabiliriz.

Misal: Endülüs’de Müslüman âlimler, yedi yıl boyunca çocuklara Kur'an tefsiri ve ilmihal öğretirlermiş. Sonra ise isteğe göre sosyoloji, fıkıh, mantık, tıp, astroloji, fizik, kimya, felsefe vs. diğer ilimleri öğretiyorlar. Gerçek manada kafa adamları yetiştirmişler. Batılılar bunlardan çok faydalandı. Yetişen bu alimlerin yazdıkları Arapça birçok eserleri kendi dillerine çevirdiler. Çocuklarını bile İslâm medreselerinde okuttular. Ne kadar önemli bilgi varsa aldılar. Batı zihniyeti ahlâklı olmadıkları için çoğu İslâm medeniyetine ait olan kitapları yaktılar ve yağmaladılar.

Biz ise Batı'nın ahlaksız çalışmalarına talip olduk. Misal: giyim kuşam, dans vb. yani batı kültürü. Onunla da kalmadık birçok kanunlarında ihraç ettik.

Bizlerde İmam Hatipler elimizden gitmesin diye birçok mücadele verildi. Halbuki İslâm'ın tüm öğretilerine talip olsaydık belki birçok kazanım elde edecektik. Okul, çocuklara ekol olmalıydı. Sabahtan akşama okulda tıkılı kalmak zordur.

Halbuki görsel ve laboratuvar ortamında çalışma daha faydalı olabilirdi.

Medrese çalışmaları, Kur'an Kursları, cemaat çalışmaları olumlu ama yeterli değildir. Dünya hayatını çok iyi öğrenecekleri ilmî çalışmalara ağırlık verilmelidir. Gündemi ve değişimleri çok iyi kavramalı yani iyice fıkıh edebilmelidirler.

Bizden önceki ümmetler de çocuklar öncelikle öğrenimini evde, ana-baba ve dededen öğrenirlerdi. Baba hangi mesleğe mensupsa çocuğuna da onu öğretirdi. Marangozsa marangoz, ilim erbabı ise alim yetişirdi. Aile bağları güçlü bir aidiyet duygusu ile birlikte iyi ve model bir aile olarak yetişirlerdi. Şimdiki ailenin altına dinamit konulmuş gibi her an patlamaya hazırdır. Aile bağları tümüyle zayıfladı, modern kültür aile yapısını bozdu.

Batı’dan alınan kültür, aile yapısını bozmaya yöneliktir. Aile bireyleri birbirlerine yabancılaştılar. Anne ve baba yakın zamanda olmayacak gibi duruyor. Bu alanda çalışma yok denilecek kadar azdır. Alimler güncel hayatı gerçek manada okuyamadıkları müddetçe bu sıkıntı artarak devam edecek.

Günümüz batı dünyası teknoloji alanında bizlerden bayağı ileridedir. İletişim araçları ve sosyal medya bizde bile değildir. Birçok çalışmaları rafa kaldırdık, batı denilen zalim uygarlık insanlığı nasıl ifsad ettiği apaçık ortadadır. Çözüm odaklı hizmet anlayışı doğrultusunda hareket etme maalesef artık yok.

Mazlum ve mustazaf halk kene gibi sömürülmekte, modern kölelik düzeni zalimler tarafından hep revaçtadır.

Batıl sistemler adil olmayanlar için bulunmaz nimettir. Avam ise hizmet etmek için mahrum bırakılmış, düşünme ve akletme kabiliyeti ellerinden alınmış bir konuma sürüklenmiş.

Bu zalimlerin adaleti, helvadan puta benzer; sürekli açlar ve sürekli yerler.

Katletmek, kazanmak ve sömürmek bunların doğasında vardır. Vicdanlı şahsiyetler sesleri kısılmış vaziyette.

Fıkıh geliştirmek demek, çalışmak ve çabalamak demektir. Pandemi sonrası hayat bir öncekine hiç benzemediği gibi hayatın seyri bir anda değişti. Hazırlıklı olmayan İslâm âlemi ise geride kaldı. İfsadçı batıl zihniyette olanlar zahiri kazanmış gibi görülseler bile hep kaybedenler olacak. Bunların düzeni su üzerindeki köpük gibidir. Köpük ise yok olmaya mahkûmdur.

İslâm âlemi Kur'an'ı mehcûr (terk edilmiş) bıraktı. Hayat kitabımız Kur'an ile bağı kuramadık ki güncel fıkhı oluşturalım. İnsanlığın kurtuluşu Kur'an ile yeniden dirilmekti. Bugün insanlık karanlık girdabın içinde çıkış bulamıyor. Batıl sistemde kurtuluşu aramak beyhude bir çabadır.

Kur'an'ı şartsız bir şekilde bütüncül okuyan kimse Allah'ın bizden ne istediğini anlar ve hayata Kur'an penceresinden bakar. Kâinatın meşhud ayetleri okursak, hayatın yaşam alanını bizlere sunar. İklim yasası, yapay et, klonlama, cinsel sapkınlık ve daha niceleri için tedbir alınırdı. Yapmadık ve sadece seyreytik.

Seyretmeyen bir topluluk vardı.

"Gazze halkı" karanlık güçlerin yok edemediği örnek ümmet. Dünyanın vicdanlı, yürekli insanları uyandırdılar. "Bize ölüm ne yapar ki! Biz dirilmeyi seçtik, bir ölür, bin diriliriz!.."

"Ey Rabbimiz bize katından güç ver, gönderdiğin hayat kitabını anlamayı, Resulün güzel örnekliğini yaşamayı biz iman eden kullarına nasip eyle. İnsanlığın kurtuluşu için çalışan erdemli bir nesil nasip eyle. Bizleri de bu işin memuru ve hadimi eyle, ey yüce Rabbimiz!"

Fıkıh anlamı: Sözlükte bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak mânasına gelen fıkıh kelimesi ilim, fehim gibi yakın anlamlı diğer kavramlara göre daha özel bir anlam taşır. Fakih de bir konuyu derinden kavrayan, ince anlayış sahibi kimse" demektir.

Fıkıh en geniş anlamıyla kişinin hak, yetki ve sorumlulukların bilincinde olmasıdır. Fıkıh ilmi ise kişinin Allah'a karşı ibadet yükümlülüğünü, helal haram ölçüşünü ve kişiler arası ilişkileri inceler. (Alıntı)

Değişken fıkıh Müslümanların, deyimi yerinde ise mutfak tezgahın altında, her an kullanıma hazır gibi açıkta olmasıdır.

Allah kelâmı Kur'an nastır. Resûl’ün (sav) sünneti onun uygulayıcısıdır. Rasûlün ahlâkını kuşanmış her bir âlim, değişken fıkhı uygulama ile mükelleftir.

10 yıl önce tefsir çalışması yapmış olan her müfessir kendisini yenilemelidir. Nas sabit olacak ve güncel okuma yapılması, yani hayatı iyi okumalı ona göre amel edilmeli.

Meslek erbablarını düşünürsek; kendilerini sürekli güncellemelidir. Meslek sabitedir; uygulama güncel olmalı. Yoksa yeni icatlar olur muydu?

5 yıl öncesi ile bugüne çok şeyler değişmiştir; teknolojik aletler buna örnektir. Müslümanlar bunlardan çok geride kaldı, önceki alimlerin seviyesini bile yakalayamadılar. Batılılar bu işte uyanıklık yaptılar, eğitim ve ilimde ileri seviyeleri yakaladılar. Maalesef insanlığın pek hayrına kullanmadılar, dinleri bozuk olduğu gibi ahlâkları düzgün değil.

Yeryüzünü ıslah değil; isfad ettiler.

'' Yarın kıyametin kopacağını bilseniz bile, bugün elinizdeki fidanı dikin'' (Buharî, el-Edebül-Müfred s. 168) buyuran Peygamberin ümmeti olan bizler, ne ile meşgulüz veya “ben ne haldeyim” diye sormamız lazım.

Meslek erbabı kişiler kendilerini geliştirmediği müddetçe hep geride kalır ileriye dönük hamle yapamaz.

Rekorlar; eforlarını geliştirip ileri hamle yapanlar ancak başarıp rekortmen olurlar.

Batılılar biz Müslümanları nasıl geçtiğini iyi anlamak ve kavramalıyız, hiçbir şey geç değildir. Atılım yapan, kafa yoran, çalışıp tefekkür edene Allah da yardım eder.

Elmas; toprak altında olduğu müddetçe bir şey ifade etmez. Çıkarıp işlenince değeri katlanır.

Mümin şahsiyetler de aynı elmas gibiyiz ama; toprak altında kalmışız, değerimiz şu an yok. İzzet ve şerefi Allah ve Resulü yanında arayan ve amel boyutuna taşıyan her mü'min gelişme açık işlenecek elmas gibidir.

Suriye meselesini öncesini Müslümanlar iyi okuyamadı ve sayısız katliamlar yaşandı ve çoğunluk ülkesini terk etmek zorunda kaldı. Şimdi ise Müslümanlar orayı yeniden feth ettiler. Yarın ise Allahû âlem. İsrail'in önü açıldı veya Müslümanlar başaracak veya emperyalist çetelerin bir oyunu vs. Birçok okuma yapılabilir. İlimde kavrayış sahibi âlimler devreye girip şura ile yol almalılar.

Nebevî yol, nebevî metodu uygulayan Resûlullahı dikkate almalıyız. Resul o gün deveye biniyordu, bugünün insanları ise arabalara biniyor. Bizlerde iyi araçlar üretip bineceğiz.

13 yıl Mekke'de, Müslümanları İslam devletine hazırladı, işledi ve her biri elmas oldu ve Medine devleti kuruldu.

Elmas olan her mü'min Medenîdir, Medenî olan her mü'mine Medine devleti ise çok yakışır. Bunun için çok çalışmalıyız, bir program dahilinde.  Geceleri kıyam, rûkû ve secde ile ibadet ve tefekkür, gündüz ise çalışma ile ihya etmeliyiz.

Önceki ilim erbabı âlimler misal: İmam Rabbani, Abdulkadir Geylani İslami ilimler üzerinde çalışmalar yaptılar, hayata dönük çalışmalar az olunca dengeyi oturtamadılar dinde birçok yanlışa düştüler. Farabi, İbn Sina vs. âlimler hem İslami ilimler hem diğer ilimler üzerinde çalışmalar yaptılar bunlarda dengeyi şaşırdılar ve felsefe boyutunda İslam'a uymayan birçok görüşleri oldu. Bu âlimler sonuçta bizim atalarımız, doğrularını alırız, yanlışları atarız. Tümümü süpürüp atmayız.

Endülüs İslam medeniyetinden de maalesef batılılar faydalandı. Yaklaşık bir milyon kitabı gasp ettiler, birçoğunu yaktılar bizler faydalanmasınlar diye, bize de yaklaşık 3000 adet kitap kaldı.

Müslümanlar birbirleriyle uğraşınca elin gavuru fezaya çıktı. Radara yakalanmayan uçaklar geliştirdiler, şehirlerini demir kubbe ile korudular.

Bizlere ise bombalarla ölüm düştü.

“Siz insanlar için ortaya çıkarılmış en hayırlı ümmetsiniz; iyiliği emreder, kötülükten sakındırır ve Allah'a inanırsınız.” (Al-i İmran, 110)

En hayırlı ümmet biz Müslümanlar ayetlerle amel etmedik, Resûl (sav) güzel ahlâkını öteledik ve izzeti kaybettik.

Kendimizi yenileyemedik ve yaşadığımız hayatı iyi okuyamadık ki değişken fıkhı uygulayalım. Teknolojik çağdaki yaşantıya ayak uygulayamadık. Her cemaatin farklı şeriat anlayışı var, bir araya gelmeyince değişken fıkhı uygulamadık. Velhasıl güzel bir örneklik gösteremedik. Güvenilir ve emin vasfı bizden gidince batıl ideolojiler bizleri kuşattı.

Ailemize ve çocuklarımıza söz geçiremedik. Evlerimiz bile şeriat düzenine uyumlu değil. Sistem içi araçları Müslüman gibi kullanmadık. İslam hayata hâkim olmayınca da batıl kavramlarla kendimizi ifade etmeye kalkıştık ve sonunda da bir çoğumuz savruldu.

"Ey Rabbimiz insanlığın en hayırlı ümmeti olduğumuzu kavramayı, fıkh etmeyi, senin bize emrettiğin Kur'an’ın ahkamıyla yaşamayı, Rasülün ahlâkını kuşanmış samimi mü'minler olmayı bizlere nasip eyle ey yüce Rabbimiz!"

Neden yaratıldığı unutma!

İrade serbestliği verildi diye; pervasızca davranma!

Katleden sen!

Hapishaneleri mezbahaya çeviren zalim sen!

Sedyana hapishanede insanlığı katleden sen!

 

Tecavüz, işkence, barbarlık ile yok etme; insanlığın en dip noktası!

Sözde İslam devleti diktatörleri; insanlığınız dip yaptı!

Masum halklara zulüm reva mı?

Sorsak kitabınız Kur'an; ama siz kitapsız zalimlersiniz!

Bu ümmetin vebali yakanızı hiç bırakmayacak!

Çalan, çırpan sen!

Haksız kazanç elde eden yine sen!

Zülmeden sen!

İnsanlığını kaybetmiş barbarlar!

 

"Siz ey Siyonist zalimler!.."

İnsanlığı katleden sen!

Çocuk-kadın ayırt etmeden öldüren sen!

Ekini ve nesli ifsad eden sen!

Soykırım yapan sen!

Bencillik eden sen!

Sapkınlık uygulayan sen!

Mideniz doydu, gözünüz doymadı!

Vicdanını körelten sen!

Haramları yiyen sen!

Güç zehirlenmesi yine sende!

Çocukların kanını içen sen!

Sapıklığın her türlüsü sende!

 

Ey peygamber torunları! Nasıl bu kadar sapıttınız?

İçinizde insanlar kalmadı mı?

"Ey dünya insanlığı neredesiniz?"

Bu kadar zulme seyirci kaldınız!

Bana dokunmayan yılan yaşasın demiştiniz!

O yılan sana hep dokunacak!

Duyarsız ve umursamaz bir hâlde!

 

İnsanlık katledilirken susanlar!

Bencillik dünyasında batanlar!

Tebessüm den uzak, soğuk yüzler!

Eminlik vasfını kaybetmiş yığınlar!

Süslü yalanlar, sahte sözcükler!

Emanet bilincini kaybedenler!

Söz verip sözünde durmayanlar!

Tutarsız eleştiri, haksız iftiralar!

Su-i zanla hakaret edip, Hüsn-ü zannı unutanlar!

Haberin kaynağını araştırmayanlar!

Kardeşlik bilincini kaybedenler!

Şer sözlerle dövenler!

Söylesene ey insanlık! Ne zaman döneceksin aramıza!

Sevgisizlik duvarlarını inşa eden, insanın ta kendisidir. Yakınlarına sevgiyi esirgemek cimrilik değil de nedir?

Sevgi; Allah'ın kullarına bahşettiği en güzel armağandır.

Duvarlar örülür, yapılar dikilir, insanlar içinde yaşarlar. Hayat denilen yaşam insanların bir arada olması ile devam eder. Bunların içine sevgi girmezse, binalar soğuk, insanlar ise sadece kalabalıktan ibaret olur. Sevgi ile örülmüş her iş veya eylem orada insan olduğunu hatırlatır.

Kaldırımlar soğuk beton, üstünde yürüyen insanda soğuk, rotasını ve pusulasını kaybetmiş insanlık.

Sevgi, merhamet ve adalet insanı diri tutar. Fıtratını koruyan her birey insandır. İnsan Allah'sız yaşayamaz.

Allah'sız yaşarsa; canlılar içinde en tehlikeli varlık olur. Ekini ve nesli ifsad eder ve hayvandan daha aşağı bir mahlûk olur.

Kendisine düşman edinen devletler, yüksek yüksek betondan duvarlar örer; Doğu Almanya Berlin duvarı ve İsrail'in Filistin halkına ördüğü duvarlar gibi. Maalesef dünyanın birçok ülkesi bunlar gibi veya yayılımcı emperyalist gangster devletler gibi.

Cimri insan sevemez çünkü sevgide bile cimrilik eder. “On çocuğum var hiçbirini öpmedim” diyen bedeviye, Resul (sav); “Allah senin kalbinden merhameti alınmışsa ben ne yapabilirim” demiştir.

Merhamet olunca, vicdan devreye girer, vicdan devreye girince insanlığı üst seviyeye taşır.

İnsan eşyaya, mala mülke, makama değer verdiği için insanî değerini kaybetti. Zalimler çoğaldı, ahlaksızlık dip yaptı, acıma duygusu köreldi, güven eridi, ben merkezli yaşam öncelik hale geldi, haram ve fahşa normal oldu ve bunların içinde sevgide çıkınca; sevgisizlik duvarı inşa edildi.

Aile içi bireyler bile kendilerine mesafe koydu. Herkesin elinde bir oyuncak ve farklı odalarda ömür çürütüldü. Küçüğü-büyüğü herkes birbirine bağırır halde; sevgi olmayınca; merhamet rafa kalktı nefret söylemleri ortaya çıktı. Kimse birbirine tahammül edemez hale geldi. Oysa insan, sevdiğine tebessüm ve fısıltı ile bile işittirebilir.

Fıtratı terk eden insan Allah'sız bir yola girdi; oysa o yol çıkmaz sokak. Çıkmak istese bile geride kendine labirent oluşturduğu için sürekli çıkmaz dehlizlere giriyor. Kendisine küçük küçük bataklıklar oluşturmuş batıyor ve çıkamıyor, Allah'ın vermiş olduğu akıl nimetini kullanmıyor; kirletilmiş akılla pislik içinde debelenip duruyor.

Sevgi ve ahlaktan yoksun topluluklar suç işleme potansiyeline sahiptir. Suratları asık, yüzü gülmez ve etrafına nefret saçarlar. Kur'an'sız insanlar merhamet ve vicdanı körelmiş insanlardır. Vicdanın sesini dinleyenler, Kur'anî fıtrata yakın erdemli şahsiyetlerdir. Eksikleri ise Kur'an ile henüz tanışamamış bu erdemli şahsiyetler, doğru tebliğ ile hakikate ererler.

Vicdanı hiç tamir olmayan Siyonist vampirlerin kalbinde merhamete dair en küçük kırpıntı bile yok. Suratları mahkeme duvarı gibi soğuk, sevgiden mahrum, bencil yaratıklardır. Para, mal ve mülk yaşam biçimleri, çocuk katleden ve kanını içen her sapkınlığı yapan, ekini ve nesli ifsad eden alçak katillerdir. Sinsice veya alenen kötülüğü yaygınlaştıran insanlığın yüz karası insan şeytanlardır.

İnsanlık bu zalimlerden kurtulmadığı müddetçe kötülük dahada yaygınlaşacak. İnsanlık ise bunlara esir. "Bizde diyoruz ki! Ey insanlık özüne dön ve insanca yaşamı öncele!.."

"Ey Rabbimiz insanlığın kalbine merhameti ver, hak ve hakikati idrak ettir, hakikat yolunda olan Müslümanların safına ilet ve bizleri de tekrar imanı sağlam kullarından eyle!.."

Dünyayı, insansızlar istilâ etti!

Firavunlar dönemi yaşanıyor!

Doğarsan katledecekler!

Annesiz bırakacaklar!

Aç ve susuz kalacaksın!

Bombalarla yaralanacak veya şehit olacaksın!

İnsanlılar ise sadece izleyecek!

GDO'lu ürünler ile tanıştıracaklar!

Aşılarla seni işlevsiz hale getirecekler!

Belki de çocukluğunu hiç yaşayamayacaksın!

Yetim ve öksüz kalacaksın!

Hep ağlayacak, az güleceksin!

Hangi suçtan öldüğün sorulmayacak!

Bir kefenin bile olmayacak!

Mazlum coğrafyamın mazlum çocukları!

"Doğma be ey çocuk!"

 

"Sen yine de doğ çocuk!.."

İnsansızlara inat!

Büyüyeceksin!

Zalimlere hesap soracaksın!

Yeryüzünü sen ıslah edeceksin!

Çünkü senin fıtratın temiz!

Tek başına kalsan bile!

İyilik ve merhamet kazanacak!

Siyonistler ifsad etse de!

Hâman’lara Karun’lara inat!

Musa olup ıslah edeceksin!

Doğacaksın bir güneş gibi!

Doğacaksın insansızlara inat!

“Onlardan sonra gelenler derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin!»” (Haşr, 10)

“Onlar daha önce gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız” (Bakara, 141)

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 24)

“Asra andolsun ki; İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.” (Asr, 1-3)

1. Ayet:

 Haşr 10. Ayetin bize mesajı; bizden önce ve sonraki kardeşlerimize karşı kin tutmamak, bağışlanmasını dilemektir; eğer ki gerçek kardeşler isek. Cennete kardeşler biriktirmek yerine; teferruatlar içinde boğulduk ve çevremizde insan kalmadı. "Bu nasıl cennete talip olmak! Cimrilik ve bencillik yakamızdan düşmüyor. Cennete yalnız gitmek mi? Demek ki İslam'ı yanlış anlamışız!.."

Kendimiz farkında olmadan küçük küçük bataklıklar oluşturmuşuz, orda debelenip duruyoruz. Bir türlü teferruattan çıkamadık. Büyük düşman siyonizm’i göremedik de birbirimizle didişip durduk, güç kaybettik. Düşmanımızı büyüttük, dostlarımızı ise azalttık, ne yazık ki!

Bir kelime bizi birleştirecekti; Kelime-i Tevhid; diğerleri bizim zenginliğimiz olacaktı. Göremedik veya görmek istemedik te 'magazin Müslümanlığı' bizim için daha cazip geldi.

“De ki: "Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir kelimede birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!" Eğer bundan yüz çevirirlerse: "Bizim gerçekten Müslüman olduğumuza şahit olun!" deyin.” (Al-i İmran, 64)

2. Ayet:

Bakara 141. Ayeti önceki ümmetler hakkında net bilgi vermekte. Önceki ümmetleri kötülemek veya kesin bilgi olmadan eleştirmek, iftira atmak Müslüman'a yakışmaz. Onların kazandıkları kendine, bizim kazanımlarımız ise bize. Olur olmaz birçok günah biriktiriyoruz. Ahir hayatta tanımadığımız birçok kimsenin bizden hak talep etmesi herhalde hoşnut olacağımız bir mesele olmasa gerek.

Biz önceki ümmetleri rahmetle yad ederiz. Bize yakışan bu olsa gerek. Özellikle alimleri rasgele eleştirmek doğru değildir. Günümüzde ümmet hakkında yanlış bilgi veren alimi arayıp sormak, veya hakkında söylenen sözü doğrulatmaktır. Olmayan vasfı yüklemek ağır vebal gerektirir, hele sosyal medyada yaymak ise meseleyi ahir hayata taşınır. Hüsn-ü zan her Müslümanın şiarı olması gerekir, su-i zan ise zalimler hakkında kullanmak lazım. Maalesef dostlarımızı su-i zan ile adeta eziyoruz.

“Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Hucurat, 12)

3. Ayet:

Tevbe 24. Ayeti ise bizi iyice sarsması lazım. Dünya hayatındaki kazanımlarımız Allah ve Rasûlü’nden daha sevgili ise vay halimize! Bu ayet hayatımızda canlı olarak sürekli yanımızda olması gerekir. İnsan ailesini sever mi sever, malını, mülkünü sever, kaybedince üzülür, kazanınca sevinir insan fıtratında bunlar mevcuttur. Asıl olması gereken bir ölçü olması, yani dengeli olmalıdır. Bir gün istesek de istemezsek de bu dünya hayatından çekip gideceğiz; biriktirdiğimiz mal ve mülk ve sevdiklerimizden de ayrılacağız. "Allah ve Rasûlü dostumuz değilse vay halimize!.."

Hiçbir şeyi Allah'tan daha sevgili ve büyük tutmayacağız. Yoksa sevgide bile şirke düşebiliriz. Dünya ve içindekiler bizim için araçtır; amaç değil! Amaç olursa araçlar bizi kullanır yani, dünya ile evlenmek isteyen mehir olarak senden ahiretini ister. Bu ayrımı iyi yapmalıyız. Yarın geç olabilir.

4. Ayet:

Asr süresi ile imanımız pekişmesi gerekir. İnsanların çoğunluğu hüsran hayatı yaşıyor. Bunlardan ayrışmalıyız. "Durun ey kalabalıklar bu gittiğiniz yol çıkmaz sokak” dememiz lazım! İman edip hayatımızı süslememeliyiz. Salih amelle, hakkı tavsiye ile, sabrı tavsiye ile ilk kendimizi, sonrası ise çıkmaz sokağa giren kalabalıkları uyarmalıyız.

Sen zamana uy ki, zaman da sana uysun kelimesi biz Müslümanların şiarı olmamalı. Biz zamana uymayı değil! Zamanı Rabbimizin razı olduğu şeylerle doldurmalıyız.

Sonsuz hayat akibetimizi asr süresindeki hakikatler belirleyecek; "Ya hüsranla, ya da iman ile salih amel, hakkı tavsiye ve sabır!.."

"Ey Rabbimiz göndermiş olduğun Kur'an'ı iyi bir şekilde anlamayı, anladığımızı hayata tatbik edip yaşamayı ve razı olduğun bir kul olarak huzuruna gelmeyi biz mü'min kullarına nasip eyle!.."

Anlaşamadığımız yerde!

İhtilaflı meselelerde!

Ticaretimizde!

Ortak olduğumuz ticarette!

Gündemimizde!

Hakemlik meselesinde!

Evlilikte!

Boşanmada!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

İbadette ve kullukta!

Tağutları tanıma konusunda!

İlah ve Rab konusunda!

Tevhidi ilke edinme meselesinde!

Şirk tanıma konusunda!

Rasûlün ahlakını tanımada!

Ahlâkî yaşam konusunda!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Güncel okumalarımızı!

Yeryüzünü ve semayı!

İnsanı okumayı!

Kâinatı okumayı!

Yaratılışımızı anlamayı!

Ölüm denilen gerçeği!

Ölüm sonrası hayatı!

Kur'an'sız hayatın ölü olduğunu gerçeğini!

Niçin imtihan olduğumuzu!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Hakkın ve bâtılın ayrışımını!

Günahı ve sevabı!

Hak ve hukuku!

Rasûllerin hayatı ve bize mesajını!

Miras meselesini!

Ümidi ve korkuyu!

Kabir hayatını!

Hesap ve mizanı!

Cenneti ve cehennemi!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Ona soranlar buldular hakikati,

Sormayanlar düştüler bâtılın kucağına,

Sen ona soranlardan mı olacaksın yoksa ondan sorulanlardan mı?

Teknolojik aygıtlar insanın işini kolaylaştırdı; seri üretim üst seviyelere çıktı, insan adeta robotlaştı. İnsan, aklını sadece işine odakladı ve çevresindeki insanları sadece ticari çıkar amaçlı görünce vicdan, sevgi ve duygu rafa kalktı.

Robotlaşan insan, merhametsiz ve acımasız bir canavara dönüşüverdi. Sadece “ben” dedi ve benliğini de kaybetti. Teknolojik aygıtlar insanı kendine mahkûm etti. Vicdanı ve merhameti söküp aldı. Böyle olunca insan şiddeti benimser hale geldi. Tedavisi olmayan acımasız insan dışı mahluklara dönüştü.

Eşyaya verilen değer üst limitlere çıkınca; insanın değeri kalmadı. Kalmadığı gibi onu yok etmeyi alışkanlık haline getirdi. Ben merkezli yaşam ve bencillik ona insan olmayı unutturdu.

İnsan hemcinsine ilgisi azalınca azgınlaştı, ölümlerden zevk aldı, çocukları katletmek ve cinsel istismardan zevk aldı. Homoseksüel ve lezbiyen sapıklıktan haz aldı ve fıtratını bozdu. Bu zalimlerin oyunları ve zulümleri pervasızca dünyaya hâkim olunca; bu tip insansızlar dünyamızı istilâ etti, elbette ki sonları yakın, sonsuz azaptan en büyük paylar bunların olacak. "Bunlar için diyoruz ki! Zalimler için yaşasın cehennem!.."

Tamam bu zalimler böyle de biz ne durumdayız? Bu zalimlere meylediyoruz muyuz yoksa; direniş ile itiraz mı ediyoruz? Kendimize sormalıyız hangi saftayız diye?

Teknolojik aletler insan hayatını kolaylaştırdı mı yoksa zorlaştırdı mı? Bence hem zorlaştırdı, hem de mutlu yapmadı. İnsan kendi özüne dönmesi ile insan vasfını yeniden elde eder. Eşyaya verilen değer; insan değerini düşürür. Eşya araç yerine amaç olur, böylelikle öldürme ve katliam olur. Çünkü bencillik ve çok kazanma, zevkperest bir hayat yaşam tarzları olur.

Ölüm sonrası bir hayatı artık kimse önemsemez oldu. Cenneti dünya hayatında yaşadığını sanıyor, adeta büyülenmiş gibi beden ölümü ile yalanladığı ahir hayatla tanışacak. Hayvan gibi yer-içer ve zevklenirler.

Ölüm denilen hakikati unutmak ve görmek istemezler.

Sonlu dünya hayatı ile insan aldandı. Nefsini ıslah etmeyenleri cehennem ıslah edecek. 21. yüzyılda albeniler bir hayli çok, serap olan dünya hayatında insan eşyanın kölesi olmuş ve kaybedenler sınıfında yerini almıştır.

Televizyon izler bu durum kendisini kesmez, tablet, bilgisayar ve telefonla tüm benliği ile esir hayatı yaşar. Hem haber ve dizi izler, hem oyun oynar, hem de kısa videolar izler. Bu esir olmuş hayattan nasıl çıkarız diye kimse kafa da yormuyor.

Aileler dağıldı, komşuluk ve akrabalık ilişkileri zayıfladı. Yatak odası, mutfak, tuvalet oturma odası arasında git-gel hayatı yaşıyor. Metavers ile dünyayı geziyor ve enerji birikimi ile kendine ve çevresine zarar veriyor.

Zalimlerin ve küresel güçlerin tamda istedikleri bir hayatı yaşıyoruz. Yaşamamıza ve ölmemize de onlar karar veriyor. Virüsler, ekonomik buhran, savaşlar, tümüne bunlar karar veriyor. Yeryüzünü ifsad eden bu gruba dur diyecek kimsede yok. Müslümanlar ise dinde teferruatların peşinde emek-zaman katliamı yapmakta. Bu duruma batıda insanlığını kaybetmemiş insanlar itiraz etmekte, zalimlere karşı bedel ödemekteler.

Üretenler fitne üretiyorlar, asıl üretmesi gerekenler ise hazıra konuyor. Hazıra dağlar bile dayanmaz. Haliyle insan teknolojik aletlere yenik düştü.

Günümde olduğu gibi daha önceki asırlarda insan değeri hiç bu kadar düşmemişti. Müslümanlar dünya sahnesinden çekildi, etraf çakallara kaldı. Batının varoşlarında insanlık parlıyor, hakiki iman ile inşaAllah dahada parıldayacak. Zalimlerin ürettiği teknolojik aletlerin çok az faydası olsa da çoğunlukla insanlığı fesada uğratmak için kullanılmaktadır.

"Ey Kerim olan Rabbimiz!.. Bizleri iman hakikatini anlayan, imanını salih amele dönüştüren samimi ve şuurlu Müslümanlardan eyle!.."

ÇEVİR SAYFALARINI!

Korkma çevir sayfalarını!

Günahların!..

Korkuların!..

Endişelerin!..

Ertelediğin!..

Yapmadıkların!..

Yaptıkların!..

Geciktirdiğin!..

Önemsemediğin!..

Pişmanlığın!..

Ne varsa, Tevbe etmediğin!..

 

Hazır mısın, yüzleşmeye?!

Ufak, büyük her şeyle!..

İyiliklerin!..

Kötülüklerin!..

Mahşerde açılacak defterin!..

“Bu ne biçim defter” mi diyeceksin!..

“Hamdolsun iyi ki yapmışım!”..

“Hamdolsun iyi ki yapmamışım!”..

Diyeceğin defter mi var elinde!..

O zaman korkma çevir sayfalarını!..

Çevir sayfalarını!..

 

Görüp te görmediklerin!..

Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da!..

Arakan'da, Doğu Türkistan'da!..

Filistin ve Gazze'deki katliamları!..

Gördün mü çocuk katliamlarını!..

Annesiz kalan yetimleri!..

Yeri yurdu tarumar olanları!..

Gökten yağan acımasız bombaları!..

Söyle! Vicdanın sızladı mı hiç!..

Öyle ise çevir günah galerini!..

 

Çevir utanma, duyarsız sayfalarını!..

Akılsız telefona rûkü ettiğini!..

Zamanını katlettiğini!..

Yıllarını boşa geçirdiğini!..

Filim şeridi gibi izlendiğin hayatını!..

Nasıl varacaksın Allah'ın huzuruna!..

Kur'an'ı hayat rehberi edinmedin!..

Resûl’ün (s.a.v.) ahlâkını almadın!..

Başına buyruk yaşadın!..

Sol tarafından verilecek defterin!..

Çevir sayfalarını yüzün varsa!..

 

Çevirdiğin dolapları!..

Kul hakkı yediğini!..

Allah'ın hakkını gözetmediğini!..

Şirk içindeki yaşamını!

Sonra yaparım dediğin ibadetleri!..

Helal ve haramı önemsemediğini!..

Haksız ve emeksiz kazançlarını!..

Keşke dediğin halde yapmadığını!..

Ölüm meleği canını aldığı gün!..

Keşke ile çevirdiğin sayfalarını!..

 

Çevirdiğin sayfalardan hoşnut musun?!

Görmek istemediğin sayfalara tövbe et!

Görmek istediğin sayfaları çoğalt!..

Hâlâ nefes alıyorsan acele et!..

Mezarlıklar pişmanlıkla dolu!..

Müslim olarak öleceğin hayatı yaşa!..

Defterini sâlih amel ile doldur!..

“Bu nasıl defter” diye pişman olma!..

“Oku kitabını” denileceği zamana hazırlıklı ol!..

Çevir amel defterinin sayfalarını, korkusuzca!..