Sürekli kınadık; bilgili, bilgisiz, kulaktan dolma, zanla, vs. Delilsiz birçok meseleyi çok iyi araştırmadan dilimizle dövdük, kinle öldürdük. Sırça köşklerde dünyeliveştik, komşuluk ilişkileri kopma noktasına geldi, komşu, komşunun külüne muhtaçtır ata mirasını çar-çur ettik. Komşusu açken, tok yatan bizden değildir Muhammed (s.a.v.) sözünü de unuttuk.
Sürekli kınamak ve hiç bir şey yapmamak zayıf ve mahrum bırakılmış insanların işidir. Üreten ve el-Kitab (Kur’an) ile hayatı okuyan kişi erdemli, onurlu, samimi bir kişiliğe sahiptir.
Mahrum bırakılmış halkı ayağa yani (kıyama) kaldıracak yiğitlere şiddetle ihtiyaç vardır.
Maalesef eleştiri kültüründe sınıfta kaldık. Programsız, düzensiz bir hayat, savruk bir hayattır. Kur'an ile ilmini artıracak, Resülün ahlâkı ile insanlara merhametle yaklaşacak, ilk yapılması gereken neyse ona odaklanılacak, sıra-sıra, basamak-basamak çıkılacaktı. Yani tedrici bir süreci takip edecektik.
Çok okumuyoruz, okuyanımız da onunla amel etmiyor. İman=Salih amel bütünlüğünde hayatı okumak en güzel okuma biçimi olmalıydı.
Gelin bu hastalıklarımızı tedavi edelim desek; ne kadar insan bulabiliriz? Yaşantılarını dahi bilmediğimiz cemaatleri, olur olmaz birilerin sözleri ile sürekli kınadık durduk. Ya o onlar bizden daha hayırlı ise diye de düşünmeden sloganik sözlerle onları sürekli dövdük. Ahirette ağır fatura bizi beklemekte; farkında mıyız?
Hucurât sûresini hakkıyla okusaydık; iftiradan, zandan, fasık olan haberleri, alay ve tahkiri, gıybeti anlardı Müslümanlar! Müslümanlar ancak kardeştir sözü hayatımızda yer bulurdu. Biz Kur'an'dan uzaklaştıkça; İzzet elimizden gidecek ve neticede zillete düşmüş olacağız. Halbuki izzet ve şerefi Allah ve Resûlü, mü’minlerde arayacaktık.
Araştırma gereği duymadan bir kişiyi ve topluluğu eleştirmek; sadece günah sayfamızı doldururuz.
Su-i zan değil, hüsn-ü zan ile hareket etmek kişinin hanesine sürekli sevap yazılır. Biz aksi olanı tercih edip günah galerisini doldurmanın peşindeyiz farkında olmadan!
Kur'an ‘şevkatli ve merhamet sahibi’ adıyla diye başlamakta. Biz daha bunu bile yeterli bir şekilde anlayamadık veya anlamak istemedik.
İnsanlar sevgi ve merhameti kaybederlerse geriye sadece kaosla beslenen, bağırıp-çağıran ruhsuz cesetler ile dolu insanlar olur. Sevmeyi ve sevgiyi unuttuk, araya sevgisizlik duvarı ördük sürekli kızarak bağırıyoruz, o yüksek ses bile sevdiklerimize ulaşmıyor.
Kızarak, bağırarak konuşan insan aslında yalnızdır; elde bir şey edemediği gibi, elindekilerini tek tek kaybeder. Halbuki biz Müslümanlar ahirete güzel kardeşler biriktirip beraber olacaktık. Kaybetmekte elimizde, kazanmakta. Kazandıklarımızı kolay kaybetmemek için Kur'an ve sünnete kulak vermeliyiz. Anlaşamadığımız meselelerde Kur'an hakem olacak.
Kınadık ve kınanacak duruma düştük, bizdeki birçok güzellikler gayri Müslimlerin eline geçti. Müslümanlar güveni kaybetti. Şunu dedirttik: “falan Yahudi, falan Hristiyan çok adaletli. Çalıştığımın hakkını veriyor ve fazla çalıştırmıyor. Müslüman işadımı ise hakkımı yiyor” diyorlar. Oysa işçinin anlının teri kurumadan hakkı verilecek diyordu Resûl (s.a.v.)!
Geldiğimiz yeri siz düşünün. En yakınlarınız dahi olsa adaletli olun diyen Rabbimiz! Adil olmayan, ceplerini dolduran bir ümmet haline geldik.
Allah çalışanın hakkını verir; Müslüman-kâfir ayrımı yapmaz. Kim neye müstahaksa, özümüzü değiştirmediğimiz müddetçe Allah durumumuzu değiştirmeyecek, Rad sûresi 11. ayeti önümüzde duruyor. Biz neden bu haldeyiz diye sormak yerine; biz Allah ve Resulün emrini takvayla kuşanmadığımız müddetçe bu zilletten kurtulamayacağız.
Araştırıyoruz gibi görünüyor ama okumuyoruz, kaynağı doğru yerden almıyoruz, her söze sazan gibi atlıyoruz, kalitesiz sözler bizleri bitiriyor. Farkında olmadan batıl sözleri bizler de fısıldıyoruz. Kur'an bizden hikmetli davranmamızı ister, biz ısrarla hikmetsiz davranıyoruz.
“Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte onlar, zalimlerdir.” (Hucurât, 11)
“Gerçek mü'minler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte iman sözlerinde doğru olanlar onlardır.” (Hucurat 15)
İman edip salih amel işleyen, imanından ödün vermeyen, Kur'an ile ahlâklı, hayatı dosdoğru okuyan ve
“Onlar, bir ümmetti, gelip geçti; onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.” (Bakara, 141) ayetini kendine düstur edinen, şuurlu ve samimi, birbirlerini Allah için seven fedakâr mü'minler olmak duasıyla!..