
Bizler, Allah’ın kitabında bizleri isimlendirdiği Müslümanlarız! “insanları Allah’a çağırmayı” (Fussilet, 33) kendilerine dâvâ edinmiş kimseleriz!
+(532) 238-4131
bilgi@kuranyurdu.com
NEYDİK NE OLDUK!..
Yaklaşık 1450 yıldır İslâm tarihinde; son 200 yıl hariç Müslümanlar izzetliydi. En azından güçlü olduğu bir çok dönem olmuştur. Zalim kâfirlere karşı dimdik ayakta birçok cihad da başarılı olmuştur. Kâfir zalimler hoyratça Müslümanlara saldıramıyordu. Saldırdıklarında boyunun ölçüsünü alıyorlardı.
Günümüzde maalesef kâfir zalimlere gücümüz yetmiyor. Doğu Türkistan, Arakan, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Çeçenistan, Bosna, Afrika kıtasında vs. Birçok yerde Müslümanlar çok kayıp verdi ve vermeye de devam ediyor.
Hilafet Osmanlı da iken o kadar yanlışına rağmen Müslümanlar güvende idi. Cihadı ve Kur'an-ı terkedince zillet kaçınılmaz oldu.
Klavye mücahitleri çoğaldı, tekfir kılıçlarıyla Müslüman bırakmadık. Teferruatın içine bir daldık bir daha çıkamadık. Birbirimizle didişmekten dolayı üretmeyi unuttuk, tükettik, kendimizi de tükettik; zalim kâfirlere karşı gücümüz kalmadı ve ardından da izzetimizi kaybettik.
Ümmetin yeniden dirilmeye ihtiyacı var, dirilecek gücümüz kaldıysa tabi ki! İzzet ve şerefi Rabbimiz biz Müslümanlara verdiği halde izzeti eşyada, makamda aradık. Cebimiz doldu, kalpteki iman eridi. Kalbteki siyah noktayı önemsemedik, büyüdü, büyüttük, kalbi sardı göremedik veya görmek istemedik.
Kur'an elimizde, gönlümüz başka yerde, Kur'an mesajlarını hayatımıza bir türlü taşıyamıyoruz. Kendimiz inşa olmadık ki başkalarını inşa edelim.
Ümmet bu zillet çukurundan nasıl çıkar diye kafa yormalı?
Yusuf (as) kıssasını okuduk kuyudan çıkıp, zindana girip, Mısır'a sultan olmasını menkıbe gibi okuduk. Halbuki o kadar güzel inşa süreci var ki! Kuyu ve hira, bugünün ? evlerinin tefekkür boyutu, zindan şehir hayatının bozukluğundan, fuhşiyatından; kısa kaçış tefekkürü. Mısır'a sultan olmak demek Kur'an'ı hakkıyla okuyup yaşam haline dönüştürerek toplumu da hayra dönüştürmek.
Musa (as) kıssasını tefekkür boyutu ile okuyunca o kadar çok malzeme çıkıyor ki! Okuyacak ve anlayacak müslimler gerek.
Müslüman izzetli olduğunu, Kur'an ile dirildiğini, diğer insanlığın manevi ölü olduğunu, kâinat ve dünyanın sahibi Alemlerin Rabbi Allah olduğunu; biz Müslümanların sahibi ve meliki, dostu olduğunu ne zaman anlayıp kavrayacağız?
Niye Müslümanlar zalimler karşısında çaresiz? Çünkü zalim kafirler bizden çok çalışıp üretiyor. Allah da karşılığını veriyor. Yani sünnetullah işliyor. Biz hak edersek muhakkak ki Allah bize yardım edecek. Ayağa kalkacağız, (bünyamin mersus) sıkıca Allah için saf tutacağız, (Hablullah) Allah'ın ipine sımsıkı sarılacağız, Kur'an ile büyük cihad edeceğiz. O zaman bize galip gelen olmayacak.
Allah yanında olunca ne gam, ne keder, dikeni de hoş, gülü de, zafer de hoş, sabır da. Müslümana ölüm yok. Çünkü; Müslüman ölümü öldürmüştür. Rab katında sürekli diridir. Ölüm ise beden gömleğini değiştirmek, yani diğer sonsuz âleme geçiştir.
"Dirilmeli insanlık ki insan kalabilsin, yoksa piyasada çok olan ve yürüyen ruhsuz ceset gibi olur." Kur'an ile dirilmeli, hayatın sadece dünyadan ibaret olmadığını anlamalı, imtihan bilinciyle yaşamalı, yaşatmalı.
Allah karşısında aciz olduğunu bilmeli, tevazu ile yürümeli ve dua etmeli, alçak değil, alçak gönüllü olmalı. Neden yaratıldığını, niçin yaşadığını, sonsuz âleme gideceğini bilmeli ve imtihandan geçirip kalıcı yerini dünya hayatında kazanacağını unutmamalı.
Yoktuk; Allah var etti. Sonradan geldiğimizi unutmamalı ve şikayet etmemeli. Bir damla sudan insan haline getiren El-Halık olan Allah'ı sürekli hatırda tutmalı ki; izzetli ve şerefli olalım. İzzet ve şerefi Allah verince bir değer ifade eder.
Huneyn'de çoktuk, çil yavrusu gibi dağıldık, Bedir'de azdık, dirilerek kazandık, Uhud'da anlık gafletten dolayı kaybettik. Nice az imanlı topluluklarla nice zaferler kazanıldığını hafızamızda diri tutmalı. "Tutmalı ki; hafızamız ve benliğimizde diri olsun."
"Biz neysek, ne için yaşıyorsak oyuz."
Dünyalık kazancımız neyse; Ahiret kazancımız da odur.
"Ya zillet=cehennem, yada İzzet=cennet!.."
SEHER VAKTİ!..
Seher vakti bülbüller nede güzel öterler.
Kalkınca Mü'min ve Mü'mine kişi birlikte Allah'ı zikrederler.
Dünya sessiz, kâinat sessiz sanırsın.
Oysa güneş, ay ve yıldızlar Allah'a secde ederler.
Mü'minler de bu güzelliklere eşlik ederler.
Tevbe edip, Yaradana sığınırlar.
Ne güzeldir, Allah'ı tesbih etmek ne güzel.
Seher vakti en güzel vakitler.
"Tefekküre sarıl, kullan akıl nimetini!"
"Uyuyacak çok vaktin olacak, geçiş aleminde!"
"Uyanık ol, uyandır aileni ve çevreni!"
"Bak fitneciler de iş başında, uyumuyor fitne saçıyor ins şeytanları!"
"Cin şeytanları da bizleri ninniler ile uyutuyor!"
"Uyan uyandır, kâinatın güzel zikri seni bekler!"
"Kıyam, rükû, secde, tefekkür, dua bu yol Allah'a gider!"
"Sabah namazı şahitli, sende şahit ol!"
"Melekler şahittir bu güzel ameline!"
"Seher vakti, vakti ayırana da şahittir!"
İnsanların uyuduğu anda, sen uyanık mısın?
Seher vakti geceye ve sabaha kardeş.
Gece karanlık ve sabah aydınlık arasında; vaktini heba etme.
Aracılar uyurken, aracısız olarak Allah'a yönel.
Tefekkür ve duayla birçok kapılar açılır.
Açılan kapılar ile sabahın hayır olsun.
Helâl rızık için yol seni bekler.
Helâl rızıkla döndüğünde, vakit heba olmaz.
Kanat ger sevdiklerine, Rahman olan Allah'ı dosdoğru anlat.
Seher vakti Mü'mine sevdalıdır, Mü'min ise vakti yaratana!..
DEPREM Mİ YIKICI İNSAN MI? - HIZIR YILDIRIM
Deprem yağmur gibi, rüzgar gibi, yeryüzünün değişmez yasasıdır. İnsanı ürküten bir sarsıntısı vardır. Bize kıyameti ve mahşeri hatırlatır.
Yeraltı zenginlikleri gün yüzüne çıkarır gazlar ve elementler gibi. İnsan bundan faydalanması gerekirken; fay'ların üzerine yapılar inşa eder.
Halbuki yapı yerine ekim alanı yapsa daha çok ürün alır.
Gevşek zeminlerde yapı inşa etmek çok risklidir. Depreme dayanıklı ev inşa edilse bile yan yatma riski mevcuttur. Zemin etüdü muhakkak yapılmalıdır. Yapılaşma alanı ise kırsal alanda olması ve düz araziyi ekime açık olmalıdır. Bugün maalesef tam tersini yapıyoruz.
Onun için insanoğlu hep acılar yaşıyor. Depremin bir dakikalık yıkıcı etkisi hem mala hemde cana onulmaz yaralar açmakta. Sağ kalanlar travma yaşıyor, yaralı kurtulan bir çoğu uzvunu kaybediyor ve piskolojik sorunlar yaşıyor; ölüm ise diri diri toprağa gömülmek gibi acılar içinde geliyor. Uzun süre enkaz altıda sağ kurtulanları ise yakından dinlemek lazım, enkaz altında ne yaşadın diye?
Yaşadığımız coğrafya deprem ile kuşatılmışsa dikkat etmek gerekmez mi? İnsan önce tedbir almalı, sonra takdir Allah'a olması gerekir. Ama bir çokları kader deyip yanlış yaptıklarını görmezden geliyor. Allah kuluna zülmetmez, kul kendine zülmeder. Allah kuluna şer dilemez, kul şerri kendi ister. Tedbirsizlik kader ve alın yazısı olamaz.
Dünya bir kaç gün kalacağımız imtihan alanı, bir kaç gün içinde ne yapmışsak ahiret yurduna onu götüreceğiz. Ya şer, yada hayır. İnsan hayrı istetiği gibi şerri de ister. İnsan aceleci yaratılmıştır.
Kısacık dünya hayatında imtihanı kazanmak için insanın meşru işlere yönelmesi lazım; ölüm bizi ne zaman, nerde, nasıl, nerede bulacağını bilmiyoruz. Her an her şeye hazırlıklı olması lazımdır. Ecelin ertenmesi söz konusu değildir ancak; ihmalsizlik ile insan ecelini öne alır.
"Depreme dayanıklı evler inşa edelim doğrusu budur da? Kendi vücut dizaynımız da harama dayanıklı mı? Şeytanın desiselerine karşı dayanıklı iman gücüne de sahipmiyiz? Kendi nefsimizin şer isteklerine karşı dayanıklı bir şekilde terbiye ile ıslah ettik mi? Kendimizi ve neslimizi dayanıklı ve koruyucu Kur'an ile besledik mi?.."
"Yoksa; kısa yoldan zengin olmak için insanlara mezar evleri mi sattık? Hırsızlık arsızlık gözlerimizi kör etti de insanları görmemezlikten mi geldik?
Resülün sünnetini terkedip, Kur'an'ı mehcur mu bıraktık? Para hırsı, mal hırsı benliğimizi aldı da cehenneme ateş mi taşıdık? Yalan dolanla insanları kandırdık da; Allah nasıl görmezden gelindi? Oysa gözler kayıt altında, kulak dinleme ile, dil söylemek ile, eller ve ayak şahitlik ile kayıt altnda nasıl inkar edeceksin?.."
Diri diri gömülen insanlık ve geride yaralı gönüller bıraktı. Hayallerimiz, dünyalık işlerimiz, hırslarımız, makam ve şöhret, para, mal, mülk kazanma hırsı da enkaz altında kaldı. Şimdi yaraları sarma zamanı.
Hayatımızın her alanında Allah olması gerekir besmele gibi, Allahû Ekber gibi, sübhanallah ve elhamdülillah gibi, Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim esması gibi. İbrahim (as) gibi Allah'ı dost ve vekil kılarsan unutma Allah hep seninledir.
"Yoksa nefsinin esiri, ins şeytan, cins şeytan dostun olur, haberin olsun!" Hırsına yenik düşer ebedi helak olursun.
Deprem hocanın bize öğütleri: Allah'ın emri dışına çıkmayın, imanlı akıl nimeti ile sağlam işler yapın. Fay hattım üzerinde yapılar inşa etmeyin. Birbirlerine el uzatın, öldürmeyin, zina etmeyin, "Ey Allah'ın kulları kardeşler olun!.."
Çürük yapılarda ecel limitini tamamlamış, sağlam yapılarda olanlara yeni hayat bahşedilmiştir.
Kurtarma ekipleriyle, yardım gönderen, tır şoförleri ile, makina ve operatör ile, her türlü yardıma koşan gönüllüler vs Rabbim hakiki imanla şereflenmeyi nasip etsin.
Müslüman kardeşlerimiz de Rabbim ecrinizi kat kat versin. Ölenlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, geride kalanlarımıza da sabır, kalpleri marazlı olanlara da hidayet nasip eylesin.
"Ey deprem mağduru kardeşim, ayağa kalkacağız birlkte hem evimizi, hemde kendimizi inşa ve ıslah ile edeceğiz!.."
Kırıldı uyuyan fay'lar!
İnsan uyanmadı bir türlü!
7.7 ve 7.6 şiddeti ile uyandırdı insanı… insanlığı..!
Sıcacık evimiz soğudu şimdi!
Şimdi molozların altında feryadım çıkmıyor!
Evim dediğim evlerden kaçmak istiyorum!
Soğuk beton duvarlar şimdi üstümde!
Acılar nasıl tarif edilir bilmem ki!
Kırıldı fay'lar, kırıldı şimdi!..
Bir değil ki; bir çok şehirler göçtü şimdi!
Güzelim şehirler şimdi viran oldu!
Şehri inşâ edenler, cebine mi baktı, yoksa vicdanına mı?
Mide doydu da; göz doymadı!
Müteahhit, mühendis, ruhsat verenler bu vicdanla nasıl yaşayacak!
İnsan başını sokacak ev aradı; başını soktu da bir daha çıkaramadı!
"Söyle suçlu deprem mi; yoksa doymak bilmeyen gözlerimiz mi?.."
Kırıldı uyuyan fay'lar, kırıldı şimdi!
Enkazdan yükseliyor sesler; "duyan var mı diye"!
"Sesimi duyan var mı!" Diyen güzel insanlar vardı!
Meğer ölüme yakın yaşayan insanlarmış!
Hele çocuklar; kabir gibi enkazlazlarda sizlere kim baktı?
Kimi açlık hissetmiyor, kimi soğuk hissetmiyor!
"Unutma ey insanlık; canlı mücizeler yaşamaktayız!
Gıda almazsa yaşamayacak bebekler gülerek çıkıyor!
Allah'ın askerleri melekler kuşatmıştır her yanı; ibret al ve samimi iman et!
Kırıldı fay'lar kırıldı şimdi!
İnsan, insan olduğunu hatırladı; seferberlik her yerde!
Merhameti kuşanan yiğitler; infak için yarışta!
Dünya ayağa kalktı, yardım için; zalimler ıslah olur mu!
Kurtarma ekipleri kaynaştı; enkazdan bir canı kurtarmak için!
Ülkelerine dönenlerde insanlık izleri kalarak gitti.
Barışla bir arada yaşamak varken; birbirlerini katletmek neden?
Emperyalist devletlerin ekabirlerinin kalpleri yumuşar mı?
İnsanlık nasıl güzelce insanlığını sergiliyor; ibret alın ey zalimler!
Kırıldı uyuyan fay'lar, uyuyan insanı kırdı!..
İNSANLIĞIN DÜNYA SERÜVENİ -1-
İnsanlığın serüveni; bebeklik, gençlik ve ihtiyarlık. Herkesin serüveni farklı; kiminin bebekken, kiminin gençken, kiminin de ihtiyarken dünya serüveni son buluyor.
Hangi anneden doğacağımız ve dünyaya gelip gelmeyeceğimiz insanın iradesinde değildir. Allah'ın iradesi ile oluşan bir durumdur.
Bebekken ölenin tohumu çatlamaz ve bu tohumun cennette yeşereceği umulur. Çocukken ölenin ise tohumu çatlamış, filiz vermiş ama meyve vermemiş, bu meyveleri de cennette vereceği umulur.
Asıl buluğa erenin sorumluluğu başlıyor. Meyvesini güzel mi verecek yoksa verimsiz mi olacak. Bu kendi iradesine bağlıdır. Salih amel meyvesi mi verecek yoksa bozuk haram meyvesi mi verecek, kendi iradesiyle belirleyecek.
Çocuk yeni dökülmüş betona benzer. Sen, çocuğa ne verdinse onu alır. İyi veya kötü, taze betonda iz bırakır; düzeltmek ise anne-babaya aittir.
Kişi iyi bahçıvan olacak, bitkiyi güzel yetiştirecek, Zekeriyya (as) gibi. Adayan ise Hanne olacak ve Meryem (as) gibi iffetli bir şahsiyet yetiştirecek. Maalesef böyle bilinçli çocuk yetiştirme bizden çok uzak kaldı ve kaliteli insan yetiştiremez olduk.
Küçükken ne verirsen çocukta kalıcı o olur.
İnsanın kendi iradesiyle dünya serüveni başlıyor. Yönetici kendisi, yönetilen yine kendisi, rolü alan kendisi, rolü oynayan da kendisidir. Bu yol kendisine göre uzun, aslında kısa, bu serüvenini nasıl bitireceği yine insanın kendi elindedir. Elbetteki sebeplerde faktördür, çoğunluğu kendisi belirler.
Bu serüvenin sonucuna göre ahiret hayatı da şekillenecek. Serüvenin içindeki oyuncu kendisi macerayı da kendisi belirleyecek. Ya ķüfrün önderi alkışlanan, ya da küfrün altında figüran, ya belirleyen, ya da belirlenen olacak.
İman yolunda önderlik, sorumluluk ağır, ya da iman yolunda neferlik, ölüm gelinceye kadar sorumluluk bilinci…
Bu serüven devam etmekte ve ölüm ise kovalamaca ile peşimizde. Güzel yaşayanın ölümü her daim güzel olmuştur.
Kendisini Kur’an ile terbiye etmiş, siyer ile Rasulün ahlâkıyla ahlaklanmış ve yolu da sırat-ı müstakim yolu olmuş, mü'min şahsiyet her zaman belirleyen olmuştur. Dünya serüvenini bilinçli şekilde yaşar, yön verir, yönetir, idare eder çünkü donanımlıdır.
Mü'min hangi beldede olursa olsun, hangi şartta olursa olsun isyan etmez. Verilen nimetlere şükreder ecrini alır. Musibetlere sabreder yine ecrini alır. Bulunduğu yere uymaz, kendinde olan güzelliklerin rengini verir. Yolun hakkını verir, yolda kalmışa el uzatır, ihtiyacını giderir ve dünya serüvenini de dolu dolu geçirir, yapılması gerekeni yapar.
Kafir ise küfrün karanlık serüveninde bocalar durur. Anlık hayatı önceler, çılgınlar gibi eğlenir, yer içer, oyalanıp durur. Dünyaya bir daha mı geleceğim der ve vurdumduymaz bir hayat yaşar. Dünyaya bir daha gelmeyecek doğru ama! Ahirette dirilecek ve cehennem son durağı olacak. Orada ne yaşayacak, nede ölebilecek.
Kimisi ise dünya serüveninde sürekli adrenalini yaşar, sanki ölüme meydan okur. Sürekli macera peşinde spor adına ömrünü geçirir, genelde ömrü de bu yol üzere son bulur.
Kimiside artisttir, sürekli rol yapar. Hayatı da rol yapmak ile geçer. Kimisi modeldir, sürekli güzel görünmesi gerekir; çünkü süslü basın sürekli peşinde. Kimisi makamı vardır hakkını veremez, farkındadır veya değildir. Çevresine zulmeder. Kimisi patrondur, iş sahibidir, hak yolunda cimridir; batıl yolda ise israfçıdır.
İnsanlığın dünya serüveni ölüm ile son bulur ve ahiret macerası başlar, cennet veya cehennem ile son bulur.
Rabbimiz dünya serüvenimizi razı olduğu gibi tamamlamayı bizlere nasip etsin.
Dağ gibi dimdik, dağlar gibi heybetli!
Bir ucu gökte, bir ucu yerde, bir ucu ise yerin altında!
Dünya’yı dengede tutan, sarsılmayan!
Kendine sığınanı koruyan, Ashab-ı Kehf gibi!
Dağlar, bizleri düşündürüp tefekkür ettiren!
Heybetli dağlar; vahiy yükünü kaldıramayan!
Vahyi yüklenen insana, sorumluluğu hatırlatan!
O dağlar ki; misafirini en iyi ağırlayan!
Hira dağı ki, son Nebî ile insanlığı vahiy ile tanıştıran!
O dağlar ki yükseklerden insana, şehrin resminin tamamını gösteren!
Kar’ı eksik olmayan, gökyüzü ile yakınlığı olan!
O dağlar ki yürürler ama, insanlar farkında bile olmazlar!
Tur-i Sina dağında, Musa (a.s.)'a talim ettirip ağırlayan; vahiy levhasını Rab'tan alan!
Allah dağa tecelli edince; dağılıp parçalanan!
Bizler sarsılmayalım diye; yerlere kazık gibi çakılan.
Heybetiyle insanları büyüleyerek kendine çeken.
Âdem (a.s.) cennetten Cebel-i Nur dağına inişi ile bizlere; Arafat dağı ile mahşeri hatırlatan!
Nuh (a.s.) gemisi ile Cudi dağında demir aldı!
O dağlar ki, Resûlleri bağrında barındıran!
O dağlar ki, vahye şahitlik eden!
O dağlar ki, Allah'ın emrine boyun eğen!
O dağlar ki, kıyâmet gününde renkli yünler gibi atılacaklar!
O dağlar ki, semaya en yakın olanlar onlardır!
O dağlar ki, yüksekliği ile övünmeyen, Allah'a itaat eden!
O dağlar ki, Allah'ın en güzel ayetidir onlan!
Düşünerek (tefekkür) söylenen her söz elekten geçmiş elmas taneleri gibidir. Düşünmek (tefekkür) henüz yasaklanmadı, tefekkür etmek için hâlâ ne durursun?
Müslümanlar tefekkürü ertelediği için, batı ve bâtıl dizginleri ele aldı ve bizim yerimize düşünüyor, üretiyor, fitne ve fesat saçıyor.
Toplumu yani avamı nasıl soyarım, nasıl koyunlaştırırım, bize hizmet edecek satılmışları nasıl oluştururum diye şer kafayla düşünmüşler ve şer üretmişlerdir.
Dünya sahnesinde maalesef Müslümanlar yok, toplum her taraftan zulmün pençesinde inim inim inliyor ve çıkış yolu bulamıyor.
Müslümanlar örnek ve adil olma liyâkatini kaybetti. Yani örnek olacak, adil şahsiyet olma vasfını yitirdiler; çünkü Kur’an'ı (mehcur) terkedilmiş olarak bıraktılar.
Her bir Müslüman fert aslında örnek şahsiyettir. Kur'an üzerinden tefekkür çok önemlidir. Müteşâbih olmayan her ayet üzerinden birçok şeyler başarabilirdik. Toplumun her ferdine açık tebliğ ve güveni oluşturmak, kendi aralarında kardeşlik hukûkunu te’sis etmek ve adaletten asla taviz vermemek asıl gayemiz olmalıydı.
Toplum örnek alacak şahsiyetler arıyor, Müslümanlar ise kendini arıyor. Böyle olunca insanlık her yönde zulmün pençesinde.
Örnek olmak için İslam devletini aradık ama; ailemizi, kendimizi, komşumuzu İslam'ın ahlâkıyla ahlaklandıramadık. İslam devletini evde oluşturamadık. Sokaklar, caddeler nasıl İslam olsun? Sürekli strateji hatası yapıyoruz.
Resül (sas) mekkeyi sabırla işledi, topluma tepeden inmedi sürekli olarak İslam’ın güzel ahlâkıyla tebliğ ve terbiye etti. Emin kişiliğine müşrikler bile laf edemedi. Kalpleri fethetti, öldürmedi; çirkin sözlerle dövmedi, sertlik uygulamadı. KUR'AN mesajıyla diriltti. Daha sonra yürek fethi ile Medine İslam Devleti doğdu. Medine İslam devleti sabırla işlenen KUR'AN mesajıyla yani; Hak edilerek, Hak ederek bir muştuyla geldi.
KUR'AN bizden düşünerek, aklederek bir yol çizmemizi ister. Yeryüzünün yaratılışını düşünmek, insanın yaratılışı, birçok nimetin yaratılışı, karanın ve denizin nimetleri insana sunulması, birçok hayvanın ibretle yaratılması, örnek: arı, inek, örümcek, deve, sinek, vs. Bu hayvanlar üzerinde düşünmek bile çok güzel malzeme verir. Düşünceyi hayata taşımak yani uygulamak gerek. Müslüman hilm sahibidir.
KUR'AN bizlere akledecek, düşünecek birçok ayeti sunmuştur. Bizler ise teferruatlarda boğulduk, sanki bataklığa girmiş gibi çırpındıkça daha da battık. Üretmeyince kafire, zalime karşı güç kaybettik. Birbirimizi tekfir etmek için yarıştık ve enerjimizin bir çoğunu kaybettik. Sonra Müslümanı ara ki bulabilesin. Buradan yani çukurdan bir an önce çıkmalı ve önümüze bakmalı ve tevbe ile yeniden hayata ve inşâ’ya yönelmeli.
Tefekkür için güzel vakitler gece vakti, veya yarısı, seher vakitleri… İnsanların uykuda olduğu vakit. Biz, Müslümanlar Kur'an'ın ağır mesajını kuşanmalı, uyumuş olan bu insanlığı vahiyle uyandırmalı…
"Acaba diyorum dünyaya imtihan için geldiğimizi unuttukta! Dünyayı çok mu sevdik?" Ahiret hayatını çok mu uzak gördük? Söylemlerimiz Müslümanca da, ya eylemlerimiz?..
İnsanlık kendini arıyor, Müslümanlar ise kendinde değil, kendini arıyor. Suçu başka yerde aramak yerine, kendi suçlarımızı niye hiç görmek istemeyiz? Sistemi, toplumu, kişileri suçlamak kolay. Acaba bunların zalimleşmesine biz mi ön ayak olduk diye öz eleştiri yaptık mı?
Bir türlü bizdeki potansiyeli göremiyoruz. Yerin altındaki elmas işe yaramaz, yeryüzüne çıkarsa işe yarar. Müslüman yerin altındaki elmas gibidir. Değerini kaybetmez.
"Çık artık uyuduğun yetmedi mi! Uyumak için gelmedin! Uyandırmak için geldin ey Müslüman! Dünya ve içindekiler sana muhtaç!.."
Ahsen-i Takvim üzere yaratılan insan, vücut yapısıyla, ruhuyla, canıyla, irade ve aklıyla, temiz fıtratıyla Rahman'ın kulu insan, canlıların en şereflisidir.
Esfele’s-safilin ile de yaşayan canlıların en şerlisi olabilmektedir! Yeryüzünü fesada uğratan, ekini ve nesli bozan, öldüren, fitne çıkaran, cimri, bencil, iman yönünden akıl yoksunu, zinaya yol açan, faizci, terör uygulayan aşağıların aşağısı zalimi zalim insan!
Kirâmen Kâtibin (Hafaza) melekleri her bir yanımızdan kayıt altına almakta. Beş duyu organlarımız olan dil, tat almayla; kulak, seslerle; burun, koku almayla; göz, görmekle ve kalp idrak ile beyin ise bunları kaydetmekte; el yapmakla; ayak yürümekle şahitlik etmekte, her bir şeyi en ince detayıyla hatta zerre miktarı iyilik veya kötülük kayıt altına alınmakta.
Bunları da yönetense insana verilen akıl nimetidir. Beş duyu organlarımızı nefis ve irade yönlendirir ve bunun üzerinde akıl tümüyle yönetir. Fıtratını koruyan akıl nimetin emrindeki insan mü'min olur. Mü'min olan ise cennet yolcusu olur.
Fıtratını kirletenlerin ise cin ve insan şeytanları, nefis ve iradesi aklını esir alır, yani aklını kullanmaz, dolayısıyla da kişi kâfir olarak cehennem yolcusu olur.
Dil tat alma duyusuyla tattığını unutmaz, lezzetleri tek tek bilir ve beyin ise kayıt yapar. Yeni doğan ve büyüyen çocuk, birçok eşyaya elliyle, diliyle ve ağzıyla dokunur.
Böylece eşyayı ve yiyecekleri de tanımış olur. Dil söylediği ile de mes’uldür. İyi veya kötü söylediği her söz, beyin ve melekler tarafından kayda geçirilir. Dil bozuk yiyecekleri, tuzlu, acı, meşrubat çeşitlerini, tattığı tüm yiyeceklerin lezzetini veya leziz olmayanı bilir ve unutmaz. Haram yiyecek ve içeceklerin tatları ve acılarını da unutmaz. Dil ahirde şahitlik yapacak! "İnsan onu da bilir mi?"
Kulak duyduğu sesleri yıllar geçse de unutmaz. Kulağın her duyduğu ses beyin tarafından kaydedilir. Yıllar geçse de konuşulan sesleri ve sahibini genelde bilir. Telefonda ki sesin sahibini genelde tanır. Su sesini, hayvanların sesini, ağaçların, rüzgarın, deniz dalgaların, insan seslerini vs. unutmaz bilir.
Burun her tür kokuyu algılar ve güzel kokuları, pis kokuları, yiyecek aromalarını, leziz yemek kokusunu, leş kokusunu bilir. Aslında koku alma, güzel bir nimettir. Halk deyimi ile “burnuma pis kokular geliyor”; denilen yerden uzak durmaktır.
Göz görme ile insanın en değerli organıdır. Güzele bakmak sevap değil, güzel bakmak sevaptır. Göz gördükleriyle şahittir. Her gördüğünü beyin kayıt yapar. Sürekli harama bakan göz, zamanla vücut fiili ile haramı işler. Kişi gördüklerini yıllar geçse de unutmaz. Göz aslında irademizle yaptıklarınızı kamera gibi kayıt yapmakta. Silemeyiz, çünkü beyin gördüklerini kaydetmiş; ancak Allah dilerse tevbeyle siler.
İnsan kendini tanımalı, bize verilen beden gömleği emanet olduğunun bilincinde olmalıyız. Emanet verilen beden gömleğini vakti gelince çıkaracağız ve aslı olan toprağa dönecek, ruh ise Allah'a dönecek. İnsan yarın ahirette organların dile geleceğini, aleyhimize veya lehimize şahitlik yapacağını unutmamalı.
“O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler ayakları yaptıklarına şahitlik eder.” (Yâsin, 65)
Vücut donanımını güzel yapan ve inşa eden Allah'ı sürekli zinde tutmalı; Tevbe ve istiğfarla dilimiz ıslak olmalı. Vücudumuzu bilen bizler değil; sadece Allah'tır. Yaptığımız her işe dikkat etmeli, yarın duymak istemediğimiz, görmek istemediğimiz her bir fiilden uzak durmalı, söylediğimiz her sözü bilinçli söylemeliyiz.
Pişman olacağımız her ve takva yolu olur. Ahirette de cehennem azabından kurtulur.
5.9 şiddetinde bir deprem yaşadık; düzce ve çevresinde.
04:10 sabaha karşı uyanık halde depremi canlı olarak yaşadım. Şiddeti 5.9 olabilir fakat; hissedilir durumu 8 şiddetinde idi. İlk önce şiddetli ses, yüzlerce at'ın koşması gibi, binanın gıcırtı sesi, şiddetli sağa-sola ve yukarı-aşağı sallantı ile devamında ise elektriklerin kesilmesi ile evin yıkılacağı kanısı oluştu; yine şiddetli ses..! Yaklaşık 1 dakika salladık.
Arz'ın Sahibi, biz insan kullarını şiddetle sarstı, kendimize gelmemiz için, kaç kişi kendine geldi mi acaba? İç sarsıntı ile uyarıldık; ya dış sarsıntı olsaydı? Kaç kişi Kur'an mesajını anlamaya çalıştı? Kaç kişi tevbe ile Arz'ın Sahibine sığındı? Kaç kişi ibret aldı?
Kaç kişi, kaç kişi..!
Binalar yıkılmadı ama; her evde ve mutfakta, her işyerinde bir şeyler kırıldı, tahminim züccaciye dükkanları en çok zarar gören yerlerdir. Marketler de camlı ürünlerin kırılması ile zarar gördü. Fakirlere günü geçmeye yakın ürünler için reyon açmayan ve infak etmeyen marketler, depremle ürünlerini mecburen çöplere doldurdular.
Yakın tarihte, Osmanlı döneminin son zamanlarına kadar; 1900 yıllar ve öncesi semtin belirli yerlerinde sadaka taşları vardı; insanlar ihtiyacı kadar oralardan para alırdı. Fakirlerin borçlarının yazılı odluğu mahalle dükkân veresiye defterleri, şuurlu zenginler tarafından ödenirdi. Şimdikiler infak yerine, ürüne zarar verip çöpleri dolduruyorlar. Şimdinin insanı; hayvanlara hassas, insanlara ise cimriler.
İnsanı yaşat ki devlet yaşasın diyen ecdattan nasıl böyle merhametsiz bir toplum oluştu!
Biz Müslümanlar yine de her an ve zamanda; Rabbimize sığınır, yalnızca O'ndan yardım talep ederiz. Deprem anında O'nu tekbirler ile yüceltir ve yeryüzünün ve gökyüzünün Tek Sahibinden başka; ilahları da reddederiz..!
İnsanlar depreme dayanıklı evler yapıyorlar ve deprem anında tedbir alıyorlar, Eyvallah. Ölüme her an gidebilir ahiret yaşantısı için tedbir almıyor ve ahiret yokmuş gibi yaşıyorlar. İnsanlar, illa da tedbir diyor! Allah'ı Tekbir etmiyorlar.
Önceki ümmetlerin helak olması sesle, rüzgarla, depremle, sel ve su ile, vs. Ölülere okuduğumuz Yasîn sûresi de ses ile helak olan kavimden bahseder. Depremle yaşadığım ses hala kulaklarımda.
Deprem bireyi değil, toplumu derinden etkiler. Korkuyu herkes yaşar. O anda mal-mülk ikinci planda kalır ve sadece canını düşünür insan. Her şeye çare üretiyoruz da dünya ve ahiret dengesi için çare üretmiyoruz!
Rabbim cümlemizi toplumsal afetlerden korusun ve mü'mimce hayata bakabilmeyi, mü'mince ölebilmeyi cümlemize nasip etsin. Âmîn.
Derya dedikleri, sanma ki sadece tuzlu su!
Deryada yaşar isen, dünya denilen gezegende tonlarca su!
Deryadır binlerin yaşam alanı!
Kaldırma kuvvetiyle, gemileri yüzdüren!
İnsanlar içinse sayısız rızık alanı!
Deryayı görüp te hayasızca soyunup dökülenler!
Deryayı çöplerle kirleten insafsızlar!
Derya; içindeki çöpleri saklamaz, insafsız sahibine iade eder!
Derya bu; bir bakarsın Musa (a.s.) yol açar!
Bir bakarsın; Firavun ve ordusunu boğar!
Allah bile batıramaz diyen profesyonellerin Titaniği onda batar gider!
Bâtılın her yerde batacağı gibi!
Amatörlerin gemisi olan Nûh’un (a.s.) gemisi besmele ile onda yol alır!
Hakta olanlar batmaz, hak yolda ölümü öldürdükleri için!
Deryanın dalgaları gemiyi sarınca; dini Allah'a has kılanlar!
Karaya çıkınca; tekrar sapıtanlar!
Yunûs’un (a.s.) balığın karnında, tevbe ile Allah'a yönelmesi!
Derya bu, Hak yolda olanı koruması, batıl yolun yolcusunu boğması.
Yahudilerin cumartesi günü balık yasağı ile imtihanı!
Derya Allah'ın emrinde; tuzlu suyu tatlı sudan ayırır!
Derya içindeki görkemli yaşamı ile ayrı bir dünya.
İçindeki türlü türlü canlılar ile Allah'ın güzel sanatı!
İnsanlığın hizmetinde, insanlık ise şükürsüzlüğün hizmetinde!
İnsan denilen varlık; bakıma muhtaç, insanı limanına almazmış!
Uçak gemileriyle denizaltı ve silah yüklü gemilerle kendi ırkına savaşı!
Hiç bitmedi Firavunların rablik savaşı!
Küçücük midesi vardı doydu da gözleri doymadı!
Deryaya ve dünyaya sığmadı da uzayda fitne ve fesat çıkaracak gezegen aradı?
Oysaki verilen onca nimetler; insanlığın imtihan vesilesiydi!
Âdem olan anladı da! Adam olamayan anlamadı!
Derya'nın limanı vardı; gemilerini anne şefkatiyle korurdu!
Vira bismillah diyene rızkını hep verir; cömertliği esirgememiş!
Görebilen gözler için, Allah'ın güzel sanatı her yerde!
İncileriyle, mercanlarıyla resifleriyle, aksesuarlarıyla, akvaryum görüntüleri ile muhteşem sanat!
İrili-ufaklı balıklarıyla, kabuklu-kabuksuz canlılarıyla, sayısız nimet zenginliğiyle insana sunulmuş!
Tevbe etmekte zorlanan insan için; halis tevbe imkanı!
İyi dileklerle uğurlanan, hasretle beklenen!
Derya'nın bazen çarşaf gibi sakin, bazen de dalgalarıyla hırçınlaşan insana benzer görüntüsü!
Deryadaki nimetleri şükür edasıyla paylaşan insanlık her daim kazanımda!
Ne mutlu kazananlara, ne mutlu Müslümanca yaşamlarını sürdürenlere!..