Login to your account

Username *
Password *
Remember Me

Create an account

Fields marked with an asterisk (*) are required.
Name *
Username *
Password *
Verify password *
Email *
Verify email *
Captcha *
Reload Captcha
Hızır Yıldırım

Hızır Yıldırım

Musa (a.s.) Kur’an'da en çok adı geçen peygamberdir. İsrailoğullarına gönderilmiş ve onlarla bayağı mücadele etmiştir. Hayatında dokuz önemli yol yürümüş, yürüdüğü bu yollarda birçok şeye tanık olmuş ve hayatın inşasına bunların etkisi bir hayli fazladır.

Şimdi bu yolların neler olduğunu görelim:

1- Birinci yol daha bebekken başlar! Annesi onu Nil Nehrine bırakır. Bu ilk yolcuğu onu Firavun’un sarayına getirir. Saraya, yani ileride baş düşmanı olacak olan zalimin sarayında yerleşir.

“Musa'nın annesine, «Çocuğu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan bir sandık içinde suya bırak, korkma, üzülme, biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamber yapacağım» diye bildirmiştik.

Nihayet Firavun ailesi onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı. Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.” (Kasas, 7-8)

2- Musa (a.s.)’ın ikinci yolculuğu, Mısır'da bir kişinin ölümüne sebep olmasıyla ve bunun akabinde Mısırı terk ederek Medyen'e yolculuğudur. Saray yaşamından kaçak ve firari konumuna düşer. Yolda Allah'tan yardım ister ve Medyen'de Şuayib (a.s.) yanında çoban olmasıyla yeni bir hayata başlar.

“Musa, korku içinde çevresini gözetleyerek şehirden çıktı. «Rabb'im! Beni şu zalim kavimden kurtar.» dedi. Medyen'e doğru yönelince; «Ümit ederim ki Rabb'im doğru yola iletir.» dedi.” (Kasas 21-22)

“Kızların babası; «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan o senin tarafından bir iyiliktir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah, beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.” Kasas 27.

3- Üçüncü yolculuğu da Medyen'den ailesi ile yola çıkmasıyla başlıyor. Bu yolculuğu onu bir peygamber olarak Mısır’a geri götürecekti.

4- Yol üzerinde Tur dağına uğraması, Allah (c.c.) konuşması ve kardeşi Harun (a.s.) ile peygamber olarak görev verilen Allah (c.c.) tarafından tekrar Mısır'a gönderilmesidir.

Saray yaşamın eğitiminden geçmesi, ayrıca çobanlık mesleği Musa (a.s.)'a farklı bir kişilik oluşturmuş ve bununla peygamberlik vasfına hazırlanmıştır. Cehalet sarayından çobanlık müessesesi, Şuayip (a.s.) eğitimiyle dahada pişmesi ile tam donanımlı olarak doğup büyüdüğü yer olan Mısır'a gitmesi ile nübüvvet vasfı ile mücadele süresi başlamıştı.

Mısır'da Firavun ve avanesiyle mücadele etmesi, takdire şayandır. Firavunun köleleri durumunda olan İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, bunun için hem Firavunu ikna etmesi, hem de kölelik girdabından çıkmak istemeyen İsrailoğullarını ikna etmek ancak nübüvvet görevi olan Musa (a.s.)'ın yapacağı bir iştir.

5- Musa (a.s.) adeta Mısır'ı fetheden komutan edasıyla, Mısır'dan yeni bir yolculuk ile nübüvvetin en zor dönemine geçiş yapıyordu. Allah'ın yardımı ile denizi yarması, karşıya geçince kavmi putlara tapmak istemesi, kavminin savaşmak istememesi, hazır yiyecek ile beslenmeleri, taştan su çıkması, hiç memnun olmamaları ile İsrailoğulları; iman edenler hariç, insan şeytan vasfını kimseye vermemiş azgın kavimdir.

Musa (a.s.) Mısır'da; Firavun devlet yöneticisi, Haman askeri kanadı, Karun ekonomik kanadı, Bel'am diyanet kanadı ile bütünsel mücadelesi ile onlara galip gelmişti.

Günümüz dünyasında da aynı Firavun ve düzenleri gibi bir oluşuma sahipler. Halkı bu şekilde kölelik düzeni içine hapsetmişlerdir. Çünkü Firavun halkı aptallaştırmıştı; aptallaşan halkı yönetmek kolaydır. İtiraz edeni nerdeyse yok gibidir. İsrailoğulların azgın guruhu; Firavun sistemini iyi anlamış bu sistemi genişleterek yani işin içine mafya ve ajanlığı sokarak insanları köle gibi kullanmışlardır.

İsrail=siyonizm dünyayı kuşatmış vaziyette insanları saptırıcı fikirler ile esir alıp, ekonomik kıskacı, silah gücü, teknoloji gücü, politika gücü, medya gücü ve binbir türlü entrikalar, fitne ve fesadın yayılması ile insanlığın en büyük düşmanıdırlar. Bunları yenebilecek güç Müslümanlarda ama; Müslümanların bu gücü yakalaması, yani Kur’an'ın hakiki müminleri ile olacak inşaAllah.

6- Musa (as) acele ile tur dağına Allah ile görüşmeye gitmesi, hayatında farklı bir imtihan ile karşı karşıya kaldı. İsrailoğulları imtihan edildi, Samiri ise kavmi saptırdı.

“Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim.  Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.” (Ta-ha, 83-85)

7- Tur dağında 40 gün kalan Musa (a.s.) Allah'ın emirleri ile kavmine dönmesi imtihanın diğer parçası idi. Kavmi Musa (a.s.)'ı bayağı yormuştu. Harun (a.s.) dinlemeleri, Samiri'nin buzağı heykeli yapması, Musa (a.s.) müdahalesi ile heykeli kırması, Samiri’yi kovması, kardeşini azarlaması ile duruma el koydu.

“Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?” (Ta-ha, 86)

“Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Ta-ha, 97)

8- Musa (a.s.) kavminin azgınlığı sebebiyle Tih Çölüne sürülmesi ayrı bir imtihan başlamaktaydı.

“Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.” (Maide, 26)

9- Musa (a.s.) Allah tarafından ilim verilmiş, “salih kul” veya meleği bulması için yardımcısı Yuşa (a.s.) ile yeni yolculuğa çıkması, hayatında farklı bir alana daha geçiş yapıyordu.

“Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim." (Kehf, 60)

10- “Salih kul” ile yaptığı yolculuk ise hayatındaki en farklı yolculuktur. Musa (a.s.) şeriatı gereği yolda karşılaştığı üç olaya da itiraz etmiştir. İnsan bilmediğinin esiridir. Arka planı bilinmeyen olaylara insan itiraz etmez. Şer gibi görünen şeylere itiraz etmesi en doğal hakkıdır. Çünkü insan unutan varlıktır. Unutmak bazen nimet gibidir.

“Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.” (Kehf, 66-67)

Musa (a.s.) yolcukları hicret içindir. Hicret mükafatı; bizzat Allah tarafından verilen, Allah'ın himayesinde olmaktır. Allah ile beraber olunca kişinin alamayacağı dağ yoktur. Hicret günahtan selamete çıkıştır. Ne kadar günah yükün olursa olsun, Allah için günahlardan uzaklaşıp bir daha dönmemektir.

Musa (as) 10 farklı yolculuğunda, birçok şeye şahit olmuş, zorluk çekmiş, sabretmiş ve tevekkül etmiş sonunda kazanmıştır. Son yolculuğunda Allah birçok dersleri öğretmiştir.

Allah katında işler, bizim gördüğümüz gibi değildir. Hayır gibi görünen bazı hususlar şer olabilir, şer gibi görünende hayır çıkabilir. Bilmediğimiz veya öğrenme imkanı bulamadığımız işler ertelenir, amel boyutu öne alınarak hayır yolunda olmaya gayret ederiz.

Musa (a.s.) bir nevi müteşabih ayetleri öğrenmek istemiştir, Allah dilemedikçe konular hakkında ilmi yorum yapılır. İsabet edilir veya edilmez. 

“...O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler...” (Bakara 255)

"Ey Rabbimiz! Biz aciz kullarını bağışla ve merhamet et! Bildiğimiz ve iman ettiğimiz değerleri hayatımızda amel boyutuna taşımayı, mü'min tavrını göstermeyi, haramlardan hicret etmeyi ve dosdoğru yolunun müdavimleri olmayı bizlere nasip eyle.

Musa (a.s.) Kur’an'da en çok adı geçen peygamberdir. İsrailoğullarına gönderilmiş ve onlarla bayağı mücadele etmiştir. Hayatında dokuz önemli yol yürümüş, yürüdüğü bu yollarda birçok şeye tanık olmuş ve hayatın inşasına bunların etkisi bir hayli fazladır.

Şimdi bu yolların neler olduğunu görelim:

1- Birinci yol daha bebekken başlar! Annesi onu Nil Nehrine bırakır. Bu ilk yolcuğu onu Firavun’un sarayına getir. Sarayda yani ileride baş düşmanı olacak olan zalimin sarayında yerleşir.

“Musa'nın annesine, «Çocuğu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan bir sandık içinde suya bırak, korkma, üzülme, biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamber yapacağım» diye bildirmiştik.

Nihayet Firavun ailesi onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı. Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.” (Kasas, 7-8)

2- Musa (a.s.)’ın ikinci yolculuğu, Mısır'da bir kişinin ölümüne sebep olmasıyla ve bunun akabinde Mısırı terk ederek Medyen'e yolculuğudur. Saray yaşamından kaçak ve firari konumuna düşer. Yolda Allah'tan yardım ister ve Medyen'de Şuayib (a.s.) yanında çoban olmasıyla yeni bir hayata başlar.

“Musa, korku içinde çevresini gözetleyerek şehirden çıktı. «Rabb'im! Beni şu zalim kavimden kurtar.» dedi. Medyen'e doğru yönelince; «Ümit ederim ki Rabb'im doğru yola iletir.» dedi.” (Kasas 21-22)

“Kızların babası; «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan o senin tarafından bir iyiliktir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah, beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.” Kasas 27.

3- Üçüncü yolculuğu da Medyen'den ailesi ile yola çıkmasıyla başlıyor. Bu yolculuğu onu bir peygamber olarak Mısır’a geri götürecekti.

4- Yol üzerinde Tur dağına uğraması, Allah (c.c.) konuşması ve kardeşi Harun (a.s.) ile peygamber olarak görev verilen Allah (c.c.) tarafından tekrar Mısır'a gönderilmesidir.

Saray yaşamın eğitiminden geçmesi, ayrıca çobanlık mesleği Musa (a.s.)'a farklı bir kişilik oluşturmuş ve bununla peygamberlik vasfına hazırlanmıştır. Cehalet sarayından çobanlık müessesesi, Şuayip (a.s.) eğitimiyle dahada pişmesi ile tam donanımlı olarak doğup büyüdüğü yer olan Mısır'a gitmesi ile nübüvvet vasfı ile mücadele süresi başlamıştı.

Mısır'da Firavun ve avanesiyle mücadele etmesi, takdire şayandır. Firavunun köleleri durumunda olan İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, bunun için hem Firavunu ikna etmesi, hem de kölelik girdabından çıkmak istemeyen İsrailoğullarını ikna etmek ancak nübüvvet görevi olan Musa (a.s.)'ın yapacağı bir iştir.

5- Musa (a.s.) adeta Mısır'ı fetheden komutan edasıyla, Mısır'dan yeni bir yolculuk ile nübüvvetin en zor dönemine geçiş yapıyordu. Allah'ın yardımı ile denizi yarması, karşıya geçince kavmi putlara tapmak istemesi, kavminin savaşmak istememesi, hazır yiyecek ile beslenmeleri, taştan su çıkması, hiç memnun olmamaları ile İsrailoğulları; iman edenler hariç, insan şeytan vasfını kimseye vermemiş azgın kavimdir.

Musa (a.s.) Mısır'da; Firavun devlet yöneticisi, Haman askeri kanadı, Karun ekonomik kanadı, Bel'am diyanet kanadı ile bütünsel mücadelesi ile onlara galip gelmişti.

Günümüz dünyasında da aynı Firavun ve düzenleri gibi bir oluşuma sahipler. Halkı bu şekilde kölelik düzeni içine hapsetmişlerdir. Çünkü Firavun halkı aptallaştırmıştı; aptallaşan halkı yönetmek kolaydır. İtiraz edeni nerdeyse yok gibidir. İsrailoğulların azgın guruhu; Firavun sistemini iyi anlamış bu sistemi genişleterek yani işin içine mafya ve ajanlığı sokarak insanları köle gibi kullanmışlardır.

İsrail=siyonizm dünyayı kuşatmış vaziyette insanları saptırıcı fikirler ile esir alıp, ekonomik kıskacı, silah gücü, teknoloji gücü, politika gücü, medya gücü ve binbir türlü entrikalar, fitne ve fesadın yayılması ile insanlığın en büyük düşmanıdırlar. Bunları yenebilecek güç Müslümanlarda ama; Müslümanların bu gücü yakalaması, yani Kur’an'ın hakiki müminleri ile olacak inşaAllah.

6- Musa (as) acele ile tur dağına Allah ile görüşmeye gitmesi, hayatında farklı bir imtihan ile karşı karşıya kaldı. İsrailoğulları imtihan edildi, Samiri ise kavmi saptırdı.

“Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim.  Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.” (Ta-ha, 83-85)

7- Tur dağında 40 gün kalan Musa (a.s.) Allah'ın emirleri ile kavmine dönmesi imtihanın diğer parçası idi. Kavmi Musa (a.s.)'ı bayağı yormuştu. Harun (a.s.) dinlemeleri, Samiri'nin buzağı heykeli yapması, Musa (a.s.) müdahalesi ile heykeli kırması, Samiri’yi kovması, kardeşini azarlaması ile duruma el koydu.

“Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?” (Ta-ha, 86)

“Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Ta-ha, 97)

8- Musa (a.s.) kavminin azgınlığı sebebiyle Tih Çölüne sürülmesi ayrı bir imtihan başlamaktaydı.

“Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.” (Maide, 26)

9- Musa (a.s.) Allah tarafından ilim verilmiş, “salih kul” veya meleği bulması için yardımcısı Yuşa (a.s.) ile yeni yolculuğa çıkması, hayatında farklı bir alana daha geçiş yapıyordu.

“Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim." (Kehf, 60)

10- “Salih kul” ile yaptığı yolculuk ise hayatındaki en farklı yolculuktur. Musa (a.s.) şeriatı gereği yolda karşılaştığı üç olaya da itiraz etmiştir. İnsan bilmediğinin esiridir. Arka planı bilinmeyen olaylara insan itiraz etmez. Şer gibi görünen şeylere itiraz etmesi en doğal hakkıdır. Çünkü insan unutan varlıktır. Unutmak bazen nimet gibidir.

“Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.” (Kehf, 66-67)

Musa (a.s.) yolcukları hicret içindir. Hicret mükafatı; bizzat Allah tarafından verilen, Allah'ın himayesinde olmaktır. Allah ile beraber olunca kişinin alamayacağı dağ yoktur. Hicret günahtan selamete çıkıştır. Ne kadar günah yükün olursa olsun, Allah için günahlardan uzaklaşıp bir daha dönmemektir.

Musa (as) 10 farklı yolculuğunda, birçok şeye şahit olmuş, zorluk çekmiş, sabretmiş ve tevekkül etmiş sonunda kazanmıştır. Son yolculuğunda Allah birçok dersleri öğretmiştir.

Allah katında işler, bizim gördüğümüz gibi değildir. Hayır gibi görünen bazı hususlar şer olabilir, şer gibi görünende hayır çıkabilir. Bilmediğimiz veya öğrenme imkanı bulamadığımız işler ertelenir, amel boyutu öne alınarak hayır yolunda olmaya gayret ederiz.

Musa (a.s.) bir nevi müteşabih ayetleri öğrenmek istemiştir, Allah dilemedikçe konular hakkında ilmi yorum yapılır. İsabet edilir veya edilmez. 

“...O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler...” (Bakara 255)

"Ey Rabbimiz! Biz aciz kullarını bağışla ve merhamet et! Bildiğimiz ve iman ettiğimiz değerleri hayatımızda amel boyutuna taşımayı, mü'min tavrını göstermeyi, haramlardan hicret etmeyi ve dosdoğru yolunun müdavimleri olmayı bizlere nasip eyle.

İnsan bilirim, kafası var beyni yok!

İnsanda kalite düştü, yeryüzü ifsad edildi.

Gazze'de insanlık yok ediliyor, insan olmayanlar sadece izliyor.

Katliama göz yumdu, kafasını kuma gömdü insanlık.

 

Aç bıraktı, yaktı yıktı, talan edip, katletti.

Ne çocuk bıraktı ne kadın bıraktı, vahşileştiler.

Vampirlik içlerine işlemiş, kan içmekten doymadılar.

Gazze'de soykırım var, filim gibi izliyorlar.

 

Siyonistler kanla beslenen aşağılık yaratıklar.

Çağ atlayan insanlık, çağın gerisinde.

Vahşilikte hayvanları geçtiler, insan katleden barbarlar.

İnsanlık Gazze'de sınıfta kaldı.

 

Müslümanlar sadece ismi ile kalınca?

İnsanlık iflas etti, ‘ahsen'den esfele düştü.

Şu dünya hayatı herkes için son bulacak.

Son olmayan öteki âlemde hesap ağır olacak.

 

Cehennemde unutulacak, azabı katmerleşecek.

İnsanlığı hatırlayıp müslim olanlar ise yaratıkların en hayırlısı.

Sonsuz âlemde çilesi ve ızdırabı son bulacak.

O iman eden ve imanını şahit kılanlara korku olmayacak.

"İşte onlar iflas etmeyecektir!.."

Bu diyarlardan bir ramazan hoca geçti. Sakin, sade ve öz yaşamıyla geride güzel anılar bırakarak -inşaAllah- Rahman'ın rızasını kazanmış olarak Rabbine döndü. "Ölümsüzlüğü tattım, ne yapar bana ölüm" diyerek Rab katında diriler kervanına katıldı.

"Bu evrenin, yerlerin ve göklerin Sahibi yüce Allah, Resuller göndermiş; Nuh (a.s.)'mın İlahı, İbrahim (a.s.)'mın İlahı, Musa (a.s.)'mın İlahı, İsa (a.s.)'mın İlahı, Adı övülmüş son peygamber Muhammed (s.a.v.)'mın ilahı. İnsanları uyarmak için içlerinden peygamberler göndermiş; iyilerin cennete, zalimlerin sonsuz cehennemde yanacağına söz vermiştir!" Ashab-ı Kehf’in yiğit gençleri böyle hakkı haykırmıştı. Ramazan Hoca'da hakkı net bir şekilde "haykırmış" bizler de de tasdik ediyor ve kardeşimizin yanındayız!...

Ramazan hoca; Müslümanların ihmal ettiği iyiliği emr, kötülükten nehy görevini üstlenmiş ender şahsiyetlerden biri olmuştur. Mecnun ve deli diyerek yaptıkları hakaretlere aldırmadan Hakkı, eğmeden ve bükmeden dosdoğru mesajı insanlara ulaştırmaya çalışmıştır.

Kimseden teşekkür beklemeden, Allah rızasını sürekli ön planda tutarak insanlara sürekli tebliği yapmış bir çok Müslümanın vebalini kısmen de olsa kaldırmıştır. Mesajlarını açık ve net bir şekilde Kur'an ve sünnet ışığında gündemleştirdiği gibi herkesin anlayabileceği bir dil kullanması da takdire şayandır.

Akademik dil kullanmadan mesajlarını anlaşılır şekilde sunmaya çalıştı. Kendisi de söylediklerini bir fiil yaşayan ve kimseden korkmadan, çekinmeden Allah'ın mesajını, Resûl sav örnekliğiyle, inanmayanların putlarına sövmeden, yürüyen Kur'an misali anlattı da anlattı.

Mazlumu savunan, zalime zalim olduğunu haykıran, Allah'ın otoritesini bütün beşer sistemlerden üstün tutan, çözümü sunan, teferruata boğulmadan öncelikleri sıralayan, cennet yolundaki barikatları kaldırıp yol açan, iman hakikatlerin ne olduğunu, nasıl kurtuluşa erilir reçetesini sunan, samimi üslup ile bu yola kendini adayan ve bedel ödeyen, mü'minin nasıl olacağını örnekleyerek bizlere ayan beyan gösterdi.

Dili yumuşak, din konusunda taviz vermeyen, kendini İslam'a adayan, nefsi istek ve arzularını öteleyen, Allah'ın dini yeryüzüne hakim olması için gece gündüz çalışan, kınayanın kınamasından korkmayan, toplumun yabancı olduğu Tevhidi, şirki, tağutu net ve anlaşır bir şekilde anlatan, bunları anlamadan İslam'ın eksik olacağını, amellerin salihata dönüşemeyeceğini sürekli anlatmıştır.

Sırça köşklerden din anlatmadı. Kendisi zengin gibi yaşaraken fakir peygamberi anlatmadı. Kur'an'ı anlayamazsınız demedi, bu dini hocalar anlar demedi, insanları kandırmadı, yalan söylemedi, rant devşirmedi, ihale almadı, ledun ilmi ile uçmadı, ilmi ile amel etti, halktan biri gibi yani “beşerim” dedi.

Ümmetin ortak değeri güzel mü'min. Müslim olan herkes onu sevdi. Müslümanlıkta sorunu olanlar ise sevmedi, sevemedi, hatta aşağıladı hakaret ettiler. O yılmadı ve hakkı dimdik ayakta tuttu. O çok sevdiği Rabbine şehadetle kavuştu. Artık o güzel yiğidi üzemeyecekler ve katilleriyle ahirette; o büyük mahkemede hesaplaşacak.

Şubat ayı şehadet ayı; sana da nasip oldu. Şehadetin kutlu olsun!

Şehrin uzak diyardan geldi anlattı ama azgınlar onu katletti. Allah için yaşadı, Allah yolunda şehadete ulaştı. "Selam olsun Ramazan hocaya, selam olsun davasını omuzlayan mü'minlere, selam olsun Müslümanca yaşayana, selam olsun mü'mince ölebilene! "

"Rahmet olsun sana yiğidim; şahit gibi yaşayıp, şehadet mertebesine ulaşan güzel Muvahhid!.." Mekânın cennet olsun!...

Gazze şehit ve şehadet şehri.

Çocukları hem şahit, hem şehit.

Vekilim Allah diyen, şehadet erleri.

Bilmem ki kaç Kerbela yaşandı?

 

Gazze'den yayılan ışık aydınlattı dünyayı

Işıl ışıl güzel insanlar var.

Cennete nasıl gidilir, örnek nesil.

Doğup da yürümeden cennete uçanlar.

 

Çocuklar yaşayan âlimler gibi.

Analar şehit çocuk doğurur.

Babalar fedakâr, acıları gömer benliğine

Cihad eder, ölümsüz yiğitler.

 

Korkak ve en vahşi zalimler.

İnsanlığın yüz karası yamyamlar.

İnsansız yaratıklar, insan şeytanlar.

Dünyanın en zalimi siyonistler.

 

Çocuklar vaiz olmuş, tebliğde mahirler.

Şehadete yürüyen minik yavrular.

Filistin-Gazze şehadete kan verir.

Dünyanın zalimleri fesat saçarlar.

 

Batıdan doğan güneş aydınlattı.

Filistin için tek yürek oldu.

Vicdanı körelmemiş sadece insan.

Gazze'den yayılan ışık aydınlattı batıyı.

 

Gazze'de mücahidler çetin savaşçı.

Mücahid hem mü'min, hem hatip.

Esir takasında merhametli ve şefkatli.

Dünya izledi, bu nasıl insanlık diye.

 

Gazze'den yayılıyor, İslam güneşi.

İslam nasıl yaşanır, güzel örneklik.

Zalimler yok edelim derken, insanlık dirildi.

İslam'ı Kur'an'dan alınca, İslam'la tanıştı.

 

İslam'ın yüz akı Gazze destan yazıyor.

Şehadetin şahitliği yapan şehit yiğitler.

Diriliyor, diriltiyor insanlığı kaybetmemiş olanlar.

Gazze'nin fedakar ve güzel insanları selamlar olsun sizlere!

İnsanın baş düşmanı cin şeytanı, vesveselerle ve kuruntularla insana günahları güzel gösterir ve insanı saptırır. Aslında buna izin veren insanın kendisidir. İnsan Kur'an ve sünnetüllah boyutunda akleder ve bunun neticesi olarak iman ederse bunun üstesinden gelebilir; cin şeytanın yaptırım gücü yoktur. Hani bir söz var ya: “aklını kiraya vermek”. Kiraya verilmiş akıl insanın kendi kontrolünde değildir; veya aklını vahiy ekseninde kullanmayan insan birileri tarafından yönlendiriliyor demektir.

Rabbimiz birçok ayette bildiriyor.

“Şüphesiz şeytan sizin düşmanınızdır; siz de onu düşman tanıyın. O kendi grubunu alevli ateşin halkından olmaya çağırır.” (Fatır, 6)

En tehlikeli olan ise insan şeytanlardır, çünkü bunların yaptırım gücü vardır. İnsan şaytanın babası da siyonistlerdir.

Dünyanın her alanına sirayet etmişlerdir. Sürekli fitne peşindeler, hangi taşı kaldırsan altından bunlar çıkıyor. İnsanlığın baş düşmanı siyonistler, saptırıcı güçlerini insan üzerinde kullanmışlar, en pis işleri başkalarına yaptırmışlardır.

İnsan anatomisini iyi biliyorlar, bu aşağılıkların, insan deri bankaları bile var.

Gazze'de 80 Filistinliyi öldürüp organlarını çalıp ceset olarak Gazze'ye geri gönderdiler; alçaklıkta sınır tanımayan yamyamlar ordusudur bu zalimler.

İnsanın arzularını, isteklerini, zaaflarını, meylini iyi biliyorlar ve ona göre imalat yapıyorlar. Hangi markete gidersen git çoğunlukla bunların zararlı ürünlerini görürsün. Kendileri bu ürünleri ne tüketirler, nede kullanırlar; ama üretirler.

Ticaretin her alanında faaliyet yürütüyorlar. Banka ve faiz sistemi, sosyal medya, teknolojik aletler, kozmetik ürünler, her tür elektronik aletler, temizlik ürünleri, içecekler, meşrubatlar, moda, avm'ler, sinema, sözde sanatçılar, siyasetçiler, yöneticiler, ajanlık, mafya vs. velhasıl her şeyde parmakları var.

Saptırıcı güçleri; sömürgecilik, katliam, soykırım, cimrilik, barbarlık, kuzu postuna bürünmüş kurt gibidirler. Her ne olumsuzluk aklına gelirse, bunlardan fazlası mevcut. İnsan şeytanı olan siyonistler sadece Yahudiler değildir, Hıristiyan, Budist ve diğer inançlarda da mevcuttur.

Gazze'de katliam ve soykırım yaparak, insanlığa apaçık olarak barbarlık nasıl yapılır gösteriyorlar. Kendinden olmayanları hayvan gibi kabul ediyor ve onlara her şeyi mubah görüyorlar. Kur'an bunlar için “belhum-adal” diyor; hayvanlardan da aşağıda, aşağılık mahluklar.

Yaptırma gücü ise; dünyayı ahtapot gibi sarmış, ağına düşürmediği nerdeyse kimse yok gibi. Müslüman liderler, Müslüman çocukları ve gençleri, sürekli kaos, ifsad, nesli yok etme, faili meçhul cinayetler, işkence vs.

İnsan şeytanı olmanın vasıfları, cin şeytanlara nal toplatacak seviyede çoktur. Cin şeytan, bir kez Allah'a karşı geldi ve onu devam ettiriyor. İnsan şeytanı siyonistler ise Allah'a neredeyse her şeyde itiraz ediyorlar; emri dinlememe, asi olmak, peygamberleri bile katletmek, çıkarları için her şeyi yapabilecek kadar gözü dönmüş aşağılık yaratıklardır.

Asi olduğu konular ise şunlardır: “Üzeyir (a.s.) (haşa) Allah'ın oğlu” demeleri. (Tövbe, 30) “Melekler, Allah'ın kızlarıdır” demeleri. (Nahl, 57) “Allah fakir biz ise zenginiz demeleri, peygamberleri öldürmeleri.” (Al-i İmrân, 181) “Sen ve Rabbin savaşın, biz oturacağız” demeleri. (Mâide, 24) “Cumartesi yasağına uymamaları” (A’raf 163) “Gökten indirilen nimetlerle yetinmeyerek, -yani Allah'a güvenmemeleri- yerden nimet istemeleri” (Bakara, 61) “Allah'ın eli bağlanmıştır” diyerek O’na (cimrilik) isnat etmeleri. (Mâide 64) “Yeminlerini tutmamaları.” (Bakara, 27) “Ahitlerine sadakatsizlik.” (Bakara, 100) “Peygamber, yanlarından ayrılmaya görsün hemen puta taparlar.” (Tâhâ, 83-94) 10 emirin içinden biride “öldürmeyeceksin” buyruğuna uygun hareket etmezler. (İsrâ, 33) “Kendilerinden gelmedi diye Hz. Muhammed’i (s.a.v.) kabul etmemeleri ve Müslümanlara düşman olmaları” (Mâide, 82) vs. birçok meselede Allah'ın emirlerine asi gelmeleri insan şeytanı vasfını fazlasıyla hak ederler.

Cin şeytanın: “Uzak dur, benden. Ben, Allah'tan korkarım” dediği insan tipi siyonistler ve yardakçılarıdır.

“Şeytanın durumu gibi; çünkü insana 'İnkâr et' dedi, inkâr edince de: 'Gerçek şu ki, ben senden uzağım. Doğrusu ben, alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım' dedi.” (Haşr, 16)

Ey Alemlerin yegane ve tek sahibi Yüce Allah! Ey Sahibimiz! Cin şeytanı olmaktan sana sığındığımız gibi insan şeytanı olmaktan da sana sığınıyoruz. Onların emirlerini ve vesveselerini dinlemekten ve onlara tabi olmaktan sana sığınırım! Müslümanca yaşamayı ve Müslümanca ölmeyi bizlere nasip eyle ey Rabbimiz!

Şiir: EBÛ UBEYDE!

Aralık 15, 2023

Filistin direnişinin örnek mücahidi!

Sabırla yoğrulmuş güzel Müslüman!

Dünya Siyonizm’ine kafa tutan adam!

Direnişin ve mücadelenin yiğit evladı!

İslam'ın neferi, Allah'a kulu, halkın önderi!

 

İbadette abid, merhamet timsali, hakkın kulu!

Esir alınamayan, korkusuz yiğit!

İyi öğrenci, iyi öğretmen, güzel mücahid!

Anlatan, anlattığını yaşayan güzel insan!

Mühendis, iş bilen, kılıç kuşanan savaşçı yiğit!

 

İbadetse ibadet, kulluksa kulluk, cihatsa cihat!

Çalışmaktan yorulmayan, üreten, hizmet adamı!

Zâlimlerin korkulu rüyası, mazlumlara müşfik!

Esirlere kendinde olanı paylaşan, cömert mü'min!

Direnişin sembol ismi, İslam'la dirilişe yol açan!

 

Gazze'nin can damarları tünelleri inşa eden!

Çocukların gerçek kahramanı!

Gece Hira’da ibadet, gündüz mücahid!

Dünyanın zâlim ordusuyla nasıl savaşılır, cihadıyla örnek komutan!

Selam olsun sana güzel müslüman, selam olsun tüm mücahidlere!

Gazze; Filistin diyarının teslim alınamayan efsane şehri! Direnişi ile dünyaya örnek şahit ve şehit nasıl olunur, yaşayarak gösteren rol model boyutunda güzel insanlar topluluğu! Büyüğüyle ve küçüğüyle, mücahidi ve müştehidiyle, aile yapısıyla, devlet yapısıyla, şahidi ve şehidiyle ve iman ile salih amel bütünlüğüyle İslâm nasıl yaşanırın örnek ve şahidi müslimler! "Selamlar olsun sizlere!"

Cennet ehli nasıl olunur yaşayarak anlatan; (Kerbela ve Ashab-ı Uhdud gibi mazlumların can yoldaşları) Sadece seyretmekle yetinen, sözde İslâm ülkeleri liderleri; size de iyi seyirler. Yine bol bol kınayın, yerinizden kımıldamayın ve ebabilleri bekleyin bakalım, ebabiller gelse ilk sizi taş yağmuruna tutardı.

Gazze İslâm Üniversitesi; bazen mezun olamayan veya hiç mezun vermeyen dünyada eşi benzeri olmayan başarı oranı çok yüksek talebeler yetiştiren bir üniversitedir.

Mezun olamayan bile cennet yolcusu minik çocuklar.

Gazze İslâm Üniversitesi talebeleri; birçok meslek erbabı, hem ibadeti tam olarak ifa etmeleri, hem de mesleğin gerçek anlamda hakkını vermeleri, akıl nimetini Kur'an üzerinden tam idrak eden ender müminler topluluğu.

Gazze açık bir hapishaneden ziyade; kanunsuz bir şekilde insan katledilen mezbehane gibi bir yerde yaşam ve ölüm bir arada. Şahitliği, gereği gibi yerine getirip şahit olan, şahitliği şehadete dönüştüren şehit ümmet.

Dünya üzerinden cennete en kestirme yoldan gidilebilen şehitler şehri Gazze'de, ölüm öldürülmüş; Rab katında diri olmayı seçen bir toplum her daim Kur'an anlamı ile dirilen ve dirilten özelliği var olan örnek nesil.

Zalimler ne kadar çok katliam yapsalar bile bir ölüp, bin dirilen ve bin dirilten özelliği vardır. Apaçık tebliğ nasıl yapılır; büyüğüyle, küçüğüyle, mücahidiyle dünyaya mesajı tam veren, merhametleriyle öne çıkan güzide talebeler.

Dünyayı zalimlikleri, ekonomik gücü, silah gücü ile insanları sindiren siyonistler bir tek Gazze'yi alamadılar. O yüzden topyekûn zalim devlet yöneticileriyle saldırmakta ve yok etmeye çalışmaktalar. Şehadeti yaşam haline getirmiş bir toplumu yok edemeyeceksiniz, yenilecek ve toptan cehenneme sürüleceksiniz!

"Gavur dediklerimiz nerdeyse imana geldi ama bizim yerli gavurlarımız imana gelmedi!" O bile nasip olmuyor, nasipsizlere. Dünya halkları uyanıyor, inşaAllah İslâm'a fevc fevc girecekler.

Ey Rabbimiz! Ey Sahibimiz! Filistin Gazze'de zalimlerin tuzaklarını ve planlarını boz ve ağır yenilgiye tarumar eyle! Mücahid kardeşlerimize şanlı zaferle yardım eyle! Görünmez ordularına destekle, direnişi başarılı eyle! Biz Müslümanların vahdetini nasip eyle! Bizlerin elleriyle o barbar insan kasapların yıkılışını nasip eyle, Ey Yüce Mevlamız!

Filistin sen nasıl şehirsin ki: Yediden yetmişe sürekli şehit verirsin!

Küçüğü, büyüğü, kadını ve erkeğiyle şehitler şehri!

Toprağın kan kırmızısı, can veren, can alansın!

İmtihan burada, yaşam ve ölüm burada!

Cennetin burada, cehennemin burada!

Seçin beğenin; vicdanlı da burada, vicdansız da burada!

Zâlim burada, mazlum burada, ölüm burada, yaşam da burada!..

Kan kusan makinalar; ölümün acısını nasıl bilsin ki!?

Vicdanlar dumura uğradı, insansız yaratıklar kana doymadı!

Çocuk ne yapsın, çocukluğunu bilmeden göçtü ölümsüz diyarlara!

Filistin'de, yaşlanmadan genç körpecikler düşer toprağa!

Filistin'de vuruldum, bir avuç mülk için!

 

Doymaz ki kana zalim İsrail ve ABD!

Kanla beslenen zâlim yaratıklar;

Döktüğünüz kanda boğulmanız yakındır!

Sanmayın ki yaptığınız yanınıza kâr kalır; cehennem size öyle susamış ki sabırla bekler sizleri!

Orda ne ölür nede yaşarsınız!

Dünyadakiler filim gibi izler ölümleri!

Kendine dokunmadığı için rahatını bozmaz!

Ölen yine ben, acı çeken yine ben!

 

Ben Filistin'li şehit çocuk!

Vurdular beni Gazze Hastanesinde!

Sessiz olun dünya insanlığı; ölümlerimizi de sessiz izleyin!

Sahi suçum neydi? Yoksa Musa’lar, Ömer’ler, Yavuz Selim’ler, Selahaddin’ler doğar diye mi korktun ey zâlim!

Kıydınız masum canlara, insansız zâlim yaratıklar!

Dünya imtihanını bilmeden göçtüm bu diyardan!

Bu vahşetin içinde doğum da ölüm de bir arada!

Kanım toprağa düşünce, bereketleniriz biz, bir ölürsek bin diriliriz!

Korkun ey zâlimler! Sonunuz yakın, ebedi cehennem azabı sizleri bekler!

Selam sizlere ey ümmetin onuru ve şerefi; Kassam’ın yiğitleri ve Ebu Ubeydeleri!

Ümmet ne zaman kendini hatırlar bilinmez ama bir ve birlik olunursa önünde hiçbir güç duramaz.

Kendini İslâm'a nispet eden İslâm coğrafyasındaki ülkelerde yaşayan bireylerin söylemi: “Kusura bakma sağ yanım Filistin! Bizlerde hem esir hem de mahkûm konumda yaşıyoruz.”

Bu zilletten çıkmak gerek, birlikte mücadele etmeden olmaz.

Batılıların birçok tükettikleri ürünler, sömürdükleri İslâm ülkelerinden gidiyor. Sömürge çarklarına çomak sokmak gerek.

Teferruat meselesini öteleyip Kur'an hakikati üzerine birlik ve beraberlik sağlanması her Müslümanın görevidir.

Batılı zalimlerin azgınlaşmasının sebebi bizlerin pasif bir yaşantıya sahip olmamız sebebiyledir.

Batının ve küreselcilerin yaramaz çocuğu siyonist İsrail, zalimlikte level atlayıp kan içmeye devam ediyor. Bunu bütün dünya izliyor ve cılız kınamalar azgın İsrail'i frenlemiyor. Kendi dilinden anlatacak yiğitler aranmakta. İslam coğrafyasına sömürgeci İngilizler İsrail'i habis ur bıçağı gibi ümmetin kalbine sapladı. Kızılderili sözü: “İki balık nehirde kavga ediyorsa oradan kırmızı çizmeli İngiliz geçmiştir.”

“Belki Rabbiniz size merhamet eder; fakat siz eğer yine (fesatçılığa) dönerseniz, biz de sizi yine cezalandırırız. Biz cehennemi kâfirler için bir hapishane yaptık.” (İsrâ, 8)

Batılı zalimlerin yalanları ve katliamları bitmez. Laiklik ideolojisini üretirler ve insanların dine nasıl inanılacaklarını kendileri belirler, demokrasi üretip, İslam coğrafyasına çökerler yani işgal edip yağmalarlar. Bunlar yalan hayatı yaşar, yalan hayatı empoze ederler. Yeryüzünde fitne ve fesat çıkarıp ekini ve nesli de ifsad ederler.

“Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni bozmaya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205)

Müslümanların kıyamı ile bâtıl zihniyetlerin çöküşe uğrayıp tarihin çöplüğüne atılacakları günler çok yakındır. Kur'an, hayat kitabımız olur ve Allah'ın gerçek kulları olursak; Allah'ın ilahi yardımı gelecek zalimler nasıl bir inkılâpla devrileceğini anlayacaklar.

“İman edip salih ameller işleyen, Allah’ı çokça zikreden, zulmedildikten sonra düşmanına karşı mukabele etmek isteyenler hariç. Ve onlara zulmedenler, nasıl bir inkılâp ile devrileceklerini bileceklerdir (göreceklerdir.)” (Şuara, 227)

Olan ise oranın Müslüman halkına olmakta ve en büyük zararı görmekte, adeta kendilerine soykırım uygulanmakta, dünya ise sadece izlemekte. Batılı kâfirlerden geçtim, Müslüman ülkelerde bu zulmü izlemekteler. Müslümanlar kendi ülkelerinde İslâm'ı hakkı ile yaşayamıyor, elinden geldiğince bir şeyler yapmaktalar; boykot, yürüyüş ve sloganla destek verebiliyor ama yeterli de olmuyor. İsrail ve ABD zalimlikleri tüm hızıyla devam ediyor.

Müslümanlar kıyama kalkmazsa bu zalimler durmayacak ekini ve nesli ifsad etmeye devam edecekler. İsrail belli ki çok azdı lakin sonu inşaAllah yakındır. ABD'nin cürümleri belli; Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da demokrasi adına birçok katliama imza attı. Durduramazsak, durmayacak bu zalim yaratıklar. Müslümanlar kendi iç meselesini ertelemeli ve bu zalimlerle nasıl mücadele edilir diye bir araya gelmeli ve kafa yormalı, yoksa o kafamız da kalmayacak.

"Ey Rabbimiz! Ey göklerin ve yerin sahibi! Biz müslim kullarına birlik beraberlik ve feraset ver; bizi bu zalim ve azgın kâfirlere karşı bizlere yardım et, bizleri bu zalimlere karşı galip getir!