
Bizler, Allah’ın kitabında bizleri isimlendirdiği Müslümanlarız! “insanları Allah’a çağırmayı” (Fussilet, 33) kendilerine dâvâ edinmiş kimseleriz!
+(532) 238-4131
bilgi@kuranyurdu.com
Sürekli kınadık; bilgili, bilgisiz, kulaktan dolma, zanla, vs. Delilsiz birçok meseleyi çok iyi araştırmadan dilimizle dövdük, kinle öldürdük. Sırça köşklerde dünyeliveştik, komşuluk ilişkileri kopma noktasına geldi, komşu, komşunun külüne muhtaçtır ata mirasını çar-çur ettik. Komşusu açken, tok yatan bizden değildir Muhammed (s.a.v.) sözünü de unuttuk.
Sürekli kınamak ve hiç bir şey yapmamak zayıf ve mahrum bırakılmış insanların işidir. Üreten ve el-Kitab (Kur’an) ile hayatı okuyan kişi erdemli, onurlu, samimi bir kişiliğe sahiptir.
Mahrum bırakılmış halkı ayağa yani (kıyama) kaldıracak yiğitlere şiddetle ihtiyaç vardır.
Maalesef eleştiri kültüründe sınıfta kaldık. Programsız, düzensiz bir hayat, savruk bir hayattır. Kur'an ile ilmini artıracak, Resülün ahlâkı ile insanlara merhametle yaklaşacak, ilk yapılması gereken neyse ona odaklanılacak, sıra-sıra, basamak-basamak çıkılacaktı. Yani tedrici bir süreci takip edecektik.
Çok okumuyoruz, okuyanımız da onunla amel etmiyor. İman=Salih amel bütünlüğünde hayatı okumak en güzel okuma biçimi olmalıydı.
Gelin bu hastalıklarımızı tedavi edelim desek; ne kadar insan bulabiliriz? Yaşantılarını dahi bilmediğimiz cemaatleri, olur olmaz birilerin sözleri ile sürekli kınadık durduk. Ya o onlar bizden daha hayırlı ise diye de düşünmeden sloganik sözlerle onları sürekli dövdük. Ahirette ağır fatura bizi beklemekte; farkında mıyız?
Hucurât sûresini hakkıyla okusaydık; iftiradan, zandan, fasık olan haberleri, alay ve tahkiri, gıybeti anlardı Müslümanlar! Müslümanlar ancak kardeştir sözü hayatımızda yer bulurdu. Biz Kur'an'dan uzaklaştıkça; İzzet elimizden gidecek ve neticede zillete düşmüş olacağız. Halbuki izzet ve şerefi Allah ve Resûlü, mü’minlerde arayacaktık.
Araştırma gereği duymadan bir kişiyi ve topluluğu eleştirmek; sadece günah sayfamızı doldururuz.
Su-i zan değil, hüsn-ü zan ile hareket etmek kişinin hanesine sürekli sevap yazılır. Biz aksi olanı tercih edip günah galerisini doldurmanın peşindeyiz farkında olmadan!
Kur'an ‘şevkatli ve merhamet sahibi’ adıyla diye başlamakta. Biz daha bunu bile yeterli bir şekilde anlayamadık veya anlamak istemedik.
İnsanlar sevgi ve merhameti kaybederlerse geriye sadece kaosla beslenen, bağırıp-çağıran ruhsuz cesetler ile dolu insanlar olur. Sevmeyi ve sevgiyi unuttuk, araya sevgisizlik duvarı ördük sürekli kızarak bağırıyoruz, o yüksek ses bile sevdiklerimize ulaşmıyor.
Kızarak, bağırarak konuşan insan aslında yalnızdır; elde bir şey edemediği gibi, elindekilerini tek tek kaybeder. Halbuki biz Müslümanlar ahirete güzel kardeşler biriktirip beraber olacaktık. Kaybetmekte elimizde, kazanmakta. Kazandıklarımızı kolay kaybetmemek için Kur'an ve sünnete kulak vermeliyiz. Anlaşamadığımız meselelerde Kur'an hakem olacak.
Kınadık ve kınanacak duruma düştük, bizdeki birçok güzellikler gayri Müslimlerin eline geçti. Müslümanlar güveni kaybetti. Şunu dedirttik: “falan Yahudi, falan Hristiyan çok adaletli. Çalıştığımın hakkını veriyor ve fazla çalıştırmıyor. Müslüman işadımı ise hakkımı yiyor” diyorlar. Oysa işçinin anlının teri kurumadan hakkı verilecek diyordu Resûl (s.a.v.)!
Geldiğimiz yeri siz düşünün. En yakınlarınız dahi olsa adaletli olun diyen Rabbimiz! Adil olmayan, ceplerini dolduran bir ümmet haline geldik.
Allah çalışanın hakkını verir; Müslüman-kâfir ayrımı yapmaz. Kim neye müstahaksa, özümüzü değiştirmediğimiz müddetçe Allah durumumuzu değiştirmeyecek, Rad sûresi 11. ayeti önümüzde duruyor. Biz neden bu haldeyiz diye sormak yerine; biz Allah ve Resulün emrini takvayla kuşanmadığımız müddetçe bu zilletten kurtulamayacağız.
Araştırıyoruz gibi görünüyor ama okumuyoruz, kaynağı doğru yerden almıyoruz, her söze sazan gibi atlıyoruz, kalitesiz sözler bizleri bitiriyor. Farkında olmadan batıl sözleri bizler de fısıldıyoruz. Kur'an bizden hikmetli davranmamızı ister, biz ısrarla hikmetsiz davranıyoruz.
“Ey inananlar! Bir topluluk başka bir toplulukla alay etmesin. Belki alay ettikleri kimseler, kendilerinden iyidirler. Kadınlarda başka kadınlarla alay etmesin. Belki onlar kendilerinden iyidirler. Birbirinizde kusur aramayın; birbirinizi kötü lakaplarla çağırmayın. İnandıktan sonra fasık (yoldan çıkmış) olmak ne kötü bir addır. Kim tevbe etmezse, İşte onlar, zalimlerdir.” (Hucurât, 11)
“Gerçek mü'minler ancak Allah'a ve Resulüne iman eden, ondan sonra asla şüpheye düşmeyen, Allah yolunda mallarıyla canlarıyla savaşanlardır. İşte iman sözlerinde doğru olanlar onlardır.” (Hucurat 15)
İman edip salih amel işleyen, imanından ödün vermeyen, Kur'an ile ahlâklı, hayatı dosdoğru okuyan ve
“Onlar, bir ümmetti, gelip geçti; onların kazandıkları kendilerinin, sizin kazandıklarınız sizindir. Siz, onların yaptıklarından sorumlu değilsiniz.” (Bakara, 141) ayetini kendine düstur edinen, şuurlu ve samimi, birbirlerini Allah için seven fedakâr mü'minler olmak duasıyla!..
Baba evlattan, evlat babadan memnun değil!
Anne kızından, kız anneden memnun değil!
Karı kocadan, koca karıdan memnun değil!
Esasında aile olamadıklarında birbirlerinden memnun değiller!
İşçi kalfadan, kalfa işçiden memnun değil!
Memur amirden, amir memurdan memnun değil!
Şef müdürden, müdür şeften memnun değil!
Hasta doktordan, doktor hastadan memnun değil!
Sanık savcıdan, savcı sanıktan memnun değil!
Avukat karardan, hakim avukattan memnun değil!
Vatandaş vekilden, vekil vatandaştan memnun değil!
Bakan başkandan, başkan bakandan memnun değil!
Cami cemaati hocadan, hoca cemaatten memnun değil!
Müftü diyanetten, diyanet müftüden memnun değil!
Ey güzel Allah'ım! Bu toplum senle olan muhabbeti bıraktığı için birbirinden memnun değiller!
Şikayetim var ey Rabbim..!
Gönderdiğin İslâm dininden kimse memnun değil!
Dille iman ettiğini söylediler; bâtıl ve hurafe din yaşadılar!
Mushafa iman ettiler, içeriğini anlamak istemediler!
İman eder gibi göründüler; yaşadıkları hayatta iman hiç görülmedi!
Rızanı kazanacak amellerden uzak durup, dünya hayatına daldılar!
Muhabbetini, yani Kur'an'ı anlamadan okudular!
Namazları zayi ettiler!
Bâtıla dalanlarla daldılar!
Yoksulu gözetmediler!
O kadar çok helâl varken, haramların peşine düştüler!
Ölüm yanı başlarında iken; ölmeyecek gibi yaşadılar!
Muhammed (s.a.v.) güzel ahlâkını alacakken; ahlaksızlığını aldılar!
Gül peygamber deyip ifrata; kılıç peygamberi deyip tefrite saptılar!
Âlim kılıklı bel’amlar, dinde tahribat yaptılar!
Din diye insanlara afyon sundular!
Ne bayan tesettürü; ne erkek takvayı anladı!
Tevhîd dini olan İslam'dan kopuk yaşadılar!
Şirki, tağutu hiç anlamak istemediler!
Ellerinde kitap varken; kitapsız yaşadılar!
"Şikayetim var ey Rabbim..!"
Üzerimizde taşıdığımız, bizlere emanet olarak verilen bedenimizi tanıyor muyuz?
Pekala, ruh nedir ve görevleri nelerdir?
Ruh olmasaydı beden, beden olmasaydı ruh bir anlam ifade eder miydi?
Ölüm gerçekleşince ruhun tekrar Allah'a dönmesi ve bedenin ise tekrar toprak olması, tekrar dirilme ile sonsuz hayatta ceset ve ruhun tekrar birleşmesini nasıl anlamak lazım?
Bu gibi birçok sorular, akleden insanların aklını hep meşgul edegelmiştir. Dünyaya gönderilişimizin amacını iyi anlar ve kavrayabilirsek birçok meseleyi de çözeriz.
“O hanginizin daha güzel iş yapacağınızı denemek için, ölümü ve hayatı yarattı. O, üstündür, bağışlayandır.” (Mülk, 2)
“Ben cinleri ve insanları, ancak bana kulluk etsinler diye yarattım.” (Zariyât, 56)
“Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz Bize döndürüleceksiniz.” (Enbiyâ, 35)
“Şüphesiz Biz insanı, karmaşık olan bir damla sudan yarattık. Onu deniyoruz. Bundan dolayı onu işiten ve gören yaptık.” (İnsan, 2)
Bu ve buna benzer ayetler, bizlere şunu anlatmaktadır: imtihan için gönderildiniz ve asıl olan kimliğinize kavuşmak için, her türlü meşakkatten sonra hak ederek sonsuz ve ebedi, ölmeyen bedene kavuşmak için sınava tabi tutuluyorsunuz. Sınavı verip başaranlar cennette ebedi kalacak, sınavdan başarısız çıkanlar ise cehennemde ebedi kalacaklar.
Bu sınavların başında sizlere emanet olarak verilen bedenimizdir. Bedenimizin anatomisini iyi tanımalıyız.
Rabbimiz bizlere, ruhun bendende yaşaması için birçok donatılar sunmuştur. Bunlar: akıl ve irade başta olmakla beraber; ıslah edilmeyi bekleyen nefis ve şeytandır. Fıtratımıza iyilik, kötülük, korku ve sevinç vs. kodlanmıştır.
Beden ise azalarıyla birlikte bizleri kayıt altına alıyor. Göz, kulak, burun, ağız ve dil, el ve ayaklar, beyin ile bağlantılı bir şekilde iyi ve kötü amelleri kayıt altına alırlar. Hafaza Melekleri de yapmış olduğumuz her bir ameli kaydederler.
“Kim zerre miktarı hayır yapmışsa onu görür. Kim de zerre miktarı şer işlemişse onu görür.” Zilzal, 7-8)
Gezdiğimiz ve kaldığımız mekânlar; nesneler ve tarih kısacası her şey ya aleyhimize şahit, ya da lehimize şahit olacaktır.
“O gün ağızlarını mühürleriz, elleri bize söyler ayakları yaptıklarına şahitlik eder.” (Yasin, 65)
"Bu kadar çok kayıt altında ve şahitler huzurunda; gel de günah işle, Allah'a asi ol ve ebedi hayatını mahvet, olacak şey değil!"
Ruha ölmeyen dünya bedenini kısa süreliğine emanet, yani kullanımına verilmiştir. Vücut hasta olunca, acıyı duyan ruhtur. Ölüm acısını ve dünya bedeninden ayrılma vaktinin geldiğini fark eden ruhtur. Cehennem bedeni ölümsüz olacak ve ruh ise azabını duyacak olandır. "Keşkelerin fayda vermeyeceği o gün için tedbir almamız gerekmez mi?"
"Keşke şunu yapmasaydım, şu hayrı yapsaydım, şu harama bulaşmasaydım, şu helal dairesinde olsaydım, cimrilik etmeyip Allah yolunda sürekli infâk etseydim!"
İbadetlerimizi gösterişsiz, Allah için yapsaydım vs. dememek için. Dünya hayatında telafisi var tabi ki! Bunun telafisi ancak samimi tevbe ile gerçekleşir.
“Bu dünya hayatı oyundan ve eğlenceden başka bir şey değildir. Asıl hayat ahiret yurdundaki hayattır. Kâfirler keşke bunun bilincine varsalardı.” (Ankebût, 64)
Zamansız ve sonsuz âlemde, tarih sayfaları olmayacak. Tarih saniye, dakika, saat, hafta, ay, yıl ve yıllar bizlerin yaptıkları ve gerçekleşen olaylar kayıt altına alınmak için var.
Hiç bir şey inkâr edilemeyecek, gizli yapılanlar, yalan söylenenler, yalan şahitlikler her şey önümüze gelecek. "Hâkimler hâkimi olan Allah, adil-i mutlak bir şekilde kulun hakkını da verecektir!"
İki kişi ahir hayatta çok pişmanlık duyacak; kâfir keşke peygamberle yol tutup iman etseydim, Müslüman ise keşke daha çok hayır yapsaydım diyecek.
Yaşlanmış, hasta, uzuvları eksik, beden toprak olacak, ruh Allah'a dönecek, İsrafil (a.s.) sûra üflemesiyle beden ve ruh birleşip hesap verip gerçek mekânına; yani ya cennette mükâfat görecek, ya da cehennemde ceza görecek.
İnsan hiç bir şeyi kaçıramayacak; vücut azalarımız ile melekler yaptığımız amellere şahit olacak. Nesneler şahit, tarih her anımıza şahit, güneş, ay ve yıldızlar şahit, gece ve gündüz şahit olarak Allah'ın huzurunda hesaba çekileceğiz.
O, zor hesap gününde, şahitlerin lehimize şahitlik yapmalarını biz inanan kullara Rabbimiz nasip eylesin!
Nefsin seni kandırıyor!
Atan, anan, baban seni kandırıyor!
Liderin, siyasetçi, patronun seni kandırıyor!
Din adamı, imam ve profesör dedikleri seni kandırıyor!
Arkadaşın ve kardeşin, seni kandırıyor!
Eşin ve çocuklar seni kandırıyor!
Öğretmen, müdür, seni kandırıyor!
Mal ve mülk, zenginlik seni aldatıyor!
Şeytan ve dostları seni kandırıyor!
“Allah affeder” diyenler tarafından kandırılıyorsun!
“Allah seni affetmez” diye umutsuzluk aşılayanlar tarafından kandırılıyorsun!
Medya yalan haberle kandırıyor!
Sihirli sahte kutu, televizyon tarafından kandırılıyorsun!
İzim'ler, hizib'ler, particiler tarafından kandırılıyorsun!
Sihirbaz liderler tarafından kandırılıyorsun!
Ne çok kandıranlar var seni!
Kur'an'a dönüş vakti gelmedi mi?
Rasûlün ahlakını kuşanma zamanı gelmedi mi?
Neyi bekliyorsun, dünyadan kandırılarak gitmeyi mi?
Kandıranlar belki de kandırdığının farkında değillerdir!
Farkında olma zamanı gelsin artık!
Yoksa; yokları yaşayacağın sonsuz âlemde, zor bir hayat seni beklemekte!!!
Yaşadığımız hayatta, Kur'an bizlere sunmuş olduğu ve Resûlün yaşadığı hayatı ve ahlâkını kuşanır isek saptırıcılar bizi saptıramaz. Uyanık ve akıllı olmamız gerekiyor çünkü bir tek dünya hayatımız var ve ölünce telafisi olmayan sonsuz hayata geçiş yapacağız.
Mahşerde kendi kitabımızı okuyacağız, Kur'an'ın onaylamış olduğu ve adına “amel defterleri” denilen kitabı.
Kendi kendimizin şahidi olacağız. Ne akraba, ne dost, ne arkadaş, ne lider edindiğimiz kişi ve kişilerin bize faydası olacak. Tek başına olacağız, eller konuşacak, ayaklar ise şahitlik edecektir. Sana tahrif edilmiş din anlatanlar da aciz ve çaresiz olacaklar. Kimseye haksızlık yok, kişi dünyada kazanmış oldukları ile baş başa olacaktır.
Şu insan denilen; canlı ayet, hiç kendini okumaz ve tefekkür bile etmez mi? Sen kendini okumazsan; birileri senin yerine seni okur ve sonrada canına okurlar!
Hayatım birilerin tekelinde olmaması lazım. Akıl nimetini vahiy ekseninde kullanan kişi kaybetmez. Zafer odaklı değil; daha ziyade hak yolunda ölüm gelinceye kadar mücadele etmemiz gerekir, zafer gelirse de ne âlâ. Velhasıl araştıran, okuyan, inceleyip sık dokuyan toplum değiliz maalesef.
Birileri bize anlatsın; hele bir de toplum üzerinde belirli bir etiketi varsa yani liderse tam teslimiyet gösteriliyor. Bunlar beni kandırdı mı, saptırdı mı, yaldızlı sözlerle uyuttu mu araştırma gereği duymadan teslim oluyoruz. Belki de birileri bizleri cehenneme sürüklüyor, araştırmazsan nerden bileceksin?
Bizi ancak tüm yönleriyle Allah bilir. O zaman Allah'ı dinleyeceğiz ve kitabı olan Kur'an ile yolumuzu bulacağız. İdeolojiler her zaman saptırıcı rol oynamıştır. İnsanlar kendilerine ve cemaatine mi çağırıyor, yoksa Allah'a mı, diye iyi araştırmalıyız.
Yoksa yaşadığımız hayatı din zanneder ve neticede kaybedenlerden oluruz.
Tevhid ehli olmalı, şirk koşmamalı, İlâh, Rab, tâğût kavramları iyi bilinmeli çok iyi anlamalıyız. Dedim ya; “Bir hayatımız var ve telafisi olmayabilir!”
Ölüm ile birlikte amel defterimiz kapanacak. Defterimiz kapanmadan ve ölüm gelmeden tevbe etmeliyiz. Firavun ölüm anında tevbe etti ama geç kaldı bu sebeple tevbesi kabul olunmadı. “Yaşlanınca tevbe ederim, emekli olunca yaparım” pazarlığı işe yaramaz.
Şu insan denen garip yaratık; mesleği öğrenmek ve nemalanmak için yaklaşık 20 yıl okur ve en az 300 kitap okur, araştırır ve neticede mesleği elde eder. Şunuda ifade edelim ki yaptığı bu gayretler doğrudur. Fakat şuası çok gariptir ki ebedî hayatı için aynı hassasiyeti niçin göstermez anlamak mümkün değil! Neden dinini araştırma gereği duymaz da kulaktan dolma bilgilere inanır? Atalarının da dini olan o hakikatini araştırmaz? Sözde din alimi denilen bel’amlara körü kürüne neden inanır?
Ebedî hayatım heba olur diye hiç mi düşünmez? Niye geldim dünya hayatına, ne yapmalıyım, nasıl yaşamalıyız, helaller ve haram niçin var? Her canlı için neden ölüm var diye uzun uzadıya düşünmez.
Dünya; sonsuz hayatı kazanmamız için bir vesiledir ve ebedî hayata geçiş yeridir. İmtihan için gönderildiğimiz bu dünya âlemini iyi tanımalı ve çok iyi anlamalıyız. Zulümler, kargaşalar, kaos, buhran, açlık, zenginlik, mal ve mülk hep biz insanlar için bir fitne ve imtihan vesilesi olduğunu iyi kavramalıyız.
Dünyaya kalıcı gözle bakan imtihanı anlamamış ve kavrayamamıştır. Tam adalet, ahirette tecelli edecek.
Her şey iyi olsa ve yolunda gitse, dünya imtihanı olmazdı. İyiler ve kötüler dünya hayatında tescil edilecek ve ahirette kim neyi hak etmişse onun karşılığını görecek. İnsan iradesi ile kötülük yaparken bir kez daha düşünecek. Hiç kimsenin yaptığı yanına kâr olarak kalmayacak.
Okullarda, üniversitede ve işyerlerinde bir çok kez imtihan edilmişizdir; iyi bir iş ve imkanı elde etmek için. Ebedî hayatın imtihanı olmasın mı? İyiler hep ezilecekse, kötüler ceza görmeyecekse, adalet olmayacaksa yaşamın bir anlamı olur muydu?
Allah'ın kitabını hakkıyla okuyup, anlamayı ve yaşamayı, Rasûlün güzel örnekliğini hayata aksettirmeyi, mü'mince yaşayıp ve mü'mince ölebilmeyi Rabbim biz iman eden kullarına nasip etsin!
"SÖYLESENE EY DÜNYA!.."
NEYDİK NE OLDUK!..
Yaklaşık 1450 yıldır İslâm tarihinde; son 200 yıl hariç Müslümanlar izzetliydi. En azından güçlü olduğu bir çok dönem olmuştur. Zalim kâfirlere karşı dimdik ayakta birçok cihad da başarılı olmuştur. Kâfir zalimler hoyratça Müslümanlara saldıramıyordu. Saldırdıklarında boyunun ölçüsünü alıyorlardı.
Günümüzde maalesef kâfir zalimlere gücümüz yetmiyor. Doğu Türkistan, Arakan, Afganistan, Irak, Suriye, Yemen, Çeçenistan, Bosna, Afrika kıtasında vs. Birçok yerde Müslümanlar çok kayıp verdi ve vermeye de devam ediyor.
Hilafet Osmanlı da iken o kadar yanlışına rağmen Müslümanlar güvende idi. Cihadı ve Kur'an-ı terkedince zillet kaçınılmaz oldu.
Klavye mücahitleri çoğaldı, tekfir kılıçlarıyla Müslüman bırakmadık. Teferruatın içine bir daldık bir daha çıkamadık. Birbirimizle didişmekten dolayı üretmeyi unuttuk, tükettik, kendimizi de tükettik; zalim kâfirlere karşı gücümüz kalmadı ve ardından da izzetimizi kaybettik.
Ümmetin yeniden dirilmeye ihtiyacı var, dirilecek gücümüz kaldıysa tabi ki! İzzet ve şerefi Rabbimiz biz Müslümanlara verdiği halde izzeti eşyada, makamda aradık. Cebimiz doldu, kalpteki iman eridi. Kalbteki siyah noktayı önemsemedik, büyüdü, büyüttük, kalbi sardı göremedik veya görmek istemedik.
Kur'an elimizde, gönlümüz başka yerde, Kur'an mesajlarını hayatımıza bir türlü taşıyamıyoruz. Kendimiz inşa olmadık ki başkalarını inşa edelim.
Ümmet bu zillet çukurundan nasıl çıkar diye kafa yormalı?
Yusuf (as) kıssasını okuduk kuyudan çıkıp, zindana girip, Mısır'a sultan olmasını menkıbe gibi okuduk. Halbuki o kadar güzel inşa süreci var ki! Kuyu ve hira, bugünün ? evlerinin tefekkür boyutu, zindan şehir hayatının bozukluğundan, fuhşiyatından; kısa kaçış tefekkürü. Mısır'a sultan olmak demek Kur'an'ı hakkıyla okuyup yaşam haline dönüştürerek toplumu da hayra dönüştürmek.
Musa (as) kıssasını tefekkür boyutu ile okuyunca o kadar çok malzeme çıkıyor ki! Okuyacak ve anlayacak müslimler gerek.
Müslüman izzetli olduğunu, Kur'an ile dirildiğini, diğer insanlığın manevi ölü olduğunu, kâinat ve dünyanın sahibi Alemlerin Rabbi Allah olduğunu; biz Müslümanların sahibi ve meliki, dostu olduğunu ne zaman anlayıp kavrayacağız?
Niye Müslümanlar zalimler karşısında çaresiz? Çünkü zalim kafirler bizden çok çalışıp üretiyor. Allah da karşılığını veriyor. Yani sünnetullah işliyor. Biz hak edersek muhakkak ki Allah bize yardım edecek. Ayağa kalkacağız, (bünyamin mersus) sıkıca Allah için saf tutacağız, (Hablullah) Allah'ın ipine sımsıkı sarılacağız, Kur'an ile büyük cihad edeceğiz. O zaman bize galip gelen olmayacak.
Allah yanında olunca ne gam, ne keder, dikeni de hoş, gülü de, zafer de hoş, sabır da. Müslümana ölüm yok. Çünkü; Müslüman ölümü öldürmüştür. Rab katında sürekli diridir. Ölüm ise beden gömleğini değiştirmek, yani diğer sonsuz âleme geçiştir.
"Dirilmeli insanlık ki insan kalabilsin, yoksa piyasada çok olan ve yürüyen ruhsuz ceset gibi olur." Kur'an ile dirilmeli, hayatın sadece dünyadan ibaret olmadığını anlamalı, imtihan bilinciyle yaşamalı, yaşatmalı.
Allah karşısında aciz olduğunu bilmeli, tevazu ile yürümeli ve dua etmeli, alçak değil, alçak gönüllü olmalı. Neden yaratıldığını, niçin yaşadığını, sonsuz âleme gideceğini bilmeli ve imtihandan geçirip kalıcı yerini dünya hayatında kazanacağını unutmamalı.
Yoktuk; Allah var etti. Sonradan geldiğimizi unutmamalı ve şikayet etmemeli. Bir damla sudan insan haline getiren El-Halık olan Allah'ı sürekli hatırda tutmalı ki; izzetli ve şerefli olalım. İzzet ve şerefi Allah verince bir değer ifade eder.
Huneyn'de çoktuk, çil yavrusu gibi dağıldık, Bedir'de azdık, dirilerek kazandık, Uhud'da anlık gafletten dolayı kaybettik. Nice az imanlı topluluklarla nice zaferler kazanıldığını hafızamızda diri tutmalı. "Tutmalı ki; hafızamız ve benliğimizde diri olsun."
"Biz neysek, ne için yaşıyorsak oyuz."
Dünyalık kazancımız neyse; Ahiret kazancımız da odur.
"Ya zillet=cehennem, yada İzzet=cennet!.."
SEHER VAKTİ!..
Seher vakti bülbüller nede güzel öterler.
Kalkınca Mü'min ve Mü'mine kişi birlikte Allah'ı zikrederler.
Dünya sessiz, kâinat sessiz sanırsın.
Oysa güneş, ay ve yıldızlar Allah'a secde ederler.
Mü'minler de bu güzelliklere eşlik ederler.
Tevbe edip, Yaradana sığınırlar.
Ne güzeldir, Allah'ı tesbih etmek ne güzel.
Seher vakti en güzel vakitler.
"Tefekküre sarıl, kullan akıl nimetini!"
"Uyuyacak çok vaktin olacak, geçiş aleminde!"
"Uyanık ol, uyandır aileni ve çevreni!"
"Bak fitneciler de iş başında, uyumuyor fitne saçıyor ins şeytanları!"
"Cin şeytanları da bizleri ninniler ile uyutuyor!"
"Uyan uyandır, kâinatın güzel zikri seni bekler!"
"Kıyam, rükû, secde, tefekkür, dua bu yol Allah'a gider!"
"Sabah namazı şahitli, sende şahit ol!"
"Melekler şahittir bu güzel ameline!"
"Seher vakti, vakti ayırana da şahittir!"
İnsanların uyuduğu anda, sen uyanık mısın?
Seher vakti geceye ve sabaha kardeş.
Gece karanlık ve sabah aydınlık arasında; vaktini heba etme.
Aracılar uyurken, aracısız olarak Allah'a yönel.
Tefekkür ve duayla birçok kapılar açılır.
Açılan kapılar ile sabahın hayır olsun.
Helâl rızık için yol seni bekler.
Helâl rızıkla döndüğünde, vakit heba olmaz.
Kanat ger sevdiklerine, Rahman olan Allah'ı dosdoğru anlat.
Seher vakti Mü'mine sevdalıdır, Mü'min ise vakti yaratana!..
DEPREM Mİ YIKICI İNSAN MI? - HIZIR YILDIRIM
Deprem yağmur gibi, rüzgar gibi, yeryüzünün değişmez yasasıdır. İnsanı ürküten bir sarsıntısı vardır. Bize kıyameti ve mahşeri hatırlatır.
Yeraltı zenginlikleri gün yüzüne çıkarır gazlar ve elementler gibi. İnsan bundan faydalanması gerekirken; fay'ların üzerine yapılar inşa eder.
Halbuki yapı yerine ekim alanı yapsa daha çok ürün alır.
Gevşek zeminlerde yapı inşa etmek çok risklidir. Depreme dayanıklı ev inşa edilse bile yan yatma riski mevcuttur. Zemin etüdü muhakkak yapılmalıdır. Yapılaşma alanı ise kırsal alanda olması ve düz araziyi ekime açık olmalıdır. Bugün maalesef tam tersini yapıyoruz.
Onun için insanoğlu hep acılar yaşıyor. Depremin bir dakikalık yıkıcı etkisi hem mala hemde cana onulmaz yaralar açmakta. Sağ kalanlar travma yaşıyor, yaralı kurtulan bir çoğu uzvunu kaybediyor ve piskolojik sorunlar yaşıyor; ölüm ise diri diri toprağa gömülmek gibi acılar içinde geliyor. Uzun süre enkaz altıda sağ kurtulanları ise yakından dinlemek lazım, enkaz altında ne yaşadın diye?
Yaşadığımız coğrafya deprem ile kuşatılmışsa dikkat etmek gerekmez mi? İnsan önce tedbir almalı, sonra takdir Allah'a olması gerekir. Ama bir çokları kader deyip yanlış yaptıklarını görmezden geliyor. Allah kuluna zülmetmez, kul kendine zülmeder. Allah kuluna şer dilemez, kul şerri kendi ister. Tedbirsizlik kader ve alın yazısı olamaz.
Dünya bir kaç gün kalacağımız imtihan alanı, bir kaç gün içinde ne yapmışsak ahiret yurduna onu götüreceğiz. Ya şer, yada hayır. İnsan hayrı istetiği gibi şerri de ister. İnsan aceleci yaratılmıştır.
Kısacık dünya hayatında imtihanı kazanmak için insanın meşru işlere yönelmesi lazım; ölüm bizi ne zaman, nerde, nasıl, nerede bulacağını bilmiyoruz. Her an her şeye hazırlıklı olması lazımdır. Ecelin ertenmesi söz konusu değildir ancak; ihmalsizlik ile insan ecelini öne alır.
"Depreme dayanıklı evler inşa edelim doğrusu budur da? Kendi vücut dizaynımız da harama dayanıklı mı? Şeytanın desiselerine karşı dayanıklı iman gücüne de sahipmiyiz? Kendi nefsimizin şer isteklerine karşı dayanıklı bir şekilde terbiye ile ıslah ettik mi? Kendimizi ve neslimizi dayanıklı ve koruyucu Kur'an ile besledik mi?.."
"Yoksa; kısa yoldan zengin olmak için insanlara mezar evleri mi sattık? Hırsızlık arsızlık gözlerimizi kör etti de insanları görmemezlikten mi geldik?
Resülün sünnetini terkedip, Kur'an'ı mehcur mu bıraktık? Para hırsı, mal hırsı benliğimizi aldı da cehenneme ateş mi taşıdık? Yalan dolanla insanları kandırdık da; Allah nasıl görmezden gelindi? Oysa gözler kayıt altında, kulak dinleme ile, dil söylemek ile, eller ve ayak şahitlik ile kayıt altnda nasıl inkar edeceksin?.."
Diri diri gömülen insanlık ve geride yaralı gönüller bıraktı. Hayallerimiz, dünyalık işlerimiz, hırslarımız, makam ve şöhret, para, mal, mülk kazanma hırsı da enkaz altında kaldı. Şimdi yaraları sarma zamanı.
Hayatımızın her alanında Allah olması gerekir besmele gibi, Allahû Ekber gibi, sübhanallah ve elhamdülillah gibi, Alemlerin Rabbi Rahman ve Rahim esması gibi. İbrahim (as) gibi Allah'ı dost ve vekil kılarsan unutma Allah hep seninledir.
"Yoksa nefsinin esiri, ins şeytan, cins şeytan dostun olur, haberin olsun!" Hırsına yenik düşer ebedi helak olursun.
Deprem hocanın bize öğütleri: Allah'ın emri dışına çıkmayın, imanlı akıl nimeti ile sağlam işler yapın. Fay hattım üzerinde yapılar inşa etmeyin. Birbirlerine el uzatın, öldürmeyin, zina etmeyin, "Ey Allah'ın kulları kardeşler olun!.."
Çürük yapılarda ecel limitini tamamlamış, sağlam yapılarda olanlara yeni hayat bahşedilmiştir.
Kurtarma ekipleriyle, yardım gönderen, tır şoförleri ile, makina ve operatör ile, her türlü yardıma koşan gönüllüler vs Rabbim hakiki imanla şereflenmeyi nasip etsin.
Müslüman kardeşlerimiz de Rabbim ecrinizi kat kat versin. Ölenlerimize rahmet, yaralılarımıza acil şifalar, geride kalanlarımıza da sabır, kalpleri marazlı olanlara da hidayet nasip eylesin.
"Ey deprem mağduru kardeşim, ayağa kalkacağız birlkte hem evimizi, hemde kendimizi inşa ve ıslah ile edeceğiz!.."
Kırıldı uyuyan fay'lar!
İnsan uyanmadı bir türlü!
7.7 ve 7.6 şiddeti ile uyandırdı insanı… insanlığı..!
Sıcacık evimiz soğudu şimdi!
Şimdi molozların altında feryadım çıkmıyor!
Evim dediğim evlerden kaçmak istiyorum!
Soğuk beton duvarlar şimdi üstümde!
Acılar nasıl tarif edilir bilmem ki!
Kırıldı fay'lar, kırıldı şimdi!..
Bir değil ki; bir çok şehirler göçtü şimdi!
Güzelim şehirler şimdi viran oldu!
Şehri inşâ edenler, cebine mi baktı, yoksa vicdanına mı?
Mide doydu da; göz doymadı!
Müteahhit, mühendis, ruhsat verenler bu vicdanla nasıl yaşayacak!
İnsan başını sokacak ev aradı; başını soktu da bir daha çıkaramadı!
"Söyle suçlu deprem mi; yoksa doymak bilmeyen gözlerimiz mi?.."
Kırıldı uyuyan fay'lar, kırıldı şimdi!
Enkazdan yükseliyor sesler; "duyan var mı diye"!
"Sesimi duyan var mı!" Diyen güzel insanlar vardı!
Meğer ölüme yakın yaşayan insanlarmış!
Hele çocuklar; kabir gibi enkazlazlarda sizlere kim baktı?
Kimi açlık hissetmiyor, kimi soğuk hissetmiyor!
"Unutma ey insanlık; canlı mücizeler yaşamaktayız!
Gıda almazsa yaşamayacak bebekler gülerek çıkıyor!
Allah'ın askerleri melekler kuşatmıştır her yanı; ibret al ve samimi iman et!
Kırıldı fay'lar kırıldı şimdi!
İnsan, insan olduğunu hatırladı; seferberlik her yerde!
Merhameti kuşanan yiğitler; infak için yarışta!
Dünya ayağa kalktı, yardım için; zalimler ıslah olur mu!
Kurtarma ekipleri kaynaştı; enkazdan bir canı kurtarmak için!
Ülkelerine dönenlerde insanlık izleri kalarak gitti.
Barışla bir arada yaşamak varken; birbirlerini katletmek neden?
Emperyalist devletlerin ekabirlerinin kalpleri yumuşar mı?
İnsanlık nasıl güzelce insanlığını sergiliyor; ibret alın ey zalimler!
Kırıldı uyuyan fay'lar, uyuyan insanı kırdı!..