Hızır Yıldırım

Hızır Yıldırım

Dünyayı, insansızlar istilâ etti!

Firavunlar dönemi yaşanıyor!

Doğarsan katledecekler!

Annesiz bırakacaklar!

Aç ve susuz kalacaksın!

Bombalarla yaralanacak veya şehit olacaksın!

İnsanlılar ise sadece izleyecek!

GDO'lu ürünler ile tanıştıracaklar!

Aşılarla seni işlevsiz hale getirecekler!

Belki de çocukluğunu hiç yaşayamayacaksın!

Yetim ve öksüz kalacaksın!

Hep ağlayacak, az güleceksin!

Hangi suçtan öldüğün sorulmayacak!

Bir kefenin bile olmayacak!

Mazlum coğrafyamın mazlum çocukları!

"Doğma be ey çocuk!"

 

"Sen yine de doğ çocuk!.."

İnsansızlara inat!

Büyüyeceksin!

Zalimlere hesap soracaksın!

Yeryüzünü sen ıslah edeceksin!

Çünkü senin fıtratın temiz!

Tek başına kalsan bile!

İyilik ve merhamet kazanacak!

Siyonistler ifsad etse de!

Hâman’lara Karun’lara inat!

Musa olup ıslah edeceksin!

Doğacaksın bir güneş gibi!

Doğacaksın insansızlara inat!

“Onlardan sonra gelenler derler ki: «Rabbimiz, bizi ve bizden önce inanan kardeşlerimizi bağışla, kalplerimizde inananlara karşı bir kin bırakma! Rabbimiz sen çok şefkatli, çok merhametlisin!»” (Haşr, 10)

“Onlar daha önce gelip geçmiş bir ümmettir. Onların kazandıkları kendilerine, sizin kazandıklarınız da sizedir. Siz onların yaptıklarından sorumlu tutulmazsınız” (Bakara, 141)

“De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler size Allah'tan, Resûlünden ve Allah yolunda cihad etmekten daha sevgili ise, artık Allah emrini getirinceye kadar bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe, 24)

“Asra andolsun ki; İnsan mutlak hüsrandadır. Ancak iman edenler, iyi işler yapanlar, birbirlerine hakkı ve sabrı öğütleyenler bunun dışındadır.” (Asr, 1-3)

1. Ayet:

 Haşr 10. Ayetin bize mesajı; bizden önce ve sonraki kardeşlerimize karşı kin tutmamak, bağışlanmasını dilemektir; eğer ki gerçek kardeşler isek. Cennete kardeşler biriktirmek yerine; teferruatlar içinde boğulduk ve çevremizde insan kalmadı. "Bu nasıl cennete talip olmak! Cimrilik ve bencillik yakamızdan düşmüyor. Cennete yalnız gitmek mi? Demek ki İslam'ı yanlış anlamışız!.."

Kendimiz farkında olmadan küçük küçük bataklıklar oluşturmuşuz, orda debelenip duruyoruz. Bir türlü teferruattan çıkamadık. Büyük düşman siyonizm’i göremedik de birbirimizle didişip durduk, güç kaybettik. Düşmanımızı büyüttük, dostlarımızı ise azalttık, ne yazık ki!

Bir kelime bizi birleştirecekti; Kelime-i Tevhid; diğerleri bizim zenginliğimiz olacaktı. Göremedik veya görmek istemedik te 'magazin Müslümanlığı' bizim için daha cazip geldi.

“De ki: "Ey kendilerine kitap verilenler, gelin aramızda ortak bir kelimede birleşelim, Allah'tan başkasına tapmayalım, O'na hiçbir ortak koşmayalım ve Allah'tan başka kimimiz kimimizi Rab edinmesin!" Eğer bundan yüz çevirirlerse: "Bizim gerçekten Müslüman olduğumuza şahit olun!" deyin.” (Al-i İmran, 64)

2. Ayet:

Bakara 141. Ayeti önceki ümmetler hakkında net bilgi vermekte. Önceki ümmetleri kötülemek veya kesin bilgi olmadan eleştirmek, iftira atmak Müslüman'a yakışmaz. Onların kazandıkları kendine, bizim kazanımlarımız ise bize. Olur olmaz birçok günah biriktiriyoruz. Ahir hayatta tanımadığımız birçok kimsenin bizden hak talep etmesi herhalde hoşnut olacağımız bir mesele olmasa gerek.

Biz önceki ümmetleri rahmetle yad ederiz. Bize yakışan bu olsa gerek. Özellikle alimleri rasgele eleştirmek doğru değildir. Günümüzde ümmet hakkında yanlış bilgi veren alimi arayıp sormak, veya hakkında söylenen sözü doğrulatmaktır. Olmayan vasfı yüklemek ağır vebal gerektirir, hele sosyal medyada yaymak ise meseleyi ahir hayata taşınır. Hüsn-ü zan her Müslümanın şiarı olması gerekir, su-i zan ise zalimler hakkında kullanmak lazım. Maalesef dostlarımızı su-i zan ile adeta eziyoruz.

“Ey inananlar! Zandan çok sakının. Zira zanların bir kısmı günahtır. Birbirinizin gizli şeylerinizi araştırmayın; biriniz diğerinizi arkasından çekiştirmesin. Biriniz ölmüş kardeşinin etini yemeyi sever mi? İşte bundan iğrendiniz. O halde Allah'tan korkun, şüphesiz Allah, tevbeyi çok kabul eden, çok esirgeyendir.” (Hucurat, 12)

3. Ayet:

Tevbe 24. Ayeti ise bizi iyice sarsması lazım. Dünya hayatındaki kazanımlarımız Allah ve Rasûlü’nden daha sevgili ise vay halimize! Bu ayet hayatımızda canlı olarak sürekli yanımızda olması gerekir. İnsan ailesini sever mi sever, malını, mülkünü sever, kaybedince üzülür, kazanınca sevinir insan fıtratında bunlar mevcuttur. Asıl olması gereken bir ölçü olması, yani dengeli olmalıdır. Bir gün istesek de istemezsek de bu dünya hayatından çekip gideceğiz; biriktirdiğimiz mal ve mülk ve sevdiklerimizden de ayrılacağız. "Allah ve Rasûlü dostumuz değilse vay halimize!.."

Hiçbir şeyi Allah'tan daha sevgili ve büyük tutmayacağız. Yoksa sevgide bile şirke düşebiliriz. Dünya ve içindekiler bizim için araçtır; amaç değil! Amaç olursa araçlar bizi kullanır yani, dünya ile evlenmek isteyen mehir olarak senden ahiretini ister. Bu ayrımı iyi yapmalıyız. Yarın geç olabilir.

4. Ayet:

Asr süresi ile imanımız pekişmesi gerekir. İnsanların çoğunluğu hüsran hayatı yaşıyor. Bunlardan ayrışmalıyız. "Durun ey kalabalıklar bu gittiğiniz yol çıkmaz sokak” dememiz lazım! İman edip hayatımızı süslememeliyiz. Salih amelle, hakkı tavsiye ile, sabrı tavsiye ile ilk kendimizi, sonrası ise çıkmaz sokağa giren kalabalıkları uyarmalıyız.

Sen zamana uy ki, zaman da sana uysun kelimesi biz Müslümanların şiarı olmamalı. Biz zamana uymayı değil! Zamanı Rabbimizin razı olduğu şeylerle doldurmalıyız.

Sonsuz hayat akibetimizi asr süresindeki hakikatler belirleyecek; "Ya hüsranla, ya da iman ile salih amel, hakkı tavsiye ve sabır!.."

"Ey Rabbimiz göndermiş olduğun Kur'an'ı iyi bir şekilde anlamayı, anladığımızı hayata tatbik edip yaşamayı ve razı olduğun bir kul olarak huzuruna gelmeyi biz mü'min kullarına nasip eyle!.."

Anlaşamadığımız yerde!

İhtilaflı meselelerde!

Ticaretimizde!

Ortak olduğumuz ticarette!

Gündemimizde!

Hakemlik meselesinde!

Evlilikte!

Boşanmada!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

İbadette ve kullukta!

Tağutları tanıma konusunda!

İlah ve Rab konusunda!

Tevhidi ilke edinme meselesinde!

Şirk tanıma konusunda!

Rasûlün ahlakını tanımada!

Ahlâkî yaşam konusunda!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Güncel okumalarımızı!

Yeryüzünü ve semayı!

İnsanı okumayı!

Kâinatı okumayı!

Yaratılışımızı anlamayı!

Ölüm denilen gerçeği!

Ölüm sonrası hayatı!

Kur'an'sız hayatın ölü olduğunu gerçeğini!

Niçin imtihan olduğumuzu!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Hakkın ve bâtılın ayrışımını!

Günahı ve sevabı!

Hak ve hukuku!

Rasûllerin hayatı ve bize mesajını!

Miras meselesini!

Ümidi ve korkuyu!

Kabir hayatını!

Hesap ve mizanı!

Cenneti ve cehennemi!

"Hani Kur'an'a soracaktık?

 

Ona soranlar buldular hakikati,

Sormayanlar düştüler bâtılın kucağına,

Sen ona soranlardan mı olacaksın yoksa ondan sorulanlardan mı?

Teknolojik aygıtlar insanın işini kolaylaştırdı; seri üretim üst seviyelere çıktı, insan adeta robotlaştı. İnsan, aklını sadece işine odakladı ve çevresindeki insanları sadece ticari çıkar amaçlı görünce vicdan, sevgi ve duygu rafa kalktı.

Robotlaşan insan, merhametsiz ve acımasız bir canavara dönüşüverdi. Sadece “ben” dedi ve benliğini de kaybetti. Teknolojik aygıtlar insanı kendine mahkûm etti. Vicdanı ve merhameti söküp aldı. Böyle olunca insan şiddeti benimser hale geldi. Tedavisi olmayan acımasız insan dışı mahluklara dönüştü.

Eşyaya verilen değer üst limitlere çıkınca; insanın değeri kalmadı. Kalmadığı gibi onu yok etmeyi alışkanlık haline getirdi. Ben merkezli yaşam ve bencillik ona insan olmayı unutturdu.

İnsan hemcinsine ilgisi azalınca azgınlaştı, ölümlerden zevk aldı, çocukları katletmek ve cinsel istismardan zevk aldı. Homoseksüel ve lezbiyen sapıklıktan haz aldı ve fıtratını bozdu. Bu zalimlerin oyunları ve zulümleri pervasızca dünyaya hâkim olunca; bu tip insansızlar dünyamızı istilâ etti, elbette ki sonları yakın, sonsuz azaptan en büyük paylar bunların olacak. "Bunlar için diyoruz ki! Zalimler için yaşasın cehennem!.."

Tamam bu zalimler böyle de biz ne durumdayız? Bu zalimlere meylediyoruz muyuz yoksa; direniş ile itiraz mı ediyoruz? Kendimize sormalıyız hangi saftayız diye?

Teknolojik aletler insan hayatını kolaylaştırdı mı yoksa zorlaştırdı mı? Bence hem zorlaştırdı, hem de mutlu yapmadı. İnsan kendi özüne dönmesi ile insan vasfını yeniden elde eder. Eşyaya verilen değer; insan değerini düşürür. Eşya araç yerine amaç olur, böylelikle öldürme ve katliam olur. Çünkü bencillik ve çok kazanma, zevkperest bir hayat yaşam tarzları olur.

Ölüm sonrası bir hayatı artık kimse önemsemez oldu. Cenneti dünya hayatında yaşadığını sanıyor, adeta büyülenmiş gibi beden ölümü ile yalanladığı ahir hayatla tanışacak. Hayvan gibi yer-içer ve zevklenirler.

Ölüm denilen hakikati unutmak ve görmek istemezler.

Sonlu dünya hayatı ile insan aldandı. Nefsini ıslah etmeyenleri cehennem ıslah edecek. 21. yüzyılda albeniler bir hayli çok, serap olan dünya hayatında insan eşyanın kölesi olmuş ve kaybedenler sınıfında yerini almıştır.

Televizyon izler bu durum kendisini kesmez, tablet, bilgisayar ve telefonla tüm benliği ile esir hayatı yaşar. Hem haber ve dizi izler, hem oyun oynar, hem de kısa videolar izler. Bu esir olmuş hayattan nasıl çıkarız diye kimse kafa da yormuyor.

Aileler dağıldı, komşuluk ve akrabalık ilişkileri zayıfladı. Yatak odası, mutfak, tuvalet oturma odası arasında git-gel hayatı yaşıyor. Metavers ile dünyayı geziyor ve enerji birikimi ile kendine ve çevresine zarar veriyor.

Zalimlerin ve küresel güçlerin tamda istedikleri bir hayatı yaşıyoruz. Yaşamamıza ve ölmemize de onlar karar veriyor. Virüsler, ekonomik buhran, savaşlar, tümüne bunlar karar veriyor. Yeryüzünü ifsad eden bu gruba dur diyecek kimsede yok. Müslümanlar ise dinde teferruatların peşinde emek-zaman katliamı yapmakta. Bu duruma batıda insanlığını kaybetmemiş insanlar itiraz etmekte, zalimlere karşı bedel ödemekteler.

Üretenler fitne üretiyorlar, asıl üretmesi gerekenler ise hazıra konuyor. Hazıra dağlar bile dayanmaz. Haliyle insan teknolojik aletlere yenik düştü.

Günümde olduğu gibi daha önceki asırlarda insan değeri hiç bu kadar düşmemişti. Müslümanlar dünya sahnesinden çekildi, etraf çakallara kaldı. Batının varoşlarında insanlık parlıyor, hakiki iman ile inşaAllah dahada parıldayacak. Zalimlerin ürettiği teknolojik aletlerin çok az faydası olsa da çoğunlukla insanlığı fesada uğratmak için kullanılmaktadır.

"Ey Kerim olan Rabbimiz!.. Bizleri iman hakikatini anlayan, imanını salih amele dönüştüren samimi ve şuurlu Müslümanlardan eyle!.."

ÇEVİR SAYFALARINI!

Korkma çevir sayfalarını!

Günahların!..

Korkuların!..

Endişelerin!..

Ertelediğin!..

Yapmadıkların!..

Yaptıkların!..

Geciktirdiğin!..

Önemsemediğin!..

Pişmanlığın!..

Ne varsa, Tevbe etmediğin!..

 

Hazır mısın, yüzleşmeye?!

Ufak, büyük her şeyle!..

İyiliklerin!..

Kötülüklerin!..

Mahşerde açılacak defterin!..

“Bu ne biçim defter” mi diyeceksin!..

“Hamdolsun iyi ki yapmışım!”..

“Hamdolsun iyi ki yapmamışım!”..

Diyeceğin defter mi var elinde!..

O zaman korkma çevir sayfalarını!..

Çevir sayfalarını!..

 

Görüp te görmediklerin!..

Irak'ta, Suriye'de, Afganistan'da!..

Arakan'da, Doğu Türkistan'da!..

Filistin ve Gazze'deki katliamları!..

Gördün mü çocuk katliamlarını!..

Annesiz kalan yetimleri!..

Yeri yurdu tarumar olanları!..

Gökten yağan acımasız bombaları!..

Söyle! Vicdanın sızladı mı hiç!..

Öyle ise çevir günah galerini!..

 

Çevir utanma, duyarsız sayfalarını!..

Akılsız telefona rûkü ettiğini!..

Zamanını katlettiğini!..

Yıllarını boşa geçirdiğini!..

Filim şeridi gibi izlendiğin hayatını!..

Nasıl varacaksın Allah'ın huzuruna!..

Kur'an'ı hayat rehberi edinmedin!..

Resûl’ün (s.a.v.) ahlâkını almadın!..

Başına buyruk yaşadın!..

Sol tarafından verilecek defterin!..

Çevir sayfalarını yüzün varsa!..

 

Çevirdiğin dolapları!..

Kul hakkı yediğini!..

Allah'ın hakkını gözetmediğini!..

Şirk içindeki yaşamını!

Sonra yaparım dediğin ibadetleri!..

Helal ve haramı önemsemediğini!..

Haksız ve emeksiz kazançlarını!..

Keşke dediğin halde yapmadığını!..

Ölüm meleği canını aldığı gün!..

Keşke ile çevirdiğin sayfalarını!..

 

Çevirdiğin sayfalardan hoşnut musun?!

Görmek istemediğin sayfalara tövbe et!

Görmek istediğin sayfaları çoğalt!..

Hâlâ nefes alıyorsan acele et!..

Mezarlıklar pişmanlıkla dolu!..

Müslim olarak öleceğin hayatı yaşa!..

Defterini sâlih amel ile doldur!..

“Bu nasıl defter” diye pişman olma!..

“Oku kitabını” denileceği zamana hazırlıklı ol!..

Çevir amel defterinin sayfalarını, korkusuzca!..

Siyonizm, insanlığın amansız düşmanıdır. İlk önce benliğimizde yerleşmiş olan siyonizmin prangasından kurtulmak gerekiyor. Siyonizmin köleliğinden kurtulmadan akl-ı selim düşünmek imkansız gibidir.

Dünyada her alanında etkililer, Amerikan ve İngiliz emperyalist terör devletleri ve diğer batılı devlet yöneticileri onların ellerinde, istedikleri gibi yönetiyorlar. Dünyaya habis bir ur gibi çökmüşler ve mazlum halkların kanlarından beslenen vampir gibidirler.

Siyonizm, Yahudilerin ve Hıristiyanların aşırı uçlarından çıkmış insanlığın baş düşmanı insan şeytanlardırlar.

Fazla çocuk doğumunu istemezler ve biz istemezsek bile zararlı çocuk aşıları yaparlar. İnsanları ilaçlara bağımlı hale getirirler, aile yapısını istemezler, sapkın eşcinselliği yaygın hale getirirler, GDO'lu ürünler ve yapay et satarlar, faizli iş yaparak haksız kazanç elde etmek onların yaşam tarzlarıdır. Ekonomik ve silahlı gücü ellerinde bulundururlar. Haksız yere insanları katleder ve organlarını çalarlar.

Gıda ve temizlik sektöründe zararlı ürünlerini piyasaya sürerler, içecekler ve su dahi onların ellerinde. Altın ve mücevher, parayı istedikleri gibi yönetirler, giyim sektörü ve moda, kozmetik ürünleri, velhasıl insan sağlığına zararlı her şeyi üretip satıyorlar. Siyonizmin kölesi insanlar ise bu birçok zararı olan ürünleri satın alırlar.

Gazze, bu zalimlerin foyasını ortaya çıkardı da kısmen de olsa boykot ediliyor. Siyonistlerin kendileri bu zararlı ürünleri kullanmazlar ve doğal beslenirler.

Hollywood filmleri, sosyal medya bunların ellerinde. Buraları silah gibi kullanarak insanlığı ifsad ederler. Virüs ve kuraklık, kimyasal silahları pervasızca kullanırlar.

Kur'an, bu tehlikeyi haber verdiği halde insanlar umursamıyorlar; çünkü Kur'an’ı hayat kitabı olarak okumuyor ve siyonizm tehlikesini de göremiyor.

“Bu gibileri, işbaşına geçti mi, yeryüzünde bozgunculuk çıkarmaya, ekonomik ve sosyal düzeni bozmaya çalışırlar. Ama Allah bozgunculuğu sevmez.” (Bakara, 205)

Kızılderili atasözü derki: “Derede iki balık kavga ediyorsa; oradan kırmızı çizmeli İngiliz geçmiştir.”

"Bunların daha ne tür ifsad hareketleri var diye sorsak? Ne yok ki; her tarafları ifsad bu zalimlerin!"

Tevrat'ın Allah göndermiş olduğu ayetlerini çıkarıp kendi ifsad sözlerini yazdılar. Peygamberleri yalanladılar ve birçok peygamberi de öldürdüler, Allah'ın sözlerini yalanladılar ve lanetli kavim oldular.

Soylarının devamı için birçok sapkın işler yaptılar, çocuk kanı içer ve katlederler, pedofil ve birçok sapık işleri yaparlar; mafyalık bunlarda, faili meçhul cinayetler, kara para aklama, faiz, kumar, içki, fuhuş, şantaj, uyuşturucu ticareti, silah kaçakçılığı vs. hep bunlarda. Adamlarda kötülüğün envaı çeşitleri mevcut.

Şu an işbaşında bu zalimler. Dünyayı kaosa sürüklüyorlar. Kendi çıkarları için her türlü kötülüğü gözlerini kırpmadan yaparlar. Cin şeytanın bile uzak durduğu insan tipidir bunlar.

“İkiyüzlülerinin durumu insana: «inkar et» deyip insan da inkar edince: «Doğrusu ben senden uzağım; alemlerin Rabbi olan Allah'tan korkarım» diyen şeytanın durumu gibidir. Nihayet ikisinin de sonu, içinde ebedi kalacakları ateş olacaktır. İşte bu zalimlerin cezasıdır.” (Haşr. 16 17)

Biz Müslümanlar daha dikkatli olmalıyız; zalimlere azıcık bile olsa meyledersek ateşin bize dokunacağı bilmeliyiz.

“Ey iman edenler! Allah'tan korkun ve herkes yanına ne hazırladığına baksın. Allah'tan korkun. Çünkü Allah yaptıklarınızı haber almaktadır.” (Haşr 18)

Bu zalimlerin oyununu biz mü’minler bozmalıyız. İç çekişmeleri bir kenara bırakıp, birlikte caydırıcı önlemler almalıyız. Öncelik ve en önemli düşman siyonizmdir. Sonra başta Amerikan ve İngilizler olmak üzere diğer emperyalist ülkelerdir.

Yaşadığımız ülkeyi işgal etseler laik-Müslüman, şii-sünnî ayrımını yapmaz her türlü zulmü yapar ve bizleri katlederler.

Kur'an’dan hangi bir sayfayı çeviriyorsunuz; “Yahudileşmeyin” diye sürekli uyarılar önümüze geliyor. Elbette ki bu toplum, Kur'an'ı anlamadan okuduğu için Yahudilerin entrikalarını göremiyor. Kur'an, insanın hayatına yön vermek özelliğinden soyutlanarak adeta insana sevap kazandırma makinesine çevrilmiştir. O zalimlerin, bu işte de parmağı olduğuna şaşırmamak gerekir.

Kur'an dan uzak kalan her birey yaşayan ölü gibidir; yani siyonizmin kölesidir.

Siyonizm; yalanla ve kanla beslenen barbar ruhlu bir mikrop gibi yayılan ve tüm insanlık için büyük tehdittir. Bu vahşi canavarlardan kurtulmak için insanların ortak hareket etmesi gerekir. Gözümüzde büyüttüğümüz bu zalimlerin zulmü bitmeyecek gibi duruyor. Eğer insanlık topyekün ayağa kalkarsa ve İslâm ülkelerindeki fasık yöneticilerin yerine ehil insanlar idareye gelirse bu zalimlerin oyunu da ancak o zaman bozulur.

Filistin'de ve özellikle de Gazze'de işledikleri cinayetler, tahribatlar, tecavüz ve toplu katliamlar, organ kaçakçılığı vs. birçok melaneti işleyen bu zalimler, her türlü helaki ve cehennemi hak etmişlerdir. Maalesef biz Müslümanlar sadece olup biteni izliyoruz; buda bizim zilletimizdir.

"Ey Rabbimiz içimizdeki bazı beyinsizlerin yüzünden biz helâk etme! Bizleri uyandır, bizlere İslâmî şuur ver! Kâfir ve zalimlere karşı mücadele azminizi güçlendir! Hayata mü'mince bakabilmeyi bizlere lütfet! Mazlumlara sahip çıkma gücü ile beraber bunu gerçekleştirme kabiliyetini lütfet! Kulluk bilinciyle bizleri vefat ettir ey Rabbimiz!"

Dünyayı ele geçirmiş olan küreselci ve kendilerini akıllı sanan adamlar; Allah'tan rol çalarak yeryüzünde fitne ve fesadın yayılması için ellerinden gelen her şeyi yapıyorlar. Ekini ve nesli ifsad eden bu zalimler, böyle giderse de durmayacaklar. Köleleştirdiği insanları kullanmaya ve sömürmeye devam edecekler. Karşılarında kendilerine hadlerini bildirecek muhalif bir güç olmadığı için de her türlü cüretkarlığı gösterecekler.

Silah gücü ellerinde, ekonomik güç ellerinde, Bel'amlık gücü ellerinde. Hal böyleyken cüretkarlığı daha ileri seviyeye taşıyan insanlığın baş belası zalimler, kendilerini tanrılık konumunda görmektedirler. İnsanları istedikleri gibi kullanmak, yani köle olarak görmeleri, kendilerini müstekbir konumuna çıkartmaktadır.

Bu emperyalist küçücük tanrıcıklar(!) Allah'ın esma'sından rol çaldıkları vehmine kapılmışlardır. Rezzak sıfatından; “bizde rızık veririz veya aç bırakırız”, Basar sıfatından; “bizde sizi uydularla görürüz”, semii sıfatıyla; “bizde sizin konuştuklarını çiple duyarız” vb.

Bu tanrıcıklar(!) eski Yunan mitolojisinde etkilenmişler; savaş tanrısı, cinsellik/Eros tanrısı, bereket tanrısı vs. Tanrıcıklar(!) günümüzde bir hayli mevcut; moda tanrısı, ekonomi tanrısı, silahlı güç tanrısı, uydurulmuş din tanrısı, medya tanrısı, haramzade tanrısı, eğlence tanrısı vs.

Her köşe başını tutmuşlar ve insanları yalan dolanla kandırıyorlar. Korku imparatorluğunu insanlara aşılamışlar, insanlarda; “bunlar yenilmez” deyip adeta bu zalimleri tanrılaştırıyorlar.

Bu zalimler kimilerine asgari ücret verir, kimilerine ekonomik kıskaç yani borç altında bırakır; bankalara bağımlı hale getirir, banka tanrısı da malum olduğu üzere ne öldürür ne güldürür! Kimilerini ise mahrum yani aç bırakır, kimilerini hapseder veya işkence eder, kimilerini ise göz kırpmadan öldürürler.

Bunların ağababaları Firavun bile “ben Allah’ım” demedi de rablik taslamaya kalktı. Yaratıcılık değil de “ben sizin sahibinizim” ve “Mısır’ın mülkü benimdir” demişti. Günümüz tanrıları ise level atlamış durumdalar; “dünya bizimdir, her yerde kolumuz var her yere anında müdahale ederiz. Ya silahlı güçle, veyahut siyasetle ve ekonomik güçle müdahale eder gün yüzü göstermeyiz” diyorlar adeta.

Bu tanrıcıkların(!) akıl hocası Firavun’dur ve onun sistemidir. Bu Firavunî piramidin üst versiyonu tek göz, silahlı gücü Haman, ekonomik gücü Karun, Bel'am'lık gücü ise din adamlarıdır.

Günümüzde bu siyonist küresel tanrıcıklar(!) piramit olgusu mevcut tek göz; dünyayı gözlüyorlar. Piramit’in içinde silahlı güç, ekonomik güç, Bel'amlık gücü ve siyasiler… Bunlar piramidin içinde dünyaya dizayn verdiklerini zannediyorlar. Piramidin dışında ise koyunlaştırılmış halk kitlesi var. Halk bilinçlenip silkinse bunların düzeni de bozulacaktır.

Uyutma taktikleri ile halkı kendilerine modern köle haline getirmişlerdir. Faiz sistemi, moda, politika ve siyaset, çıplaklık, şehvet düşkünlüğü, medya sektörü, sürekli tüketim kültürünün bir hayli yaygın olduğunu düşünürsek bunların hegemonyası devam edecek gibi görünüyor.

Küçük tanrıcıkların(!) oluşmasını, maalesef düşünemeyen halk kitleleri oluşturur. Futbol tanrısı ve fuhuş sektöründeki seks tanrıçası insanın aklını da gönlünü de alır.

Nefs fahşaya meyilli olunca çok tanrıların olması da kaçınılmaz oluyor. Dünya hayatı bu zalimlerin oyun ve eğlence kültürü olunca; avamı bu yönde etkilemek hiç zor olmuyor.

Günümüzde özellikle de Filistin'deki halkı yok etmek isteyen küresel tanrıları(!), insanlar tanımaya başladı. İnşaAllah sonları da yakındır. Kölelik zincirlerinden kurtulmak, Tek Allah'a iman etmekle insanlık refah bulacaktır.

Hakiki manada iman edip salih amel işleyen her mü'minin, çok tanrıları olmaz. Onları da yaratmış olan kâinatın sonsuz sahibi, Âlemlerin sahibi, Tek İlâh olan Allah'ı tanır ve O'na kulluğunu arz eder.

Çok tanrıcılık insanı köle eder; Tek İlâh'a iman etmek ise insanı hür eder!..

"Ey Rabbimiz, bu zalimlerin zulmünü def edecek iman gücünü bizlere ver; onların yıkılışını biz iman eden mü'minlerin eliyle eyle, Ey Rabbimiz!"

Musa (a.s.) Kur’an'da en çok adı geçen peygamberdir. İsrailoğullarına gönderilmiş ve onlarla bayağı mücadele etmiştir. Hayatında dokuz önemli yol yürümüş, yürüdüğü bu yollarda birçok şeye tanık olmuş ve hayatın inşasına bunların etkisi bir hayli fazladır.

Şimdi bu yolların neler olduğunu görelim:

1- Birinci yol daha bebekken başlar! Annesi onu Nil Nehrine bırakır. Bu ilk yolcuğu onu Firavun’un sarayına getirir. Saraya, yani ileride baş düşmanı olacak olan zalimin sarayında yerleşir.

“Musa'nın annesine, «Çocuğu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan bir sandık içinde suya bırak, korkma, üzülme, biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamber yapacağım» diye bildirmiştik.

Nihayet Firavun ailesi onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı. Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.” (Kasas, 7-8)

2- Musa (a.s.)’ın ikinci yolculuğu, Mısır'da bir kişinin ölümüne sebep olmasıyla ve bunun akabinde Mısırı terk ederek Medyen'e yolculuğudur. Saray yaşamından kaçak ve firari konumuna düşer. Yolda Allah'tan yardım ister ve Medyen'de Şuayib (a.s.) yanında çoban olmasıyla yeni bir hayata başlar.

“Musa, korku içinde çevresini gözetleyerek şehirden çıktı. «Rabb'im! Beni şu zalim kavimden kurtar.» dedi. Medyen'e doğru yönelince; «Ümit ederim ki Rabb'im doğru yola iletir.» dedi.” (Kasas 21-22)

“Kızların babası; «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan o senin tarafından bir iyiliktir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah, beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.” Kasas 27.

3- Üçüncü yolculuğu da Medyen'den ailesi ile yola çıkmasıyla başlıyor. Bu yolculuğu onu bir peygamber olarak Mısır’a geri götürecekti.

4- Yol üzerinde Tur dağına uğraması, Allah (c.c.) konuşması ve kardeşi Harun (a.s.) ile peygamber olarak görev verilen Allah (c.c.) tarafından tekrar Mısır'a gönderilmesidir.

Saray yaşamın eğitiminden geçmesi, ayrıca çobanlık mesleği Musa (a.s.)'a farklı bir kişilik oluşturmuş ve bununla peygamberlik vasfına hazırlanmıştır. Cehalet sarayından çobanlık müessesesi, Şuayip (a.s.) eğitimiyle dahada pişmesi ile tam donanımlı olarak doğup büyüdüğü yer olan Mısır'a gitmesi ile nübüvvet vasfı ile mücadele süresi başlamıştı.

Mısır'da Firavun ve avanesiyle mücadele etmesi, takdire şayandır. Firavunun köleleri durumunda olan İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, bunun için hem Firavunu ikna etmesi, hem de kölelik girdabından çıkmak istemeyen İsrailoğullarını ikna etmek ancak nübüvvet görevi olan Musa (a.s.)'ın yapacağı bir iştir.

5- Musa (a.s.) adeta Mısır'ı fetheden komutan edasıyla, Mısır'dan yeni bir yolculuk ile nübüvvetin en zor dönemine geçiş yapıyordu. Allah'ın yardımı ile denizi yarması, karşıya geçince kavmi putlara tapmak istemesi, kavminin savaşmak istememesi, hazır yiyecek ile beslenmeleri, taştan su çıkması, hiç memnun olmamaları ile İsrailoğulları; iman edenler hariç, insan şeytan vasfını kimseye vermemiş azgın kavimdir.

Musa (a.s.) Mısır'da; Firavun devlet yöneticisi, Haman askeri kanadı, Karun ekonomik kanadı, Bel'am diyanet kanadı ile bütünsel mücadelesi ile onlara galip gelmişti.

Günümüz dünyasında da aynı Firavun ve düzenleri gibi bir oluşuma sahipler. Halkı bu şekilde kölelik düzeni içine hapsetmişlerdir. Çünkü Firavun halkı aptallaştırmıştı; aptallaşan halkı yönetmek kolaydır. İtiraz edeni nerdeyse yok gibidir. İsrailoğulların azgın guruhu; Firavun sistemini iyi anlamış bu sistemi genişleterek yani işin içine mafya ve ajanlığı sokarak insanları köle gibi kullanmışlardır.

İsrail=siyonizm dünyayı kuşatmış vaziyette insanları saptırıcı fikirler ile esir alıp, ekonomik kıskacı, silah gücü, teknoloji gücü, politika gücü, medya gücü ve binbir türlü entrikalar, fitne ve fesadın yayılması ile insanlığın en büyük düşmanıdırlar. Bunları yenebilecek güç Müslümanlarda ama; Müslümanların bu gücü yakalaması, yani Kur’an'ın hakiki müminleri ile olacak inşaAllah.

6- Musa (as) acele ile tur dağına Allah ile görüşmeye gitmesi, hayatında farklı bir imtihan ile karşı karşıya kaldı. İsrailoğulları imtihan edildi, Samiri ise kavmi saptırdı.

“Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim.  Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.” (Ta-ha, 83-85)

7- Tur dağında 40 gün kalan Musa (a.s.) Allah'ın emirleri ile kavmine dönmesi imtihanın diğer parçası idi. Kavmi Musa (a.s.)'ı bayağı yormuştu. Harun (a.s.) dinlemeleri, Samiri'nin buzağı heykeli yapması, Musa (a.s.) müdahalesi ile heykeli kırması, Samiri’yi kovması, kardeşini azarlaması ile duruma el koydu.

“Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?” (Ta-ha, 86)

“Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Ta-ha, 97)

8- Musa (a.s.) kavminin azgınlığı sebebiyle Tih Çölüne sürülmesi ayrı bir imtihan başlamaktaydı.

“Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.” (Maide, 26)

9- Musa (a.s.) Allah tarafından ilim verilmiş, “salih kul” veya meleği bulması için yardımcısı Yuşa (a.s.) ile yeni yolculuğa çıkması, hayatında farklı bir alana daha geçiş yapıyordu.

“Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim." (Kehf, 60)

10- “Salih kul” ile yaptığı yolculuk ise hayatındaki en farklı yolculuktur. Musa (a.s.) şeriatı gereği yolda karşılaştığı üç olaya da itiraz etmiştir. İnsan bilmediğinin esiridir. Arka planı bilinmeyen olaylara insan itiraz etmez. Şer gibi görünen şeylere itiraz etmesi en doğal hakkıdır. Çünkü insan unutan varlıktır. Unutmak bazen nimet gibidir.

“Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.” (Kehf, 66-67)

Musa (a.s.) yolcukları hicret içindir. Hicret mükafatı; bizzat Allah tarafından verilen, Allah'ın himayesinde olmaktır. Allah ile beraber olunca kişinin alamayacağı dağ yoktur. Hicret günahtan selamete çıkıştır. Ne kadar günah yükün olursa olsun, Allah için günahlardan uzaklaşıp bir daha dönmemektir.

Musa (as) 10 farklı yolculuğunda, birçok şeye şahit olmuş, zorluk çekmiş, sabretmiş ve tevekkül etmiş sonunda kazanmıştır. Son yolculuğunda Allah birçok dersleri öğretmiştir.

Allah katında işler, bizim gördüğümüz gibi değildir. Hayır gibi görünen bazı hususlar şer olabilir, şer gibi görünende hayır çıkabilir. Bilmediğimiz veya öğrenme imkanı bulamadığımız işler ertelenir, amel boyutu öne alınarak hayır yolunda olmaya gayret ederiz.

Musa (a.s.) bir nevi müteşabih ayetleri öğrenmek istemiştir, Allah dilemedikçe konular hakkında ilmi yorum yapılır. İsabet edilir veya edilmez. 

“...O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler...” (Bakara 255)

"Ey Rabbimiz! Biz aciz kullarını bağışla ve merhamet et! Bildiğimiz ve iman ettiğimiz değerleri hayatımızda amel boyutuna taşımayı, mü'min tavrını göstermeyi, haramlardan hicret etmeyi ve dosdoğru yolunun müdavimleri olmayı bizlere nasip eyle.

Musa (a.s.) Kur’an'da en çok adı geçen peygamberdir. İsrailoğullarına gönderilmiş ve onlarla bayağı mücadele etmiştir. Hayatında dokuz önemli yol yürümüş, yürüdüğü bu yollarda birçok şeye tanık olmuş ve hayatın inşasına bunların etkisi bir hayli fazladır.

Şimdi bu yolların neler olduğunu görelim:

1- Birinci yol daha bebekken başlar! Annesi onu Nil Nehrine bırakır. Bu ilk yolcuğu onu Firavun’un sarayına getir. Sarayda yani ileride baş düşmanı olacak olan zalimin sarayında yerleşir.

“Musa'nın annesine, «Çocuğu emzir. Başına bir şey gelmesinden korkuyorsan bir sandık içinde suya bırak, korkma, üzülme, biz onu tekrar sana vereceğiz ve onu peygamber yapacağım» diye bildirmiştik.

Nihayet Firavun ailesi onu buldu ve aldı. Çünkü o, sonunda kendileri için bir düşman ve dert olacaktı. Şüphesiz Firavun, Haman ve askerleri suçlu oldukları için yanılıyorlardı.” (Kasas, 7-8)

2- Musa (a.s.)’ın ikinci yolculuğu, Mısır'da bir kişinin ölümüne sebep olmasıyla ve bunun akabinde Mısırı terk ederek Medyen'e yolculuğudur. Saray yaşamından kaçak ve firari konumuna düşer. Yolda Allah'tan yardım ister ve Medyen'de Şuayib (a.s.) yanında çoban olmasıyla yeni bir hayata başlar.

“Musa, korku içinde çevresini gözetleyerek şehirden çıktı. «Rabb'im! Beni şu zalim kavimden kurtar.» dedi. Medyen'e doğru yönelince; «Ümit ederim ki Rabb'im doğru yola iletir.» dedi.” (Kasas 21-22)

“Kızların babası; «Bana sekiz yıl çalışmana karşılık bu iki kızımdan birini sana nikahlamak istiyorum. Eğer bu süreyi on yıla tamamlarsan o senin tarafından bir iyiliktir. Ben sana zahmet vermek istemem. İnşallah, beni iyi kimselerden bulacaksın» dedi.” Kasas 27.

3- Üçüncü yolculuğu da Medyen'den ailesi ile yola çıkmasıyla başlıyor. Bu yolculuğu onu bir peygamber olarak Mısır’a geri götürecekti.

4- Yol üzerinde Tur dağına uğraması, Allah (c.c.) konuşması ve kardeşi Harun (a.s.) ile peygamber olarak görev verilen Allah (c.c.) tarafından tekrar Mısır'a gönderilmesidir.

Saray yaşamın eğitiminden geçmesi, ayrıca çobanlık mesleği Musa (a.s.)'a farklı bir kişilik oluşturmuş ve bununla peygamberlik vasfına hazırlanmıştır. Cehalet sarayından çobanlık müessesesi, Şuayip (a.s.) eğitimiyle dahada pişmesi ile tam donanımlı olarak doğup büyüdüğü yer olan Mısır'a gitmesi ile nübüvvet vasfı ile mücadele süresi başlamıştı.

Mısır'da Firavun ve avanesiyle mücadele etmesi, takdire şayandır. Firavunun köleleri durumunda olan İsrailoğullarını Mısır’dan çıkarması, bunun için hem Firavunu ikna etmesi, hem de kölelik girdabından çıkmak istemeyen İsrailoğullarını ikna etmek ancak nübüvvet görevi olan Musa (a.s.)'ın yapacağı bir iştir.

5- Musa (a.s.) adeta Mısır'ı fetheden komutan edasıyla, Mısır'dan yeni bir yolculuk ile nübüvvetin en zor dönemine geçiş yapıyordu. Allah'ın yardımı ile denizi yarması, karşıya geçince kavmi putlara tapmak istemesi, kavminin savaşmak istememesi, hazır yiyecek ile beslenmeleri, taştan su çıkması, hiç memnun olmamaları ile İsrailoğulları; iman edenler hariç, insan şeytan vasfını kimseye vermemiş azgın kavimdir.

Musa (a.s.) Mısır'da; Firavun devlet yöneticisi, Haman askeri kanadı, Karun ekonomik kanadı, Bel'am diyanet kanadı ile bütünsel mücadelesi ile onlara galip gelmişti.

Günümüz dünyasında da aynı Firavun ve düzenleri gibi bir oluşuma sahipler. Halkı bu şekilde kölelik düzeni içine hapsetmişlerdir. Çünkü Firavun halkı aptallaştırmıştı; aptallaşan halkı yönetmek kolaydır. İtiraz edeni nerdeyse yok gibidir. İsrailoğulların azgın guruhu; Firavun sistemini iyi anlamış bu sistemi genişleterek yani işin içine mafya ve ajanlığı sokarak insanları köle gibi kullanmışlardır.

İsrail=siyonizm dünyayı kuşatmış vaziyette insanları saptırıcı fikirler ile esir alıp, ekonomik kıskacı, silah gücü, teknoloji gücü, politika gücü, medya gücü ve binbir türlü entrikalar, fitne ve fesadın yayılması ile insanlığın en büyük düşmanıdırlar. Bunları yenebilecek güç Müslümanlarda ama; Müslümanların bu gücü yakalaması, yani Kur’an'ın hakiki müminleri ile olacak inşaAllah.

6- Musa (as) acele ile tur dağına Allah ile görüşmeye gitmesi, hayatında farklı bir imtihan ile karşı karşıya kaldı. İsrailoğulları imtihan edildi, Samiri ise kavmi saptırdı.

“Seni acele ile kavminden ayrılmaya sevkeden nedir, ey Musa! Musa: İşte, dedi, onlar da benim peşimdeler. Ben, memnun olasın diye sana acele ile geldim Rabbim.  Allah buyurdu: Senden sonra biz, kavmini (Harun ile kalan İsrailoğullarını) imtihan ettik ve Sâmirî onları yoldan çıkardı.” (Ta-ha, 83-85)

7- Tur dağında 40 gün kalan Musa (a.s.) Allah'ın emirleri ile kavmine dönmesi imtihanın diğer parçası idi. Kavmi Musa (a.s.)'ı bayağı yormuştu. Harun (a.s.) dinlemeleri, Samiri'nin buzağı heykeli yapması, Musa (a.s.) müdahalesi ile heykeli kırması, Samiri’yi kovması, kardeşini azarlaması ile duruma el koydu.

“Bunun üzerine Musa, öfkeli ve üzüntülü olarak kavmine döndü. Ey kavmim! dedi, Rabbiniz size güzel bir vaadde bulunmamış mıydı? Şu halde size zaman mı çok uzun geldi, yoksa üstünüze Rabbinizin gazabının inmesini mi istediniz ki, bana olan vâdinizden döndünüz?” (Ta-ha, 86)

“Musa: Defol! dedi, artık hayatın boyunca sen: "Bana dokunmayın!" diyeceksin. Ayrıca senin için, kurtulamayacağın bir ceza günü var. Tapmakta olduğun tanrına da bak! Yemin ederim, biz onu yakacağız; sonra da onu parça parça edip denize savuracağız!” (Ta-ha, 97)

8- Musa (a.s.) kavminin azgınlığı sebebiyle Tih Çölüne sürülmesi ayrı bir imtihan başlamaktaydı.

“Allah, "Öyleyse orası (arz-ı mukaddes) onlara kırk yıl yasaklanmıştır; (bu müddet içinde) yeryüzünde şaşkın şaşkın dolaşacaklar. Artık sen, yoldan çıkmış toplum için üzülme" dedi.” (Maide, 26)

9- Musa (a.s.) Allah tarafından ilim verilmiş, “salih kul” veya meleği bulması için yardımcısı Yuşa (a.s.) ile yeni yolculuğa çıkması, hayatında farklı bir alana daha geçiş yapıyordu.

“Bir vakit Musa genç adamına demişti ki: "Durup dinlenmeyeceğim; tâ iki denizin birleştiği yere kadar varacağım, yahut senelerce yürüyeceğim." (Kehf, 60)

10- “Salih kul” ile yaptığı yolculuk ise hayatındaki en farklı yolculuktur. Musa (a.s.) şeriatı gereği yolda karşılaştığı üç olaya da itiraz etmiştir. İnsan bilmediğinin esiridir. Arka planı bilinmeyen olaylara insan itiraz etmez. Şer gibi görünen şeylere itiraz etmesi en doğal hakkıdır. Çünkü insan unutan varlıktır. Unutmak bazen nimet gibidir.

“Musa ona: Sana öğretilenden, bana, doğruyu bulmama yardım edecek bir bilgi öğretmen için sana tâbi olayım mı? dedi. Dedi ki: Doğrusu sen benimle beraberliğe sabredemezsin.” (Kehf, 66-67)

Musa (a.s.) yolcukları hicret içindir. Hicret mükafatı; bizzat Allah tarafından verilen, Allah'ın himayesinde olmaktır. Allah ile beraber olunca kişinin alamayacağı dağ yoktur. Hicret günahtan selamete çıkıştır. Ne kadar günah yükün olursa olsun, Allah için günahlardan uzaklaşıp bir daha dönmemektir.

Musa (as) 10 farklı yolculuğunda, birçok şeye şahit olmuş, zorluk çekmiş, sabretmiş ve tevekkül etmiş sonunda kazanmıştır. Son yolculuğunda Allah birçok dersleri öğretmiştir.

Allah katında işler, bizim gördüğümüz gibi değildir. Hayır gibi görünen bazı hususlar şer olabilir, şer gibi görünende hayır çıkabilir. Bilmediğimiz veya öğrenme imkanı bulamadığımız işler ertelenir, amel boyutu öne alınarak hayır yolunda olmaya gayret ederiz.

Musa (a.s.) bir nevi müteşabih ayetleri öğrenmek istemiştir, Allah dilemedikçe konular hakkında ilmi yorum yapılır. İsabet edilir veya edilmez. 

“...O'nun bildirdiklerinin dışında insanlar O'nun ilminden hiçbir şeyi tam olarak bilemezler...” (Bakara 255)

"Ey Rabbimiz! Biz aciz kullarını bağışla ve merhamet et! Bildiğimiz ve iman ettiğimiz değerleri hayatımızda amel boyutuna taşımayı, mü'min tavrını göstermeyi, haramlardan hicret etmeyi ve dosdoğru yolunun müdavimleri olmayı bizlere nasip eyle.

İnsan bilirim, kafası var beyni yok!

İnsanda kalite düştü, yeryüzü ifsad edildi.

Gazze'de insanlık yok ediliyor, insan olmayanlar sadece izliyor.

Katliama göz yumdu, kafasını kuma gömdü insanlık.

 

Aç bıraktı, yaktı yıktı, talan edip, katletti.

Ne çocuk bıraktı ne kadın bıraktı, vahşileştiler.

Vampirlik içlerine işlemiş, kan içmekten doymadılar.

Gazze'de soykırım var, filim gibi izliyorlar.

 

Siyonistler kanla beslenen aşağılık yaratıklar.

Çağ atlayan insanlık, çağın gerisinde.

Vahşilikte hayvanları geçtiler, insan katleden barbarlar.

İnsanlık Gazze'de sınıfta kaldı.

 

Müslümanlar sadece ismi ile kalınca?

İnsanlık iflas etti, ‘ahsen'den esfele düştü.

Şu dünya hayatı herkes için son bulacak.

Son olmayan öteki âlemde hesap ağır olacak.

 

Cehennemde unutulacak, azabı katmerleşecek.

İnsanlığı hatırlayıp müslim olanlar ise yaratıkların en hayırlısı.

Sonsuz âlemde çilesi ve ızdırabı son bulacak.

O iman eden ve imanını şahit kılanlara korku olmayacak.

"İşte onlar iflas etmeyecektir!.."