Login to your account

Username *
Password *
Remember Me

Create an account

Fields marked with an asterisk (*) are required.
Name *
Username *
Password *
Verify password *
Email *
Verify email *
Captcha *
Reload Captcha

Makale: ŞEHİTLERİMİZİ ANMAK MI İSTİSMAR ETMEK Mİ?

İslâmî camialar arasında Şubat ayı, hemen her yıl şehitler ayı olarak kabul edilerek kutlanılması gelenekselleşmiştir. Bu ayda, şehadet geceleri düzenlenerek islâm dâvası için canlarını veren şehitler anılmakta ve şehitlerimiz üzerinden İslam'ın şehitlik ve şahitlik algısı gündemleştirilmektedir.

İslâmî camialar içerisinde her ne kadar şehit olan şahsiyetlere yönelik herkesin ortak bir kabulü söz konusu olmasa da genel itibariyle İslâm dâvasını yüceltmek için canını veren Müslümanlara, şehit denilmektedir.

Özellikle tevhidi camialar içerisinde hoca, yazar, kanaat ve cemaat önderi vb. bazı kimselerin; Şehitlik algısı üzerinden gündeme getirerek sık sık isimlerine atıfta bulundukları bazı şehitlerin sahip oldukları fikrî anlayışların günümüzdeki temsilcilerini sapkın bir yolun yolcuları oldukları kabul etmektedirler. Bu fikrî anlayışa sahip olan kimselerle de ilişkilerini, Müslümanlarla olması gereken ilişkiler üzerinden sürdürülmemekte aksine sapkın anlayışların temsilcileri olarak görülerek ötekileştirme yaklaşımı üzerinden sürdürülmektedirler.  Bu kimseleri sürekli olarak yazılarında, sohbetlerinde tenkide tabi tutulmaktadırlar. Oysaki aynı düşünceye sahip oldukları halde geçmişte ortaya koymuş oldukları eylemlerinden dolayı onlarla aynı düşünceye sahip olan -bizce şehit olan-  bazı kimseleri şehitler olarak gündeme getirerek onları andıklarına tanıklık ediyoruz.

Bugün Şeyh Said’i, Hasan el Benna'yı, Ahmet Yasin'i, Şeyh Şamil’i, Molcom X’i, İskilipli Atıf hocayı ve benzeri nice isimleri şehitler ile alakalı programlarda gündeme getiren nice sözüm ona tevhidi Müslümanların, bu kimselerin İslâm anlayışlarını günümüzde temsil eden kimselere karşı tepki ortaya koyabildiklerini, onları İslâmî olarak görmediklerini, çoğunlukla tekfir ederek onların tevhidi bir anlayışa sahip olmadıklarını gündeme getirmekte, onları kıyasıya eleştirerek ötekileştirmektedirler. Eğer bugün "şehit" olarak kendilerini andıkları o şahsiyetlerin yaşadığı zamanda yaşasalardı, onların din anlayışlarını meşru görmedikleri için öldürülmelerini hiçte şehitlik algısı üzerinden benimsemeyecek, belki de “iyi ki öldürüldüler” diyeceklerdi. Eğer üzülselerdi de bunu ancak onların Müslüman kimlikleri üzerinden değil, mazlum oldukları için yapacaklardı.

Böylesine bir durum da ister istemez bu şekilde hareket eden Müslümanların, bu yaklaşımlarında samimi olmadıklarını ortaya koymaktadır. Hamas’ı kıyasıya eleştirdikleri bir fikrî anlayışa sahip oldukları halde, Gazze’deki mücadeleden övgüyle bahsetmekte, orada ölenlere şehit dediklerine tanıklık ediyoruz. Bir taraftan Hamas'ın İslâm dâvasına ihanet ettikleri ve tevhiddet uzaklaştıkları söylemleri diğer taraftan ise Hamaslı Müslümanları ortaya kodukları destansı mücadeleden dolayı örnek ve model göstemeleri, onlar üzerinden şehitlik programları düzenlemeleri pratiğini ortaya koymaktadırlar. Tabi ki ortaya konulan bu resim bir çelişki oluşturmakta, yapılan bu organizasyonlar inanlara hiçte samimi gelmemektedir.

Oysa ki bizler, farklı İslâm anlayışlarına sahip olsalar da İslam'a ihanet etmedikleri sürece Allah'ın dini için ortaya koymuş oldukları gayretlerini takdirde karşılamalı, fikri olarak sahip oldukları anlayışlarının eğer varsa bir hesabı onu âlemlerin Rabbi olan Allah'a vermeleri gerektiğini düşünerek bu kimseleri İslâm'ın dışında görmemek gerektiğini düşünmekteyiz. Hele bir de bu kimseler -bizlerin bakış açısına göre yanlış bir din anlayışına sahip olsalar da- Allah'ın dini için canlarından bile vazgeçecekleri bir fedakarlığı ve bedeli ödemiş olmaları, onların şehitlik payesini hak ettiklerinin bir nişanesi olarak görmekteyiz. 

Tabii ki bizim, kendilerine tevhidi olarak her yönleri ile takdir ettiğimiz kimseler arasında bile bizim nazarımıza şehit oldukları halde Allah indinde şehit olmayan kimseler söz konusu olabildiği gibi bizler de aynı düşünceye sahip olmadıkları halde bizlerin kendilerine şehit demediğimiz lakin Allah indinde şehit olabilecek bazı kimseler de -Allah en doğrusunu bilir- söz konusu olabilmektedir.

Biz burada dikkate aldığımız husus; bu kimselerin Allah'ın dinini yüceltme gayesi ile mücadele içerisinde iken ölmelerinin kendilerine, şehitlik mertebesini kazandırdığına yönelik düşüncemidir.

Böylesine bir durum, yukarıda gündeme getirdiğimiz yaklaşımı sergileyen kimseler için her ne kadar tutarsız bir durumu ifade ediyor olsa da olayın birde şöyle olumlu bir yönü söz konusudur:

Müslümanlar her ne kadar çeşitli kamplara ayrılarak birbirleriyle fikrî kavgalarını içerisinde bulunsalar da hangi fikrî anlayışı benimsediğinin bir önemi olmadan Allah’ın dinini yüceltmek için canlarını veren kimselerin bu fedakârlıklarının bereketi üzerinden bir noktada buluşabiliyorlar. Ödenen bedelin büyüklüğü, bu kimselerin fikrî problemlerini geride bırakacak, göz ardı edecek bir anlayışın oluşmasına sebebiyet veriyor. Canını Allah için feda edenlerin olduğu bir durumda, bu şekilde bir bedeli henüz ödememiş birisinin onlar hakkında ileri-geri konuşmasının çok da tutarlı olmayacağı anlayışı bu noktada da belirleyici oluyor.

Selam olsun canını Allah için yeri ve zamanı geldiğinde adamaktan geri durmayanlara! Selam oslun zamanı ve yeri gediğinde seve seve canını Allah'ın dini yüce olsun diye verecek olan ve bunun için sırasını bekleyenlere!

Son değişiklik Pazartesi, 04 Mart 2024 11:36

Yorum yapın

(*) ile işaretlenmiş zorunlu alanların tümünü doldurduğunuzdan emin olun. HTML kodları kullanılamaz.